Abdullah Öcalan davasına bakan AİHM üyelerine daha önce hakaretler savuran Emin Çölaşan, aynı üyelerin başörtüsü yasağını haklı bulması üzerine değişime uğradı.
Abone olEmin Çölaşan'ın, 14 Ocak 2000 tarihli yazısında; AİHM’nin Abdullah Öcalan davasında; Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) adil yargılanma hakkıyla ilgili 6. maddesi, gözaltı süresinin uzunluğuyla ilgili 5. maddesi ve kötü muameleyle ilgili 3. maddesinin Türkiye tarafından ihlal edildiği yönünde karar almasını eleştirmişti. AİHM Genel Sekreteri Peukert’ın Türkiye’ye yaptığı ziyaretlerde, ‘‘Öcalan’ı asmayın, idamı kaldırın, mahkememizde açtığı davayı kazanırsa yeniden yargılayın’’ dediğini hatırlatan Çölaşan, şunları söylemişti: “Peukert, yeniden yargılanırsa belki beraat edebileceğini bile ima ediyor! Peukert gibi Avrupa’nın kristal fanuslarında yaşayan tuzu kuru hukukçular, son 15 yılda terörden bizim ülkemizin ve milletimizin çektiğinin milyonda birini çekselerdi, acaba yine böyle mi düşünürlerdi? Biz o hainlerle mücadelede on binlerce insanımızı yitirdik. O hainlerin başı olan Apo isimli onursuz ve kişiliksiz adamın haklarını bize karşı savunurken, bin kez düşünsünler ve karşımıza adam gibi çıksınlar. Karşılarında Osmanlı’nın son dönemi yok, kapitülasyonlar yok. Apo’nun haklarını savunurken sakın ola ki Türk milletini rencide etmesinler. Biz bugüne kadar 6 bin şehit cenazesi kaldırdık. Onların ‘‘insan hakkı’’ yok muydu? O sırada neredeydi Bay Peukert, Avrupa İnsan Hakları (!) Mahkemesi’nin diğer yetkilileri ve onları yönlendirenler?” “AİHM’İN KARARI ÇOK ÖNEMLİ KARAR” Öcalan davasına bakan AİHM üyelerine hakaret eden Çölaşan, Leyla Şahin davasında AİHM üyelerine destek verdi. Çölaşan, 30 Haziran 2004 tarihli köşe yazısında, AİHM’in Leyla Şahin hakkında çok önemli bir karar verdiğini yazdı. Çölaşan, “Türbana son” başlıklı köşe yazısında, şunları yazdı: “AİHM, türban sömürücülerinin elindeki en büyük kozu aldı götürdü. Bundan sonra hiçbiri ‘Biz türban yüzünden okula alınmadık, okuyamadık, kamusal alan yoktur’ vesaire diyemeyecek, dava açamayacak. Açarsa kaybedecek. Türbancılara geçmiş olsun. Bundan sonra tutunacak hiçbir dalları kalmadı. İsteseler de, istemeseler de, laik Türkiye Cumhuriyeti’nin kurallarına uyacaklar. Başka çareleri kalmadı...”