Atv ana haber bülteninin suncusu Ali Kırca Başbakan Erdoğan'la birlikte gittiği Katar'da El cezire televizyonunu da ziyaret etti. Kırca mucize yükselişin sırrını yazdı
Abone olAli Kırca " başlıklı yazısında izlenimlerini yazarken kendisinin İbrahim Tatlıses'e benzetilmesine de değindi..
Yazı: Ali KIRCA
www.sabah.com.tr
Yukarıdaki başlıklar iki ayrı izlenim yazısına ait olup, ortak bir anlam çıkarılmamalıdır. Söyleyelim:
Başbakan Erdoğan'ın üçüncü Körfez çıkarması sürüyor.
Önceki gün Katar'daydı... Dün de Bayreyn'de...
Erdoğan, emirliklerle sıcak ilişkiler kurmaya çalışarak, işadamlarının bu küçük ama zengin ülkelerde yatırım yapmalarının yolunu açmaya çalışıyor.
Zengin ülkeler evet... Geziye katılan işadamlarının duayeni Halit Narin, kendi hoş ve dobra üslubuyla bu 'fırsatlar denizi'ndeki durumu üçbeş kelimeyle özetleyiveriyor:
"Valla buralarda acaip para var ha!"
Evet, durum budur... O görüşmeler yapıla dursun, biz "para"nın harcanacak yer aradığı Körfez'in dehlizlerinde 'keşif' turumuzu sürdürüyoruz.
Önceki gün bir televizyoncu, yolu Katar'a düştüğünde nereye gitmek isterse, biz oradaydık.
El Cezire televizyonunda
Kişisel çabamızla organize ettiğimiz tura, önceki günkü yazımızı tamamlayabilmek için sonradan katıldık. Taksi şoförü, dış kapıdan girdikten sonra, bizi binanın arka girişlerinden birinde bıraktı. Ve biz, koca televizyonun içinde kimseciklere takılmadan, kendimizi bir anda dünyanın en ünlü, en çok izlenen televizyon stüdyosunun içinde, canlı yayında buluverdik.
Canlı yayında bir tartışma sürüp gidiyordu.
Sonra, El Cezire'nin, son derece nazik yöneticileriyle buluştuk. Bize "E'den E'ye" son yılların en büyük yayıncılık mucizesinin sırlarını ve gelişimini anlattılar.
El Cezire olayı; milyonlarca insana büyük acılar ve yokluklar yaratan bir savaştan, nasıl büyük bir güç ve zenginlik yaratılabileceğinin şaşırtıcı bir örneğiydi.
Önce Afganistan, sonra Irak savaşı
Savaş patladığında El Cezire, Katar'da küçük bir televizyon istasyonuydu..
Körfez ülkelerine yayın yapabilen ve 30 milyon dolarlık bir varlığı ifade eden bir televizyon...
Ancak, ölüp ölmediği bile bilinmeyen Usame Bin Ladin'in ilk görüntülerinin ve röportajının yayınlanması, El Cezire'yi CNN dahil dünyanın bütün büyük televizyonlarının önüne geçirdi.
Mesele Bin Ladin değildi. Mesele, Amerikan kaynaklı propagandanın "yaylım ateşi" altında, yeni ve "öteki" tarafın sesini duyuran bir 'kanal'ın açılmasıydı.
Öteki taraf, Arap dünyasındaki öteki yönetimler ve Arap halklarıydı.
El Cezire'ciler, bugün Usame'yle anılmaktan mutlu değiller.
Bu konuda kendi duydukları kaygıları ve kendileri hakkındaki ön yargıları da uzun uzun paylaştılar bizimle
Bir... Bin Ladin'in görüntüleri kanalda üç dakikadan fazla yayınlanmamıştı.
İki... Terör propagandası yapan sözleri montajlanmıştı.
Üç... Bin Ladin'in konuşmaları her seferinde tarafsız yorumculara yorumlatılmıştı.
Dört... Sanıldığının aksine, Irak'taki direnişçilerin rehineleri öldürdüğü görüntüler hiç yayınlanmamıştı.
Beş... Tam tersine, yayıncılık misyonunun da ötesine geçerek, rehinelerin sağ olarak kurtarılması için çaba göstermiş, gerekirse muhabirleri arabulucuk yapmıştı.
Bunlar onların iddiaları... Ama bir şey var: Stüdyo girişinin iki yanında astıkları iki büyük panoya, İngilizce ve Arapça olarak
"El Cezire'nin etik değerleri" yazılmış.. Çalışanlar her an göresilsin ve unutmasın diye (Bizim televizyonlara da asmalı mı acep?) Bütün bunlar olunca ne olmuş? 30 milyon dolarlık El Cezire, bu yıl tam 300 milyon dolar harcayarak baştan aşağı yenilenmiş.
İngilizce kanal açmış, bir...
Belgesel kanal açmış, iki...
Çocuk kanalı açmış, üç...
İkisi şifreli, biri açık üç spor kanalı açmış, altı...
Arapça kanalla birlikte hepsi etmiş, yedi...
Dünyanın en çok izlenen televizyonu olmuş...
Ve, stüdyo içinde fotoğraf çektirirken, sunucuların arkasında, istemeden de 'canlı yayın'a çıkmış olduk.
Ve, dünyayı kendi tek yanlı görüşlerinizle yönlendiremezsiniz... "Öteki"ler de bir yolunu bulur.. Bu da on ve son.
İbrahim Tatlıses sanılmak mı? Ya da İbrahim Tatlıses olmak mı? Evet.. O benim...
Katar'a son noktayı böylece koyduktan sonra Bahreyn'e geçtik. Ve dün Bahreyn'in "Körfez" zenginliğinden nasibini alamayan, eski ve yoksul çarşısında izlenim derlemeye çıktık.
Köhne bir kasetçi dükkânında, orta yaşlı Arap dükkân sahibine, Tatlıses kaseti satıp satmadığını sorduk, yani sordum.
Az daha boynuma atlıyordu:
"Sen o'sun değil mi, o'sun."
Haydaaa... Sonrası Danimarka'dan yazacağımız Bahreyn notlarında...