BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46

Eğri Cetvelden Doğru Çizgi Çıkmaz!!

Şehit haberleriyle neredeyse her gün içimiz yanıyor.

Ancak, “Ateş düştüğü yeri yakar.”

Bu nedenle kimse şehit ailelerinin yaşadığı acı ile yüreğinde hissettiği acıyı mukayese etmeye dahi kalkmasın.

Yapabileceklerimiz değil ama şu an için yapmamız gereken, şehitlerimize Tanrı’dan rahmet, yakınlarına ve milletimize başsağlığı dilemektir.

Mekânları cennet olsun…

İyi ama neredeyse sıradan hale gelen şehit haberleri ile sarsılmak millet olarak kaderimiz mi?

Yoksa küresel güçlerin hazırladığı senaryo gereği bize düşen rol mü bunca acıyı yaşamak?

Gerçekte neler oluyor?

Yeniden dizayn neden sadece Müslüman ülkelerde ihtiyaç haline gelmiştir?

Mesela Amerika’da gettolarda yaşayan insanların insanlık dışı yaşam koşulları neden görmezlikten geliniyor?

Kuzey Kore’de diktatörlüğün en alası yaşanırken neden sadece diplomatik hamleler ve arada bir tehditlerle yetiniliyor?

Yakın geçmişe kadar iç savaşı bırakın iddia edildiği gibi kötü koşulların bile yaşanmadığı Suriye’ye müdahalede neden bu derece iştahla öncelik verildi?

Dünya kamuoyu açlıkla boğuşan Afrika ülkelerini es geçip petrolün yoğun olduğu bölgelere müdahalenin gerekliliği konusunda neden  ikna edilmeye çalışılıyor?

Peki ya Türkiye…

Bölgesinde Müslüman toplumların köleleştirilmesi projelerine Türkiye fiilen katkıda mı bulunmaktadır?

Diktatör yönetimlerin işbaşında olduğuna inanılan ülkelerin özgürleştirilmesinin yolu bir mezhebi desteklemek ya da silahlandırmak mıdır?

En kanlı ve en uzun savaşların özellikle din, mezhep ve etnik milliyetçilik üzerinden yapıldığı bilindiği halde neden bu yol tercih edilmiştir?

Beşar Esad’ın düşeceğini varsayarsak; yaratılan mezhep çatışmalarının üstesinden nasıl gelineceğine dair fikri olan var mı?

Suriye konusunda taraf olan hükümet hiç olmazsa nihai hedeflerini yuvarlak söylemlerle değil açık ve net olarak Türk Milletine açıklamak zorunda değil midir?

Amerika’nın neredeyse sömürgesi konumunda olan Suudi Arabistan, Katar gibi ülkelerle aynı safta yer almamızın mantıklı gerekçeleri de açıklanmalı elbet!

Bölgesinde kendisini kuşatan tehlikelerin teker teker bertaraf edilmesini kutlayan İsrail ile başbakanımızın geçmişteki “one minute” çıkışını nasıl örtüştürebileceğiz?

Hangisi samimiydi?

“One minute” mi yoksa Büyük Ortadoğu Projesi gereği Suriye karşıtı politikaları ya da mayınlı arazilerin temizlenmesi ihalesinin İsrail’e verilmesi için meclisteki canhıraş mücadelesi mi?

Bütün bunlar tuhaflık değilse nedir?

Sıradan bir vatandaş olarak bu soruların cevabını ben de merak ediyorum.

Son olarak mühimmat deposunda meydana gelen patlama sonucu şehit olan askerlerimizin ardından alıştığımız yersiz açıklamalar, gaflar dahi artık kimseyi şaşırtmıyor.

Hükümet kanadından gelen gafları yumuşatıp düzelterek okurlarına ulaştıran ve bunu kutsal görev olarak addeden yazarlarımıza yine iş çıkmış görünüyor!   

Bölgemizde yaşananları anlayabilmek için anlık siyasi söylemleri dinlemek yerine tarihe bakmakta fayda var kuşkusuz.

Geçmişte masa başında çizilen sınırların yine aynı planlayıcılar tarafından yeniden çizilmeye çalışıldığını görmemek için kör olmak gerek.

Lakin “eğri cetvelden doğru çizgi çıkmaz.”