BIST 9.660
DOLAR 34,62
EURO 36,18
ALTIN 2.919,36
HABER /  GÜNCEL

Emekliliği düşünen yok!

Emekliliği düşünen yok!

Abone ol

Sosyal Güvenlik Yasası'na karşı toplumun sessiz kalmasını 'depolitizasyon'a bağlayan Perihan Sarı, "İşsizlik de buna yol açıyor. İş bulup o günkü geçimini sağlayanlar emeklilik şartlarını düşünecek durumda değiller. Gelecek, insanların önceliği değil" dedi.

DERYA SAZAK: İşçi Bayramını kutlamaya hazırlanan işçi ve emekçiler, Meclis'ten geçen Sosyal Güvenlik Yasası'yla hak kayıplarına uğradılar. DİSK ve KESK liderleri salı günü Sezer'e çıkacaklar. Çankaya'dan veto bekliyor musunuz?
PERİHAN SARI: Bu sorunu 1 Mayıs gibi bir günde konuşuyor olmak ironik bir durum. Bu aynı zamanda tarihsel sürece ilişkin de bir ironi içeriyor.
Dünyada da işçi sınıfı ağır saldırı altında. Neoliberal ekonomik politikaların varlık nedeni olan sermayenin kârlılık krizine çözüm üretmek adına yaygınlaştırılan ideolojik durum, sosyal hakların budanmasını gerektiriyor. Emek ile sermaye arasında uzlaşmayla sağlanmış haklar geri alınıyor.
Bu meşru olmadığı gibi etik de değil. Türkiye, dünya piyasalarıyla uyumlaştırılmak adına Dünya Bankası tarafından laboratuvar olarak kullanılıyor. Yasa IMF ve Dünya Bankası istendiği için çıkartılmıştır. Cumhurbaşkanı'nın yasayı geri göndermesini bekliyoruz.

AKP halkı aldattı
AKP, kendini orta alt sınıfların temsilcisi olarak görüyor. Halkı aldatarak iktidar oldular. AKP'nin seçim öncesi açıklamalarında IMF karşıtı söylem vardı. İktidarda tam tersini yaptılar.

Sosyal güvenlik sisteminin finansmanı sorunu, yol açtığı bütçe açıkları nedeniyle Türkiye, IMF ve Dünya Bankası ilişkilerinde önemli gündem maddesi. Hükümet bundan nasıl kaçınacaktı?

Açığın önemli bir nedeni devletin sisteme düzenli katkı yapmaması. Birçok gelişmiş ülkede devlet çalışanlar adına fonlama yapıyor. Bizde bu yapılmadığı için oluşan açıklar bütçeden kaynak aktarılarak karşılanıyor. Kamuoyuna "kara delik" kapatma olarak anlatılan bu destek, anayasasında sosyal devlet yazılı bir ülkede devletin yapmakla yükümlü olduğu bir aktarım.
Özlediğimiz sosyal devleti yaşama geçirecek bir düzenleme bekliyorduk. İktidar bunu yapmak yerine, Dünya Bankası'nın önermeleriyle bir reform paketi hazırladı. Geriye bakarsak, sosyal güvenlik kurumları önce kriz eşiğine getirildi ve kriz gerekçe gösterilerek emeklilik hakları budandı.

Önce sistem çökertildi...
Evet. En son SSK hastanelerin devrinden önce yoğun bir saldırı biçiminde bunu gördük. Aslında bu devir işlemi hükümetin sağlıkta dönüşüm programının parçası olmakla birlikte Dünya Bankası'nın kârlılık alanı olarak düzenlenmiş hizmetleri ticarileştirme ve yabancı tekellere açma planının bir parçasıydı. Türkiye ucuz emek pazarı yapılmak isteniyor. Sosyal güvenlik fonları da bunun araçlarından biri.

Açıklar kapatılamadı
Her reform uygulamasında açıklar kapanacak denir ama tersi olur. Son 10 yılda Hazine'nin iç borçlanması nedeniyle faize giden kaynaklarla sosyal güvenlik açıkları 1'e 7 oranındaymış.

Bu, sosyal güvenlik açıkları konusundaki propagandayı haksız kılan bir tablo. 1999 Marmara depreminde insanlar can pazarındayken, o zamanki hükümet "mezarda emeklilik" yasasını çıkarmaya çalıştı. Ama açıklar kapanmadı. Sonradan Dünya Bankası raporunda 2017'ye kadar bu dengenin kurulamayacağı görüldü. Halk bir kez daha kandırılmıştı. Açıklar kapatılamadığı gibi, çalışma yaşamı daha güvencesiz hale geldi, yoksulluk derinleşti.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu bugün sistemin finansmanı için kullanılabilecekken tamamen siyasi iktidarın kontrolünde tutulmaktadır.

AKP bu fonu elinde tutarak ne yapacak, seçimde mi kullanacak?

Bir siyasi partinin arayıp da bulamadığı bir araç. Başbakan, 3 katrilyon yoksulluk yardımı yaptıklarını söylemişti.

Yoksulları gözeten bir emeklilik yasası nasıl düzenlenmeliydi? Çalışma süreleri 9 bin iş günü, AB ortalamasının üstünde. Bir de emeklilik sonrası yaşam süreleri var.

OECD verilerine göre insanların yaşamlarının yüzde 26'sı çocukluk ve eğitim döneminde, yüzde 56'sı çalışma yaşamında, yüzde 17'si emeklilikte geçiyor. Türkiye'de emeklilik sonrası yaşam yüzde 10'lara kadar düşüyor.

İşçiler açısından kesintisiz 25 yıl çalışma emeklilik açısından garantisi olmayan hayli uzun bir süre değil mi?

Türkiye'de bir yandan, esnek çalışma yaygınlaştırılıyor. Düzenli çalışmanın varolduğu koşullar ortadan kalkıyor. Arkaik döneme dönülüyor. Bir yıllık sürelerle yada 'part time' işe alma uygulamasına geçiliyor. Bu koşullarda çalışanların yasadaki 9 bin işgünü prim ödeyerek emekli olması imkansız gibi. Haftada birkaç gün çalışarak 65 yaşında emekli olamazsınız. İşsizliğin yüksek olduğu Türkiye'de mümkün değil.

İnsanlar ses çıkaramıyor

Yasa Meclis'ten geçerken, toplumdan fazla ses çıkmadı. Oysa milyonlarca çalışanı ilgilendiren hak kayıpları söz konusu. Tepkisizliği neye bağlıyorsunuz?
Aslında bu sessizlik uzun süredir oluşturulan depolitizasyon sürecinin yansıması. Zaten istenen toplumsal tepkisizlik değil miydi? İnsanlar duyarsızlaştırıldılar. Hiçbir çıkış olmadığına inandırıldılar. Bugünkü yaygın işsizlik de buna yol açıyor. İş bulup o günkü geçimini sağlayanlar ilerdeki emeklilik şartlarını düşünecek durumda değiller. Gelecek, insanların önceliği değil. Vahşi kapitalizm bu işte. İnsanlar çaresizlik nedeniyle seslerini yükseltemiyorlar. DİSK, KESK, Meclis'e yürüdüler ama kamuoyunu oluşturanlar da o sese kulak vermediler.
Kitleler ne yaşadıklarının farkında. Halkın beklentisi daha radikal, içinde bulunduğu koşullardan türetilmiş çözümler değil, daha gerçek öneriler. Kendi yaşamını birebir değiştirecek şeyler bekliyor. Bunu düzeni değiştirerek yapmalısınız.

Toplumu kapsamıyor

Hangi maddeler Meclis'ten geçmemeliydi?
Öncelikle yasanın bütün iddialara rağmen toplumun bütününü kapsamadığını düşünüyoruz. Tarımda, ev hizmetlerinde çalışanlar, yasanın mutlak bölümünün dışında kalıyorlar.
Esnek çalışanlarla ilgili olarak isteğe bağlı sigortalılık var. Çalışmadıkları sürelerde sigorta primlerini yatırdıkları zaman sosyal güvenlik haklarını elde edebilecekler. İşsiz bir insan bu parayı nereden bulacak? Yasa sağlığı genel bir hak olmaktan çıkarıyor. Sistem özel sigortaya göre kurgulanmış. Sistemden yararlanmak için prim ödemek gerekli. Bağ Kurlular ve tarımda çalışanlar zorlanacak.

Genel sağlık sigortası kapsamında devlet hangi yoksulların primlerini ödeyecek? Primsiz Ödemeler ve Sosyal Yardım Yasa taslağı yasalaşırsa yeni kriterler gündeme gelecek. İnsanların yoksulluk durumu sürekli ölçülecek. Bu onur kırıcı bir durum.
Sistem belirsizlik üzerine kurulmuş. Genel sağlık sigortasından devlet katkısıyla yararlanacak olanların sayısı bilinmiyor. Dünya Bankası, Türkiye'deki yoksulların sayısını 22 milyon olarak açıkladı. Bu sistem nasıl finanse edilecek? Kayıt dışını kayıt altına alarak, ki 7 milyon kişi var, daha sağlam bir aktüeryal denge kurulabilir.

'Eşitsizlikler' korundu

Emekli aylıkları düşürülürken, milletvekillerine temsil ödeneği konulması, TBMM Başkanı'nın maaşının artırılması adil gözükmüyor. Eşitlenmeden söz ediliyor ama OYAK başta olmak üzere eski statülerini koruyan pek çok kesim var.
Bu yasayla son derece eklektik biçimde, daha önce var olan eşitsizlikler korunarak bir sistem oluşturulmuş. Eski statüler korunuyor. Bu nedenle de eşitlik ilkesi açısından Anayasa'ya aykırılık söz konusu.
Aynı yapıda birçok kurumu bir araya getirirseniz eşitliği sağlamak zorundasınız. Bizim negatifte eşitlenmek gibi bir meselemiz yok. Refahta eşitlenmek, refahı paylaşmak istiyoruz. Emeklilikte bir kesim yoksulluk sınırında ücret alırken özel sandığı olan kurumlardan emekli olanların yüksek aylıkları korunuyor. Ayrıca emeklilikte ikinci bir ikramiye alıyorlar. OYAK, banka sandıkları böyle. Norm birliğinden söz edilemez. Milletvekilleri korunuyor. Dünya Bankası'nın tazminatlarla ilgili bir önerisi var, hükümet o konuda da adım atıp norm birliğine gitmeye çalışırsa memurların emekli ikramiyeleri tehdit altına girebilir.
Memurların da iş güvencesi ortadan kalkacak. Kamu Yönetim Reformu adı altında hükümetin gündeme getirip askıya aldığı taslağa göre kamu çalışanları sözleşmeli olacaklar.

Orta sınıf çökertiliyor

Türkiye AB üyeliğine giderken bu manzarayla 'Sosyal Avrupa' hedefinin aksi yönde ilerlemiş olmayacak mı?
Evet, burada bir tuhaflık var, Türkiye sosyal güvenlikte Dünya Bankası modeliyle gitmekteki ısrarını sürdürmekle Avrupa sosyal modelinden de uzaklaşmış oluyor.
Sosyal sigortaları ve sağlık sistemini bireyselleştiren reform paketi, Amerikan sistemine daha yakın. Bu da özel sigortacılığı teşvik ediyor. Bunun anlamı toplumsal çöküştür. Reform gerekçesi olarak Çalışma Bakanlığı'nın hazırladığı Beyaz Kitap'ta bütçeden yapılan sosyal güvenlik transferlerinin sadece çalışanları kapsayan nitelikte olduğu vurgulanıyor. Yoksullara kaynak aktarılamıyor. Bu çok tehlikeli bir argüman. Toplumda karşıtlıklar yaratarak bir reform tasarlamak etik değildir ve sorgulanmalıdır. Bunu en çok kullanan faşizmdir. Sosyal devlette yurttaşa karşı görevlerinizi yaparsınız. Bir kesimi ötekine şikâyet ederek, işsizliği, yoksulluğu kullanarak ülkeye yönetemezsiniz. Muhtaç kişiler yaratıp yardıma dönük bir sisteme reform denemez. İnsanları yoksullukta eşitleyen bir toplum öngörüsü apaçık gözüküyor. Orta sınıfı çökertiyorlar. Asgari ihtiyaçlarını karşılasın, siyasi iktidardan sürekli beklenti içinde olsun. Ölmesin, sürünsün!


SOHBET ODASI
DERYA SAZAK


Milliyet