Bağımsız Eğitimciler Sendikası Genel Başkanı Gürkan Avcı, 2005-2006 eğitim öğretim yılının başlaması dolayısıyla ilgili bir basın toplantısı düzenledi.
Abone olAvcı; öğretmen, öğrenci ve velilerin sorunları ve beklentileriyle ilgili düzenlediği basın toplantısında şunları kaydetti. Eğitim ülkemizin en önemli kanayan yarasıdır. Tatil bitti. Artık okul bahçeleri çocukların, gençlerin sesleriyle dolacak. Biz öğretmenler omuzlarımızdaki eğitimin çözülemeyen sorunlarının yükünü belli etmeden, öğrencilerimize sevgiyle sarılacağız. Öğretmeniyle, idarecisiyle, hizmetlisi ve memuruyla yıllardır çözüme kavuşturulamayan ekonomik ve mesleki problemlerimizin sorumlusunun öğrencilerimiz olmadığını bilerek ve kimlerin ısrarla çözmediğini unutmayarak ders zilinin çalışını heyecanla, sevinçle karşılayacağız. Eğitim sistemindeki Reformlar ve AB Yasalarına Uyum Kaygısı. Milli Eğitim Bakanı Sayın Çelik yaptığı her reform ve değişikliği anlamlandırmak ve meşrulaştırmak için AB yasalarına uyum gerekçesini öne sürmektedir. Sayın Bakan, uzmanları tarafından "tercüme odalarında" hazırlanan bu sözde yeniliklere artık son vermelidir. Sayın Çelik AB'nin değil, Türk öğretmen ve öğrencilerinin ihtiyaç ve beklentilerine göre politikalar yürütmelidir. Sayın Bakan öğretmenlere AB ayarı yapmaya kalkmasın. Boşuna masraf edip bizlere AB kitapçıkları hazırlatmaya devam etmesin. Biz AB ile değil, öğrencilerimizle ve velilerimizle uyumlu olmayı tercih ediyoruz. Biz en az AB'de ki meslektaşlarımız kadar kendimize ve öğrencilerimize güveniyoruz. AB'de ki uygulamaları her ortamda başımıza kakan Sayın Bakan ve Sayın Başbakan AB standartlarını yakalamakta samimilerse, dürüstlerse niçin öğretmen maaşı ve eğitime ayrılan pay konusunda AB ülkelerini örnek almamaktadırlar? Niçin yıllardır süren "kayıt parası" ayıbına son vermiyorlar? Sayın Bakan niçin velilere "kayıt parası vermeyin", okul idarecilerine de "başınızın çaresine bakın" diyerek bizleri karşı karşıya getirmektedir? Biz Sayın Bakanımızı "hükümetin ve ya bir siyasi partinin bakanı" olarak değil, öğretmenlerin ve öğrencilerin bakanı olarak görmek istiyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı apayrı onurlu bir görevdir ki; biz Sayın Bakandan kabine içerisinde bizler için mücadele etmesini ve durumumuzun iyileştirilmesi için çalışmalarını artırmasını bekliyoruz. Ücretsiz Ders Kitapları sorunu ve halen Ulaşmadığı Okulların bulunması. Ücretsiz kitap dağıtımı yapılan güzel uygulamalardan birisi olmakla birlikte, kitapların bazı okullara zamanında ulaştırılamadığını görüyoruz. Bunun yanında geçen sene dağıtılan kitapların müfredat değişikliği yüzünden bu yıl çöpe atılacak olması büyük bir israf olmakla birlikte üzüntü vericidir. Sayın Bakanımız bu vahim israftan büyük dersler çıkarmaya ve sorumlular hakkında gerekli işlemleri başlatmaya mecburdur. Milyonlarca kitabın çöpe gidecek olması ekonomik yetersizliklerden dolayı okula gidemeyen yüz binlerce çocuğun bulunduğu ülkemiz açısından utanç vericidir. Hızla Artan nüfusa karşılık yeterli okul ve derslik yapılmıyor. Geçen yıl 11 bin 700 okulda ikili, 18 bin 517 okulda ise birleştirilmiş sınıflarda eğitim verildi. Yaklaşık 7,5 milyon öğrenci bu okullarda olumsuz ve sağlıksız koşullarda öğrenim gördü. Yaptığımız hesaplara göre ilköğretimin sağlıklı koşullarda sürdürülmesi için 3 bin 320 okula, 100 bin dersliğe ihtiyaç var. 100 bin derslik yapabilmek için ise yaklaşık 5 katrilyon lira gerekiyor. Ortaöğretimde ise 366 okul ve 11 bin dersliğe ihtiyaç var. Bunları yapabilmek için ise yaklaşık 750 trilyon lira gerekiyor. Hükümet gerek "Eğitime Yüzde Yüz Destek" gerek "Haydi Kızlar Okula" benzeri kampanyalar düzenleyerek sorunları çözmeye çalışmaktadır. Sayın Bakanın işadamlarının eğitime katkıda bulunması için adeta dilendiğini de görmekte ve takdirde etmekteyiz. Fakat yıllardır eğitime katkı adı altında uçan kuştan alınan vergilerin nerelere harcandığı kamuoyuyla paylaşılmamaktadır. Lotodan totodan tutun, telefon görüşmelerinden en basit tapu ve ruhsat işlemlerine kadar eğitime katkı adına kesilen bu paralar okul yapımı için mi yoksa bütçe açıklarının tamiri veya bir başka amaç için mi kullanılmaktadır? Maliye Bakanı Sayın Unakıtan, öğretmenler arasında "Varyemez Amca" olarak anılmaktadır. Okul, derslik ve öğretmen açığı hükümetin yapmış olduğu benzeri kampanyalar ile kapanacak nicelikte değildir. Hükümetin eğitime bütçeden daha büyük paylar ayırma zorunluluğu vardır. DİE verilerine göre 0-15 yaş kesimi hariç, nüfusumuzun yüzde 12,5'i okuma yazma bilmemektedir. Okuma yazma bilenlerin yarıdan fazlası İlkokul ve okuma-yazma kursu diplomalıdır. AB üyeliğini siyasi geleceğiyle özdeşleştiren Hükümete sesleniyorum. Önce bir zenginleşelim, cebimiz para görsün politikaları yanlıştır. İMF'nin dar ve sabit gelirlileri ezen politikalarıyla ve AB'nin zorba yaptırımlarıyla halkı sersefil ve şaşkın bir halde ortada bırakmak hatadır. Bu denli cahil ve buna bağlı olarak fakir bırakılmış bir halkla ne AB'ye girebilir, ne de çıktığımız yere geri dönebiliriz. İMF faizlerine, banka batıranların, hortumcuların açtığı gediklere, büyük sermayenin borçlarının affına para bulabilen hükümet ve hükümetin "Varyemez Amcası" olarak isimlendirdiğimiz Maliye Bakanı, eğitime, öğretmene, memur ve dargelirliye sıra gelince "Gökten Para Yağmıyor ki Vereyim" demektedir. Sayın Unakıtan'ı geçim sıkıntısı altında inim inim inleyen halkımıza insaflı ve insani duygularla yaklaşmasını istiyoruz. Atanan Öğretmen Sayısı Yeterli Değil. Atanan öğretmen sayısı öğretmen açığını karşılamaktan uzaktır. 2003 yılında 17 bin 947 öğretmen emekli olmuş, buna karşılık 23 bin 125 öğretmen atanmıştır. 2004 yılında emekli öğretmen sayısı 21 binlerde tahmin edilmekle birlikte 17 bin 961 öğretmen atanmıştır. Hızla artan nüfusumuzu da dikkate alırsak yeni atanan öğretmen sayısı; emekli olan, vefaat eden, istifa eden, kurum değiştiren öğretmen sayısı karşısında yetersiz kalmaktadır. Öğretmenin Sözlemelisi Olmaz. Sözleşmeli statüde atanan 19 bine yakın öğretmen iş güvencesinden yoksun olarak çalışmaya mahküm edilmektedir. Yetişmiş nitelikli ve deneyimli öğretmenlerimizi mesleğine küstürerek emekliliğe, kurum değiştirmeye teşvik etmek ve yerine getirilecek öğretmenleri iş güvencesinden yoksun olarak istihdam etmek eğitim sistemimize büyük zararlar verir. Atanan sözleşmeli öğretmenler iş sözleşmesinin yenilenmesi için siyasilere ve feodal güçlere yanaşmak zorunda kalacaklardır. Bu uygulamayla öğretmenlik mesleğinde iş ve gelecek güvencesinin hayati önemi göz ardı edilmiştir. Kadroluya 700 YTL, Sözleşmeli Öğretmene 852 YTL. Hükümet sözleşmeli Öğretmen ve Usta Öğretici politikasıyla hem İMF'yi hem de partililerini memnun etmiştir. Sözleşmeli Öğretmenlik uygulaması Hükümetin eğitimi "özelleştirme" politikasının ayak sesleri olarak yorumlanmalıdır. Kadrolu öğretmene daha düşük maaş öngören, iş güvencesi ve öğretmen mesleğiyle, onuruyla örtüşmeyen bu politikaları eğitim hizmetlerinin siyasileştirilmesi ve ticarileştirilmesini somutlayan bir uygulama olarak tanımlıyor ve şiddetle protesto ediyoruz. Birçok Öğretmenin görev yapacağı Okul Halen belli değil. Binlerce okulda dersler öğretmen yokluğu yüzünden boş geçecektir. Halen birçok öğretmenimizin görev yapacak okullarının belli olmaması, il içi ve il dışı atamaların tamamlanmamış olması bir başka ayıbımızdır. Tayin ve terfilerde nesnel ölçütler bulunmadığından, mevcut kurallar ihlal edildiğinden bazı okullarda öğretmen fazlası, bazı okullarda ise öğretmen açığı bulunmaktadır. Bunun sebebi tayin ve terfilere müdahale etme geleneğinin hızla devam ediliyor olmasıdır. Eğitimcileri en çok yaralayan ve verimini baltalayan bu çağdışı uygulamalara artık son verilmelidir. Eğitim çalışanları makul ve meşru bir süreç dahilinde okul müdürü, milli eğitim müdürü, genel müdür olabileceğini görebilmelidir. Biz eğitimcilerin Sayın Bakandan istediği birinci öncelikli çözüm budur. Öğretmenini tayin ve terfi için kasaba politikacılarına, parti simsarlarına mecbur kılan bu anlayışın yıkılmasını istiyoruz. 4 Yıllık Lise halkımıza Yüktür. Lise eğitiminin 4 yıla çıkarılması ile ilgili AR-GE kurulumuzun öğrenci ve velilerinden oluşan 2150 denek arasında yaptığı ankette katılımcıların yüzde 90'ı bu uygulamaya karşı olduğunu bildirmiştir. Bu sonucun en önemli etkenleri ekonomik külfet ve iş hayatına bir yıl daha geç adım atacak olunmasıdır. Eğitim Yaşı Yukarı değil Aşağı çekilmelidir. Artık hemen her ülkede eğitime 5-6 yaşlarında başlanmaktadır. Ülkemizde ise çocuklarımızın en verimli dönemleri boşa geçirilmektedir. Sosyoekonomik düzeyi yüksek yüzde 17'lik bir kesim dışında halkımız okul öncesi eğitimden faydalanmıyor veya faydalanamıyor. Çocukların sosyal, duygusal, zihinsel gelişimleri için "altın çağ" olarak isimlendirilen bu dönem eğitime başlama yaşı olarak düzenlenmelidir. Biz bir çok gelişmiş ülkede olduğu gibi eğitim yaşının yukarı değil, aşağı çekilmesini öneriyoruz. Okullarda Kolalı içecekler Yasaklansın. Buradan Milli Eğitim Bakanımız Sayın Çelik'e bir duyuruda bulunmak istiyorum. Amerikan Meşrubat üreticileri Birliği çocuk sağlığı ve obezitesi ile mücadeleye destek amacıyla İlkokullarda otomatlara kolalı içeceklerin konmaması kararı almıştır. Bizde çocuklarımızın sağlıklı bir nesil oluşturmaları için benzer adımlar atmalı, beslenme bozuklukları ve zararlı gıdalardan korumak için seferber olmalıyız. Sayın Bakan ve Meşrubat Ürecilerimiz karar alarak İlkokullarda kolalı içeceklerin ve zararlı gıdaların satılmaması için gerekli adımları biran önce atmalıdır. Özel Okul ve Dershaneler Eğitim Sistemimizin bir Dayatmasıdır. Buradan bazı dershane ve özel okul sahiplerini uyarıyorum. Eğitim hizmetlerini bir kar ve rant aracı olarak görmelerinden dolayı kınıyorum. Çocuklarımızın gelecek pazarlığı üzerinden yapılan bu sömürüyü protesto ediyorum. Devlet okullarında kayıt parasından tutun, çeşitli adlar altında rutin olarak zorla toplanan paralar yüzünden, öğretmen ve derslik açığından, eğitim kalitesinin düşük olduğu iddiasından hareketle, bazı özel okul ve dershanelerin devlet okullarının yerini alıyor olması bir tehlikedir. Anne babalar çocuklarını özel okul ve dershanelere gönderemediği zaman anne babalık görevini iyi yapamadığını düşünmektedir. Dişten tırnaktan artırıp çocuklarını dershane ve özel okullara göndermeye çalışan ailelerin vebali Hükümetin sırtındadır. Üniversiteyi kazanmak için dershaneye gitmeyi zorunlu kılan bu sistemin değişmesini istiyoruz. Devlet özel üniversite ve özel okullara yaptığı her türlü yardımı derhal kesmeli ve fakir halk çocuklarının devam ettiği devlet okullarına aktarmalıdır. Buna ek olarak Hükümet ivedilikle eğitime ve öğretmene ayırdığı payı artırmalıdır. Müfredat Polemikleştiriliyor. Eğitim sistemimizin içinde bulunduğu sorunların önemli bir bölümü müfredatlardan kaynaklanmaktadır. Yeni müfredatlar iddia edildiği gibi 'gereksiz bilgiye' ve 'ezberci eğitime' son vermek yerine, eğitim sistemimizi geçici ve belirsiz bir anlayışa sürüklemektedir. Gereksiz bilgi olarak sunulan konuları öğrencinin sevmediğine dayandırmak doğru değildir. Öğrenci kurbağanın sindirim sisteminin yanında geometriyi de sevmiyorsa onu damı öğretmeyeceğiz? Milli Eğitim Bakanlığı Nevtonik düz mantığı bırakıp Kuantumik şüpheci anlayışla eğitim sistemimizi yeniledik gibi laflarla tafra yapmayı artık bırakmalıdır. Öğretmen merkezli eğitimden, öğrenci merkezli eğitime geçtik gibi laf oyunlarına son vermelidir. Biz ne öğretmen ne de öğrenci merkezli eğitimi savunuyoruz. Eğitim öğrenme merkezli olmalıdır. Kimseye danışmadan Amerikalardan kopya edilerek yamalanan bu anlayış doğru değildir. Enderun'dan tutun, köy enstitüleri, öğretmen okullarına kadar eğitim geleneğimizi yok sayan bir tutumdur bu. Yeni müfredatta beğendiğimiz hususlar elbette vardır fakat eskiyi yok saymak, hiçe saymak, karalamak bize bir şey kazandırmaz. Öğretmenler rütbe istemiyor. Yeni yönetmelikle öğretmenlere rütbelerle sınıf atlatılmak isteniyor. Halbuki bu sistem öğretmenleri onursuz bir yarışa, hizipleşmeye ve hiçbir işe yaramayan etkisiz, yetkisiz bir aldatmacayla karşı karşıya getirecektir. Bu uygulamayı gülünç bulmakla birlikte öğretmenlerin sorun ve ihtiyaçlarını örtbas etmeye dönük bir şov malzemesi olarak görmekteyiz. Rüşvet Almayacağım Sözleşmesini öğretmene dayatmak Hakarettir. Yaz tatilinin bitmesiyle birlikte okullarına dönen öğretmenlerimiz "Kamu Görevlileri Etik Sözleşmesi" yani kısa adıyla "Rüşvet Almayacağım Sözleşmesi" adında bir belgeyi imzalamak zorunda bırakılmışlardır. Yasaların, mahkemelerin ve binlerce Milli Eğitim Müfettişinin olduğu bir hukuk devletinde bu tip uygulamalarla muhatap tutuluyor olmamızı gerçekten garipsiyoruz. Tek materyali öğrencileri ve kitapları olan biz öğretmenleri rüşvet, yolsuzluk gibi işlerle ilişkiliymişiz gibi gösteren bu dayatmayı ahlaki bulmuyoruz. Bu sözleşmeyi Sayın Başbakanımıza gönderiyor ve bir çağrıda bulunuyoruz. Sayın Başbakanımız "Rüşvet Almayacağım Sözleşmesini" lütfen önce siz ve hükümetinizin bürokratları imzalasın.