Galatasaray'ı neden seçtiğini açıklayan Elmander, dünyanın en iyi futbolcusu olduğunu da söyledi
Abone olTürk basının yollarına güller döktüğü, ha geldi ha geliyor diye haberler yaptığı Elmander, nihayet İstanbul’a taşındı. Ve bol duraklı kariyer hikâyesiyle Galatasaray’ı neden seçtiğini anlattı!
Türk basının yollarına güller döktüğü, ha geldi ha geliyor diye haberler yaptığı Elmander, nihayet İstanbul’a taşındı. Ve bol duraklı kariyer hikâyesiyle Galatasaray’ı neden seçtiğini ilk önce FourFourTwo'ya anlattı! İşte Ahmet Yavuz'un kaleminden Elmander röportajı:
Aslında Elmander’in Wikipedia’daki profil fotoğrafı bizi sert bakışlı, çatık kaşlı birine hazırlamıştı. Ama Florya’daki randevuda karşımızda hiç beklemediğimiz kadar güleryüzlü, sıcakkanlı bir İsveçli var. Daha 19 yaşındayken ülkesinden ayrıldıktan sonra kariyeri boyunca üç ülke daha gezmiş biri olduğu her halinden belli. Türkiye, onun beşinci ülkesi ama İstanbul gezdiği şehirler arasında en büyüğü. Yine de bu durum onun için hiç problem değil. Çünkü en büyük özelliği, gittiği her takımda ilk maçta gol atması ve çabuk uyum sağlaması… İnanmayanlar Galatasaray’ın Akhisar’la yaptığı hazırlık maçına baksın! Elmander, Galatasaray formasıyla çıktığı bu ilk maçında da geleneğini bozmadı ve sarı kırmızı formayla golle tanıştı.
Seni uzun zamandır takip ediyoruz. Zaten lig başlayınca daha yakından da tanıyacağız. Ama önce bize kendini takdim eder misin?
Dünyanın en iyi futbolcusuyum (gülüyor). Çok koşuyorum, neredeyse 90 dakika... Defans oyuncularını sürekli takip ediyorum, topla birlikte koşular yapabiliyorum. Hava toplarında güçlüyüm. Başka ne söyleyebilirim? Kendini anlatmak gerçekten zormuş.
Futbola nasıl başladın?
Dört yaşımdayken kardeşimin takımında, amatör bir kulüpte topla tanıştım. Daha çok küçüktüm ama kardeşim benden de küçüktü; henüz 2,5 yaşındaydı.
Futbolla ilgili ilk hatıran ne?
Babam da 2. Lig’de oynayan bir futbolcuydu. Bu işi yarı profesyonel olarak yapıyordu. O zaman ben altı ya da yedi yaşındaydım. Bir maçta kırmızı kart görmüştü. Futbolla ilgili hatırladığım ilk şey bu. Bir de kendi futbolculuğumla ilgili bir anım var: Beşe beş maç yapıyorduk. Ben üzerime çok büyük bir şort giymiştim. Boyu bileklerime kadar iniyordu. Herkes bana gülmüştü. Biraz utandım.
İdolün var mıydı?
Dürüst olmak gerekirse yoktu. Elbette Van Basten, Gullit, Maradona gibi hoşlandığım bir sürü futbolcu vardı. Ginola’nın oynadığı yıllarda Tottenham taraftarıydım. Çünkü Ginola hayranıydım. İsveç’te de Göteborg’u tutuyordum. Şimdilerde tarafsız bir futbolseverim. Güzel oyun peşindeyim.
Çok genç yaşta yurtdışına çıkmak kariyerini nasıl etkiledi?
Olumlu yönde çünkü ailenizden ayrı kaldığınızda sorumluluk almak, kendinize bakmak zorundasınız. Yemek pişirmeli, evinizi temizlemelisiniz. Yaşadığım bu deneyim sahaya da yansıdı. Zamanla daha fazla sorumluluk alan bir futbolcu oldum. Başlarda zordu ama kısa sürede ülkemden uzakta yaşamaya alıştım.
Bu sırada bir üniversite de bitirdin. İkinci mesleğin ne?
Bina inşa ediyorum. Üniversite diplomam bunun üzerine. Öğrencilik yıllarımda epey pratik yaptım. Eğer mutfağını falan yaptırmak istiyorsan yardım edebilirim (gülüyor).
Futbola forvet olarak başladın. Daha sonra orta sahada oynadın ve zaman içinde tekrar forvete döndün. Sen kendini nerede daha rahat hissediyorsun?
Hücumda... Kariyerimin büyük bölümünde forvet olarak oynadım. Orada ne yapacağımı, nereye koşacağımı biliyorum. Ama Bolton’daki son dört beş ay orta sahada oynadım. Benim için çok zordu. Daha fazla koşmam, daha çok defans yapmam gerekiyordu.
Peki orta sahadaki performansın nasıldı?
Ne iyi ne kötü... Menajerim Owen Coyle performansımdan çok memnun olduğunu söylüyordu. Bense kendimi pek iyi hissetmiyordum. İstediklerimi sahaya yansıtamıyormuşum gibi geliyordu. Ama kararı menajer verir. Takım için elimden geleni yapmalıydım. Başlarda bu durumu pek aldırış etmiyordum ama sonlara doğru moralim biraz bozuldu.
Bolton’da 92 maçta 18 gol istatistiği aslında çok da skorer bir forvet olmadığını gösteriyor. Sen ne düşünüyorsun?
Bence duruma göre çok gol atabilirim. Ama benim oyunum daha çok takımın maçı kazanmasına yönelik. Golü kimin attığının pek önemi yok. Maçı kazandığımız sürece ben veya bir başkası gol atmış fark etmez. Yine de umarım Galatasaray için çok gol atarım.
Sence hangi taktikte daha başarılı olursun?
Hiç fark etmez. İsveç’te 4-4-2 oynamaya başladım ve kariyerimin büyük kısmında bu taktikte oynadım. Toulouse’da tek forvettim. İkisine de uyum sağladığımı düşünüyorum.
Oyun stilinde en büyük katkısı olan teknik direktör kim?
Çok başarılı hocalarla çalıştım. Daha çok genç yaşlarda şu an İsveç Milli Takımı’nın teknik direktörü olan Erik Hamren’le çalıştım. Hamren bana şans veren, bir anlamda beni keşfeden hocaydı. Hollanda’da inişli çıkışlı bir performans sergiledikten sonra Brondby’ye gittim. Orada Michael Laudrup’la çalıştım. Müthiş bir teknik direktördü. Tekrar toparlanmamı sağladı. Bolton’da Gary Magson’la 1,5 yıl boyunca çalıştım. Onun da büyük katkısı oldu. Tüm bu hocalar arasında ayrım yapamam.
İsveç, Hollanda, Danimarka, Fransa ve İngiltere liglerinde oynadın. Sence en zoru hangisiydi? Ve en çok hangisinden zevk aldın?
En zoru kesinlikle İngiltere... Ama gittiğim tüm ligler eğlenceliydi. Feyenoord’la UEFA Kupası kazandım. Brondby’de double yaptık. O da müthişti. Hiçbir transferimden pişman olmadım.
Gittiğin liglere hemen uyum sağlayabildin mi? Yoksa bir adaptasyon sürecine ihtiyaç duyar mısın?
Hepsine çabuk uyum sağladım. Bir tek Bolton’da biraz zaman kaybettim. Daha sezon başında sakatlandım ve ilk sezonu sakatlıklarla boğuşarak geçirdim. Bir türlü hazır hale gelemedim. Toulouse’da, Brondby’de, İsveç’te gittiğim her takımda uyumum çok kolay oldu. Gittiğim her takımda ilk maçlarda gol attım. Umarım Galatasaray’da da aynısı olur.
Toulouse’da bir sezon Şampiyonlar Ligi’nin kapısından dönüp ertesi sezon 2 puan farkla kümede kaldığınız bir dönem yaşadın. Bu durum seni psikolojik olarak nasıl etkiledi?
Elbette aşağılarda olmak kötüydü. Bir sezon önce neredeyse Şampiyonlar Ligi’ne gidiyorduk. İkinci sezon takımın başına gelenler pek hoş değildi. Ama bunu asla bilemezsiniz. Futbolda bazen zirvedesiniz, bazen dipte. Ligue 1’de bu, sıkça karşılaşılan bir durum. Her takım birbirini yenebiliyor. Açıkçası bu konu kafamı çok meşgul etmedi.
Bolton’a kulüp rekoru kırarak transfer oldun. Bu üzerinde baskı yarattı mı?
Elbette büyük baskı vardı. Sakatlığım da üstüne tuz biber oldu. İlk iki hazırlık maçımda iki gol atmıştım. Ligin ilk maçında da yine gol attım. Beklentiler çok yüksekti. Ancak sakatlanınca epey zorlandım.
Premier Lig’de bir ara yaklaşık 11 ay gol atamadığın bir dönem oldu. O dönemde kendini maçlara nasıl hazırladın?
Bu süreç de yine zordu. Kulübün içine düştüğü durum da zordu. Ayrıca teknik direktörle aram pek iyi değildi. Böylece işler daha da zorlaştı.
Geçtiğimiz sezon Premier Lig’de attığın gollerin çoğu deplasman maçlarında geldi. Bu istatistik, oyun stilinle ilgili ipucu veriyor mu?
Evet deplasman maçlarında kendimi daha rahat hissediyorum. Bolton’da iç saha maçlarında üzerimde baskı hissettiğim dönemler oldu. Taraftarlar bir süre yaptıklarımdan pek hoşlanmadılar. Bu yüzden dış sahada baskı olmayınca daha iyi maçlar çıkardım.
Zlatan İbrahimoviç’in de İsveçli olması senin için avantaj mı yoksa milli takım konusunda başının belası mı?
İbrahimoviç harika biri. Dünyanın en iyi oyuncuları arasında. Oyunumun gelişmesinde de büyük katkısı oldu. Onunla ilgili düşüncelerimin hepsi olumlu. İkiniz arasında bir karşılaştırma yapsan… O daha teknik, daha güçlü. Bense daha hızlıyım. İkimiz oynadığımızda o topu tutan, bense arkasından koşan oyuncu oluyorum. Bu açıdan farklı oyuncularız.
Birçokları Galatasaray gibi bu sezon Avrupa kupalarında yer almayacak bir takıma gelmene şaşırdı. Seni en çok cezbeden neydi?
Toulouse örneğinde olduğu gibi bir takımın başına her şey gelebilir. Galatasaray da geçen sezon bir şanssızlık yaşamış. Maalesef bu yıl Avrupa’da değiliz. Galatasaray’ın yukarılarda olmayı hak ettiğini biliyorum.
Üç yıl önce adın yine Galatasaray’la anılıyordu. Sana ulaşan bir teklif var mıydı?
O zaman Premier Lig’de oynamak çocukluk hayalimdi. Ve Bolton’u tercih ettim. Türkiye önceliğimde değildi. Galatasaray ve diğer kulüpler benimle ilgilenmeye devam etti ama ben Galatasaray’ın tam bana göre olduğunu düşündüm. Ve 9 numaralı formayı seçtin... Bunun büyük bir sorumluluk olduğunu biliyorum. Ama ben her zaman 9 numarayı giydim. Bu numarayı seviyorum ve umarım hakkını veririm.
Baros’la iyi bir ikili olabilir misin sence?
Milan Baros çok iyi bir forvet. Benim gibi çok koşuyor. Aynı zamanda gol de atıyor. Eğer birlikte oynarsak çok başarılı olacağımıza inanıyorum. İyi bir ikili oluşturabiliriz. Ama buna Fatih Terim karar verecek.
Takım hakkında düşüncelerin neler?
İyi bir takımız. Verimli kamp dönemleri geçirdik. Herkes çok çalıştı, kondisyon depoladı. Hazırlık döneminde her şey çok olumluydu. Galatasaray zirvede olmayı hak ediyor ve bunun için takım olarak elimizden geleni yapacağız.
Süper Lig hakkında ne biliyorsun? Bir araştırma yaptın mı?
Bence Avrupa’da insanlar Süper Lig hakkında fazla bilgi sahibi değiller. İsveç’te Türkiye’ye gitmeme şaşıranlar oldu. Ama yanılıyorlar. Ligde oynayan çok iyi oyuncular ve takımlar var.
Fatih Terim’i nasıl buldun? Daha önce tanıyor muydun?
Her şeyden önce harika bir teknik direktör. Elbette Avrupa Şampiyonası’ndan tanıyordum. Türk Milli Takımı’yla ve Galatasaray’la başardıklarını biliyorum. Teknik direktörlük stilini de çok sevdim. Bence o, Galatasaray için doğru kişi.
Terim, verdiği demeçlerde yeni sezon için 2000 ruhunun yeniden yakalanacağını söylüyor. Özel olarak siz futbolculara bu konudan söz etti mi?
Elbette o günlere geri dönmek, kazanan takımın ruhunu yeniden yakalamak istiyoruz. Bu konuda da görüşmemiz oldu. Ama teknik direktörle konuştuklarımız onunla benim aramda kalsın! Geçen yıl Galatasaray takımı şampiyonluktan uzak, sıkıntılı bir sezon geçirdi.
Sen de şampiyonluk yarışından uzak bir takımda oynadın. Bu sezon ise şampiyonluğa oynayan bir takımdasın. Bu hedef korkutucu mu?
Aksine beni motive ediyor. Bulutların üstüne çıkmak isteyen kulüplerde oynamak her zaman iyi bir şeydir. Sabırsızlıkla sezonun başlamasını bekliyorum. Elbette üzerimizde baskı olacak bunu biliyorum ama potansiyelimin yüzde 100’ünü sahaya yansıtacağımdan kimsenin şüphesi olmasın.
Ülkemize gelmesi gündemde olan bazı yabancı futbolcuların genelde eşleri sorun çıkarır. Senin eşin İstanbul’a gelme fikrini nasıl karşıladı?
Bu fikre çok sıcak baktı. İmzayı atarken o da benim yanımdaydı. Ben heyecanlandığım zaman o benden daha fazla heyecanlanır. Onun için bu konuda hiç sorun yaşamadık. İstanbul hakkındaki ilk izlenimleri de çok iyi. İstanbul, bugüne kadar yaşadığın şehirler arasında en büyük olanı…
İlk izlenimlerin neler? Karnını doyuracak bir şeyler bulabildin mi?
Galatasaray Adası’nda yediğim Türk yemekleri inanılmazdı. Elbette kebabı da denedim. Hem ben hem de eşim denediğimiz yemeklere hayran kaldık. Favorim kebap. Biraz fazla baharatlı, ama yine de harika! Bunun dışında İstanbul’u keşfetmek biraz zaman alacak gibi görünüyor çünkü gerçekten çok büyük. Üç yıl buradayım, onun için yeterli zamanım var. Yine de gördüğüm yerlere bakarak İstanbul’un çok güzel bir şehir olduğunu söyleyebilirim.
Futbolu izlemeyi sever misin?
Pek değil. Bazen La Liga’yı izliyorum. Favorim Barcelona. Ama Mourinho’dan da nefret etmiyorum. Premier Lig’i izlemekten pek hoşlanmıyorum. Belki de orada oynadığım içindir, bilmiyorum.
Peki futbolu bıraktıktan sonrası için planın hazır mı?
Şimdilik bir fikrim yok. Hâlâ çok gencim. Futbolda kalır mıyım kalmaz mıyım bilmiyorum. İsveç’te bir SPA merkezim var. Belki de masaj sektöründe kalırım (gülüyor). Şimdiden bir şey söylemek zor.