El Kaide'yi uzun süredir takip eden İngiliz gazeteci jason Burke'nin kitabı ilginç tespitlerle dolu. Ona göre Batılıların yakaladığı teröristlerin çoğu El Kaide üyesi değil
Abone olİngiliz gazeteci Burke, 'El Kaide: Terörün Gölgesi' kitabında örgütün teröristler için ortak bir platform olduğunu yazdı... Jason Burke, üniversite yıllarında yaz tatillerini Kuzey Irak'ta gerilla savaşçısı olarak geçiren, İngiliz Observer gazetesinin şimdiki baş muhabiri. 11 Eylül saldırılarının çok öncesinde, 90'lı yılların ortalarından başlayarak, radikal İslam, Afganistan ve El Kaide terör örgütü etrafında gelişen olayları yerinde izlemiş. Temmuz 1999'da Bin Ladin'in Afganistan'da gizlendiği çiftliği ortaya çıkarıp, kamuoyuna duyurmuş. Kasım 2001'de Amerikan bombardımanı altındaki Tora Bora dağlarında, geri çekilen Taliban savaşçılarının arasına karışmış. Kariyerini İslamcı terörün ilk elden tanıklıkları üzerine kuran Burke, "El Kaide: Terörün Gölgesi" adlı kitabında, El Kaide'nin Suudi işadamı Bin Ladin liderliğinde, emir - komuta zincirine uygun olarak düzenlenmiş bir gerilla organizasyonu olmadığını özellikle vurguluyor. Burke'a göre El Kaide, İslam adına masum insanları da hedef almakta herhangi bir sakınca görmeyen ve bunun için dünyanın dört bir yanındaki örgütlere meşruiyet ve ortak bir dil kazandıran platformun adı ve platformun ideolojisi. Bu nedenle Burke'a göre sorunun kaynağı El Kaide ve Bin Ladin değil. Sorun, El Kaide'nin dünyanın dört bir yanındaki Müslüman gerillalar için teşkil ettiği çekicilik. İslamcı terörü alt etmek için yanıtlanması gereken temel soru da "Bu saldırıları nasıl düzenliyorlar?" değil, "El Kaide niçin cazibe merkezi ve bu saldırıları neden düzenliyorlar?" sorusu. Burke, kitabında gerek El Kaide'nin yapısı, gerekse terörün Müslüman gençler için nasıl çekici hale geldiği sorularına yanıt arıyor. Ordu hayali 1988 ya da 1989'da Bin Ladin ve bazı yandaşları Pakistan'ın batısındaki sınır kenti Peşaver'de militan bir grup kurdu... Temel amaç, silahlı aksiyona dayalı propaganda yoluyla, dünyadaki Müslüman cemaatini zulme karşı birleştirecek uluslararası bir ordu yaratmaktı. 1990'da Bin Ladin, Arap kökenli bazı eski askerler ve Afgan kumandanlarla birlikte, Saddam Hüseyin'in Kuveyt'i işgal ettiği sırada kutsal kentler Mekke ve Medine'yi korumak için bir Müslüman militan ordusu kurma teklifiyle ortaya çıktı. Teklifi Suud rejimi tarafından reddedildi ve El Kaide projesi hızını kaybetti. 1991'de Bin Ladin Suudi Arabistan'ı terkederek, Pakistan üzerinden Sudan'a gitti ve 1996'ya kadar orada kaldı. Batılı istihbarat kuruluşları El Kaide tehdidini çok geç fark etmekle suçlandılar. Ancak bu suçlama çok yerinde değil. Çünkü Ladin 1990'ların ortasında Sudan'dayken ormancılık ve yol inşaatlarına yoğunlaşmış, İslam ordusu fikrini neredeyse bir kenara bırakmıştı. Grubu 1988'lerde ona bağlılık yemini etmiş bir düzine kişinin ötesinde bir genişleme göstermedi. Garip örgütlenme 1996'da Bin Ladin Sudan'dan Afganistan'a geçti. Bu, Bin Ladin'in organize bir terör örgütü oluşturmak için eline geçen ilk fırsattı. Bin Ladin, Afganistan'da parçalı bir halde bulunan modern Müslüman militarizmi için bir odak oluşturmayı başardı. Ladin'in örgütlenme modeli, kolları her yere uzanan, dev ve disiplinli bir grubun oluşmasından ziyade, İslam militarizmi içinde yer alan değişik akımları geçici olarak birleştiren bir projenin ortaya çıkmasına yol açtı. El Kaide üç unsurdan meydana geldi. İlki, 1980'lerin sonundan beri Bin Ladin'in etrafında yer almış olan birkaç düzine yandaş. İkincisi, dünyanın dört bir yanından Bin Ladin veya yandaşları ile bir tür ilişki kurmuş olan onlarca İslamcı terör örgütü. Fakat bu örgütlerin Bin Ladin tarafından kurulmuş ya da yönetiliyor olduğunu düşünmek bunların ortaya çıkmasına yol açan bölgesel öğeleri küçümsemek ve anlamamak olur. Bu örgütlerle El Kaide arasındaki ilişkilerin izini sürmek kolay değil. Saddam'a karşı Herhangi bir örgüt içinde bile değişik fraksiyonların El Kaide ile ilişkileri birbirlerinden farklı. Örneğin Kuzey Irak'ta Kürt kontrolündeki bölgelerde 2001 sonbaharında ortaya çıkan Ensar el İslam üç fraksiyondan oluşuyor. 2001 sonbaharında bu fraksiyonlardan ikisi El Kaide'ye temsilci gönderirken, üçüncüsü El Kaide'den uzak durmayı tercih etti. Ensar üyelerinin hiçbir şekilde Saddam Hüseyin'le bir ilişkileri olmadığını da belirtmek gerek. Bunun ötesinde, Saddam ve El Kaide arasında ilişkiler olduğu iddiaları da İslamcı militarizmi iyi anlamamaktan kaynaklanıyor. Bağımsız militanlar Burke'a göre, batılı askeri kuvvetlerin sıklıkla ele geçirdikleri teröristler, El - Kaide hücrelerinin üyeleri değil. Bunlar çoğunlukla El - Kaide ile tanımlanması güç bir ilişki içinde olan birbirinden bağımsız, dünyanın dört bir yanında var olan yerel terör örgütlerinin üyeleri. Başarılı projeye para Afganistan'daki kamplarda bulunan El Kaide militanlarının kendi istekleri dışında orada olmadıklarını kendi ifadelerinden biliyoruz. Aksine, Bin Ladin'in yardımcıları zamanlarının büyük bölümünü yüzlerce başvurudan hangisini kabul edeceklerine karar vermeye çalışarak geçiriyorlar. Başvurular Fas'tan Malezya'ya birçok ülkeden geliyor. Singapurlu bir grup Muhammed Atıf'a yolladığı başvurusuna hedeflerini gösteren bir video kasedi bile eklemişti. Kimisi planlarını kamplarda geliştiriyor ve sonra Bin Ladin ve yandaşlarına yaklaşıyordu. Orijinal fikirleri olmayanlara yardım sağlanmıyor, akıllarına bir fikir geldiğinde geri gelmeleri söyleniyordu. Onlar El Kaide'nin dünya görüşüne bağlıydı. Kasım 2001'de Tora Bora'dayken Bin Ladin yandaşlarına dağılmalarını söyledi. Batı hedeflerine yönelik, başarı şansı olan saldırı projeleriyle gelen herkese para verildi. Birkaç ay içerisinde bu kararın etkileri dünyada hissedilmeye başlandı. Kaynak: Milliyet