Einstein'in mektubu kapak olsun!
Alman Parlamentosuna verilecek en güzel cevaplardan biri bütün dünya karşısında her defasında övündükleri ünlü bilim adamlarından biri olan Einstein'in Türkiye'ye sığınmak için gönderdiği mektupdur.
Şu Alman Parlamentosu’na verilecek öyle güzel cevaplar var ki!
Al birini vur ötekine misali..
Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük dâhilerinden olan, Alman
teorik fizikçi ve bilim insanı Albert Einstein’ı bilmeyenimiz
yoktur..
Alman’dır..
Ama Yahudi kökenlidir.
Peki..
Almanya’da yaşanan katliamlar ve baskılar nedeni ile 17 Eylül 1933'te bilim adamı arkadaşlarıyla Türkiye’ye sığınmak için Ankara’daki Başbakanlık’a ve bir nüshasını da Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’e gönderdiği, "Sadık hizmetkârınız olmaktan şeref duyuyorum" sözlerinin yer aldığı mektubunu bilir misiniz?
Çok şey anlatır..
Bugün Almanlara verilecek en güzel cevaplardan biridir..
Ders gibidir..
Almanya'da 1932 yılının sonbaharında yapılan genel
seçimleri Nasyonal Sosyalist Partisi, yani Naziler kazanınca Adolf
Hitler, 1933'ün 30 Ocak günü Almanya’nın başına gelir.
Nazilerin hedeflerinden biri, Yahudilerin, öncelikle de
Almanya'daki kendi kimliklerini taşıyan Yahudilerin köklerinin
kazınmasıdır..
Alman vatandaşı olmalarının hiçbir önemi yoktur..
O tarihten birkaç yıl önce başlamış olan Yahudi karşıtı
hareketler, Nazilerin iktidarı elde etmelerinden sonra daha da
artar..
Aralarında Almanların da bulunduğu çok sayıda Yahudi, Almanya’yı terk etmek zorunda kalır.
Ayrılma hazırlığı yapanlar arasında dünyanın önde gelen bilim
adamları da yer alır...
İşte onlardan biri de Almanların bütün dünya gözü
önünde kendi vatandaşı olarak adından gurur ile bahsettiği
ünlü bilim adamı Albert Einstein’dır..
Berlin Üniversitesi'nde hocalık yapan ama kısa bir süre sonra,
yaşanan olayların ardından artık ders veremeyeceğini fark eden
Alman vatandaşı Einstein, 1933 ilkbaharında Almanya'dan ayrılıp
Fransa'ya yerleşmek zorunda kalır.
Ve Paris'teki ‘College de France’da
hocalık yapmaya başlar..
Bu sırada, Nazi tehdidi altında bulunan Yahudilerin korunması
amacıyla "Yahudi Nüfusu Koruma Grupları Birliği"
adını taşıyan ve kısa adı "OSE" olan bir kurum
oluşturulur..
Birliğin merkezi Paris olurken, onur başkanlığına Alman
vatandaşı da olan Albert Einstein getirilir...
Albert Einstein, 1933'ün 17 Eylül’ünde Ankara'ya işte bu sıfatla,
yani "OSE'nin Onur Başkanı" olarak bir mektup
göndermeye karar verir..
Einstein, son derece nazik bir dille yazdığı mektubunda, Almanya'daki ırkçı saldırılar dolayısıyla çok sayıda Alman bilim adamının mesleklerini icra edemez hale geldiklerini belirtir..
Bilim adamlarının huzur içinde sığınıp çalışabilecekleri
bir ülke aradıklarını da anlatır Einstein..
40 kişilik bir uzman listesi hazırlar ve Türk Hükümeti’nin söz
konusu bilim adamlarını kabul etmesi halinde sadece insani bir
faaliyette bulunmuş olmakla kalmayacağını, Türkiye’nin bu kabulden
büyük kazanç sağlayacağını da ifade eder.
Einstein, ‘Cumhuriyet Arşivi’nde saklanan 17 Eylül 1933
tarihli mektubunu yazdığı sırada, Başbakanlık makamında İsmet İnönü
vardı.
Belgenin üzerinde yer alan ve İsmet İnönü’nün
el yazısıyla olan nottan anlaşıldığına göre İnönü, 9 Ekim günü bu
mektubu "Maarif Vekilliğine", yani Milli Eğitim
Bakanlığı’na havale eder..
Milli Eğitim Bakanı, o tarihte Reşit Galip Bey’dir.
Albert Einstein’ın mektubunun alt kısmında ve yanında el yazısıyla
üç maddelik notlar göze çarpar..
Reşit Galip Bey'e ait bu notlarda geçen "Teklif, mevzuat-i
kanuniyemizle mutabık değildir", "Bunları bugünkü
şartlara göre kabule imkân yoktur" biçimindeki
ifadelerden, teklifin bakanlıkça ilk aşamada kabul edilmediği
anlaşılır.
Ancak Türkiye, bu tarihten hemen sonra 40'tan fazla Alman bilim adamını davet edip üniversitelerde görevlendirir. Devreye, çok daha yüksek bir makam olarak bizzat Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün girdiği ortaya çıkar.
Bakın İstanbul Teknik Üniversitesi’nin emekli hocalarından Prof.
Dr. Münir Ülgür, 1949 yılında Princeton Üniversitesi’nde Einstein
ile bir görüşme yapar. Bu görüşmede Einstein, Mustafa Kemal’i kast
ederek "Dünyanın en büyük liderine sahipsiniz. Bilim
adamlarımıza sahip çıktı. 1933'teki benim de ülkenize davet
edilmemi sağlamıştı" der
Bu ifadeler, Alman bilim adamlarının Türkiye’ye doğrudan doğruya
Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla gelmiş olduklarını
göstermektedir.
Peki Einstein’ın Mustafa Kemal ’e gönderdiği mektupta neler
yazıyor..
İşte o mektuptaki ifadeler..
***
Ekselansları..
Ben sadık hizmetkarınız Albert Einstein..
OSE Dünya Birliği'nin onursal başkanı olarak, Almanya'dan 40
profesörle, doktoralı uzmanın bilimsel ve tıbbi çalışmalarını
Türkiye'de sürdürmelerine izin vermeniz için başvuruda bulunmayı
ekselanslarından istirham ediyorum.
Sözü edilen kişiler, Almanya'da halen yürürlükte olan yasalar
nedeniyle mesleklerini icra edememektedirler. Çoğu geniş deneyim,
bilgi ve bilimsel yeterlilik sahibi bulunan bu kişiler, yeni bir
ülkede yaşadıkları takdirde son derece yararlı olacaklarını
kanıtlayabilirler.
Ekselanslarından ülkenizde yerleşmeleri ve çalışmalarına devam
etmeleri için izin vermeniz konusunda başvuruda bulunduğumuz
deneyim sahibi uzman ve seçkin akademisyen olan bu 40 kişi,
birliğimize yapılan çok sayıda başvuru arasından
seçilmişlerdir.
Bu bilim adamları, hükümetinizin talimatları doğrultusunda
kurumlarınızın herhangi birinde bir yıl boyunca hiçbir karşılık
beklemeden çalışmayı arzu etmektedirler.
Bu başvuruya destek vermek amacıyla, hükümetinizin talebi kabul
etmesi durumunda yalnızca yüksek düzeyde bir insani faaliyette
bulunmuş olmakla kalınmayacağı, bunun ülkenize de ayrıca kazanç
getireceği umudumu ifade etmek cüretini buluyorum.
Ekselanslarının sadık hizmetkârı olmaktan onur duyan
Prof. Albert EINSTEIN.
***
Evet sevgili okurlar..
İşte bugün Almanların ve Alman Devleti’nin her defasında kendi vatandaşı olarak dünyaya örnek gösterdiği isimlerin başında gelen Einstein’ın mektubu bu...
Einstein’ın bu mektubunu, Alman Parlamentosu’nda o küstah kararı alanların her birinin yüzüne vurmak gerekir.
Tarihçi İlber Ortaylı Hoca ne güzel demiş..
‘21 milyon insanı kurşuna dizen, öldürdüğü insanların küllerinden sabun yapan hitlerin torunları bize soykırımdan bahsediyor..’
Cumhurbaşkanı Erdoğan'da anladıkları dilden hadlerini bildiriyor..
'Dünya da soykırım konusunda en son söz söyleyecek bir ülkenin bu ithamda bulunması hayatın olağan akışına karşıdır. Geçmişin muhasebesinde alnı ak ülkeyiz. Batı ülkelerinin geçmişteki suçlarının listesini koysak nasıl olur. Koyalım be. Delikanlı olun delikanlı.’
***
O nedenle Einstein mektubuda Türkiye'yi köşeye sıkıştırmak için sözde soykırım çığırtkanlığı yapanlara kapak olsun!..
Ve birde tavsiyemiz olur..
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Almanya Parlamentosu’nda o küstah karara karşı hayır oyu kullanan ve ‘Bu karar Türk Alman ilişkilerini zedeleyecektir. Diğer ülkelerdeki olaylarla ilgili tarihi değerlendirmelerde bulunmak, Alman Federal Meclisi’nin görevi değildir. Tarihi olayların değerlendirilmesi söz konusu ülkelerin, bu durumda da Türkiye Cumhuriyeti’nin sorumluluğundadır. Söz konusu karar tasarısı, anılan soykırım değerlendirmelerine, örneğin tarihçileri kaynak göstermemektedir’ diyen Hristiyan Demokrat Birliği Partisi (CDU) Milletvekili yürekli kadın Bettina Kudla’yı TBMM’ye onur konuğu olarak davet etmeli.
Türk milleti adına bütün dünyanın gözü önünde şükran plaketi vermeli..
***
Sözümüz şu ki..
Soykırımcı değil ama kimsesizlerin kimsesi ‘Soyların hamisi bir millet’ olduğumuz bütün dünya tarihinde tescili bir onur markasıdır..
En son örneğide tazedir..
Bütün dünya Suriye'deki katliamları seyrederken ,o masum insanlara kucak açmazken 3 milyon Suriye'liye kucak açan bu büyük devlet ve bu büyük millettir.