BIST 10.025
DOLAR 35,16
EURO 36,68
ALTIN 2.956,54
HABER /  GÜNCEL

Elektronik sapıklık yapan okurlar

Engin Ardıç, haber sitelerinde yorum yazanlardan oldukça şikayetçi. İmzasız yorum yazan ve seviyeyi düşüren okurlara Ardıç, ateş pükürüyor. İşte Ardıç'ın eleştirileri:

Abone ol

Engin Ardıç, internet medyasında yorum yazan, isim belirtmeyen ve eleştirinin dozunu ayarlayamayanlara oldukça kızgın. Ardıç, başlıklı yazısında kızgınlığını dile getirdi..


İmzasız yazı yazmak, hele çamur atmak, hele ihbarda bulunmak en büyük şerefsizliktir. Uyuşturucu satmaktan, kadın satmaktan bile daha kötüdür.

Bununla elbette, 'anonim' ajans haberlerini, 'işin özü gereği' imzasız yayınlanmak durumunda bulunan resimaltlarını, kısa notları falan kastetmiyorum. Fikir beyan eden, yorum yapan, pislik atan, daha da kötüsü, hakaret eden imzasızlardan sözediyorum.

Örneğin, 'karın seni aldatıyor, imza, bir dost' diye not göndermek, o kadının yaptığından beterdir.

Bu tür bir mektup alınca önce dibine bakarım, imza yoksa okumadan doğruca çöpe atarım.

Lakin Internet sitelerinde ister istemez insanın gözü kayıyor bunlara...

Allah o Bill Gates denilen kefereden razı olsun ve de onun cezasını versin, çünkü çok tehlikeli bir silah hediye etti insanlığa. Artık mektubu yazıp, zarflayıp, pulunu yapıştırıp postaneye götürüp atmaya gerek yok, iletişim 'bir tık ötede'...

Bu, bizlere, oturduğu yerden kahvesini yudumlaya yudumlaya ve testislerini kaşıya kaşıya köşe yazısı attıran 'pijamalı yazar' olma imkanı sağlıyor (deyim Fehmi Koru'nun buluşudur) ama her türlü psikopata da hiç yorulmadan, kimliğini de gizleyerek elektronik posta gönderme ve ruhunun çöp tenekesini boşaltma olanağı veriyor. Hem çok kolay, hem de bedava.

O 'nickname' var ya, bütün ruh hastalarını polis ve doktor kovuşturmasından kurtarıyor.

Ve de Türkiye, ruh sağlığı bozuk, çok bozuk bir ülke. Her dört Türk'ten birinin ruh ya da sinir hastası olduğu üniversite araştırmalarıyla kanıtlandı. Eh, ortalama eğitim düzeyi de ilkokul üçüncü sınıf olunca, gelsin 'yorumlar'!... Telefon sapıkları gibi, Internet sapıkları türedi.

Önceleri bu hastalık 'seks sitelerinin' kapsamında kalıyor, örneğin erkek eşcinseller Ayşe, Fatma gibi rumuzlarla sağa sola aşk mektupları gönderiyorlardı... Kendine haber sitesi süsü veren dedikodu siteleriyle, iş 'medya' eleştirisine de döndü.

Evet, çok ciddi, yayınlayanın ve yazanın adı sanı belli haber siteleri de var, imzasız dedikodu siteleri de. Bunların kimi magazin takılıyorlar, kimileri de ciddi olmaya çalışıyorlar.

Basında ve televizyonda istedikleri noktaya gelememiş, 'içinde birşeyler kalmış' bazı genç arkadaşların bir tür varolma biçimi, bir tür yürek soğutma alanı... Bunu adlarıyla sanlarıyla yaptıkları zaman çalıştıkları yerin kapısının önünde buluyorlar kendilerini. Onlar da böyle anonim bir çözüm düşünmüşler kendilerince, fakat verdikleri haberlerin kimisi sağlıksız, kimisi düpedüz yanlış.

Buralara birtakım sapıklar da yorum gönderiyorlar ve abukluyorlar.

'Kimliğini açıkla' deyince adamın savunması hazır: Bakkaldan gazete alırken kimlik gösteriyor muyum?

İyi ama şeker kardeşim, bakkala, aldığın gazetenin köşe yazarı hakkında derin düşüncelerini belirtmiyorsun ki, ekmeğini ve yoğurdunu da alıp bir an önce defoluyorsun!

Bakın nelere yolaçtılar: Bu Internet ve elektronik posta muhabbeti yeni çıktığında, hemen her gazete yazarı, bir heves, köşesinin bir ucuna adresini koydu... Sözde okurla doğrudan, 'interaktif' ilişkiye girecek, hem bilgi alacak, hem eleştirilerden yararlanacaktı...

Fakat o kadar çok sayıda sapık o kadar üzdü ki yazarları, herkes birer ikişer köşesinden elektronik adresini kaldırmaya, ya da gazete adresinin dışında bir posta adresi daha edinip yazışmalarını oradan yürütmeye koyuldu, herkesin bildiği postayı da hiç açıp bakmadı artık.

Çünkü ruh sağlığı bozuk okur, yazarın da ruh sağlığını bozmaya başlamıştı! Okuduğunu kıçından anlayanlar, küfürler savuranlar, ölümle tehdit edenler ve borç para isteyenler yazarların ağız tadını kaçırmıştı.

Başka arkadaşlar adına konuşamam ama, benim hakkımda oraya buraya yerli yersiz görüşler belirten, ya da beni çekiştiren, ya da düpedüz haset ve nefret kusan, ya da dümdüz gidenlere bir tek sözüm var:

Bendeniz bütün yazılarımı da mektuplarımı da adımla soyadımla yazarım. Küfür de edeceksem imzamla ederim, mahkemeye çıkmak gerekirse çıkarım, suçluysam cezasını çekerim.

Buncağıza yüreğiniz yetmeyecekse, kimsenin sizi adam yerine koymasını beklemeyin.

YAZI: Engin ARDIÇ