2005-2006 eğitim öğretim yılı yine sancılı başlıyor. Eğitim-Bir-Sen öğretmenlerin içinde bulunduğu şartları ve eğitim sendikalarının durumunu özetledi.
Abone olEğitim çalışanlarının bizce en temel sorunu sendikalaşma alanında yaşanmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığı, Üniversiteler ve Kredi Yurtlar dahil toplam 750 bin civarındaki eğitim öğretim ve bilim hizmetleri çalışanlarının hala 400 bini sendikalı değildir. Ücretlerin düşüklüğü de, çalışma şartlarının ağırlığı da, hizmetli ve memur arkadaşlarımızın, üniversitelerdeki idari personelin içinde bulunduğu çarpık ve adaletsiz durum da aslında hep sendikalaşma oranının düşüklüğü ile ilgilidir. Çalışanlar örgütlendikçe, kendi mesleki sıkıntılarına olduğu kadar toplumun ortak meselelerine de gerekli hassasiyeti gösterip sorumluluğunu üstlendiğinde üstesinden gelinemeyecek zorluk yoktur. Bilindiği gibi bu yıl toplu görüşmelerde, kamu çalışanlarının sendikalı olmalarını kolaylaştırıcı ve teşvik edici bir kazanım elde ettik. Buna göre yalnızca sendika üyesi olan kamu çalışanlarına aylık 5 milyon lira ek ödeme yapılacaktır. Eğitim-Bir-Sen’in ve konfederasyonumuz Memur-Sen’in önerisiyle mutabakat metnine giren bu kazanımın özellikle düşük maaşlı çalışanları bir nebze olsun rahatlatacağını düşünüyoruz. Bu vesileyle bir kere daha tüm eğitimcileri, eğitim çalışanlarını sendikalı olmaya davet ediyoruz. Eğitim-Bir-Sen’in sorumlu, saygın, katılımcı, sorunun değil çözümün parçası olmayı prensip edinmiş sendikacılık anlayışıyla, hak ve sorumluluklarımıza birlikte sahip çıkmaya davet ediyoruz. Öğretmen mevsimlik işçi değildir! Bu yıl eğitim çalışanlarının karşılaştığı en önemli sorunların başında sözleşmelilik konusu geliyor. Normal kadrolu öğretmenlerin sahip olduğu hiçbir hakka sahip olmayacak olan, hiçbir iş güvencesi de bulunmayan bu tarz bir istihdam yöntemi öğretmenlik mesleği için geçerli olamaz. Hükümet, gerekli düzenlemeyi yaparak alınacak 20 bin sözleşmeli öğretmeni normal kadroyla almalı, öğretmenlik mevsimlik işçiliğe dönüştürülmemelidir. Kırtasiye ödeneği memurlara da verilmelidir: Eğitim öğretim yılı başında verilen eğitime hazırlık ödeneği, açıklandığı gibi 400 milyon değil; en az bir maaş tutarında olmalı ve hizmetli, şoför, memur ayırmadan tüm eğitim çalışanlarına ödenmelidir. Yeni müfredat daha iyi anlatılmalı: Bu yıl uygulanacak olan yeni müfredat, çok önemli yenilikler getirmiş, tüm dersler için sekiz ortak temel beceri merkeze alınmıştır. Bu beceriler; a) Eleştirel Düşünme, b) Yaratıcı Düşünme, c) İletişim Becerisi, d) Araştırma- Sorgulama Becerisi, e) Problem Çözme Becerisi, f) Bilgi Teknolojileri Kullanma Becerisi, g) Girişimcilik Becerisi, h) Türkçe’yi Doğru ve Etkili Kullanma Becerisi olarak belirlenmiştir. Bu becerilerin açık biçimde ifade edilmesi ve bu becerilerin gerçekleştirilebileceği etkinliklere yer verilmesini olumlu olarak karşılamaktayız. Müfredatın köklü biçimde yenilenmesi, eğitim sistemimizde çok gerekli bir girişimdi. Ancak bu müfredatın başarısının özellikle öğretmenlerin hem bilgi ve becerileri bakımından hem de ücretleri bakımından takviye edilmelerine bağlı olduğunu özellikle vurgulamak istiyoruz. Okulların fiziki bakımdan iyileştirilmesi, bilgisayarlı fen ve teknoloji laboratuarı, spor salonu, kütüphane gibi birimlerin göstermelik olmaktan çıkarılıp mutlaka etkin ve verimli biçimde kullanılması da yeni müfredatın uygulanabilmesi için şarttır. 4 yıllık lise eziyet olmasın: Liselerin 4 yıla çıkarılması, yabancı dille hazırlık sınıfı uygulamasına son verilmesi isabetlidir. Ancak Eğitim-Bir-Sen olarak üstün yetenekli çocukların durumu ile ilgili özel bir düzenleme yapılmasını öneriyor ve halk arasında “dahi çocuk” tabir edilen öğrencilerimizin bu okulları daha kısa sürede tamamlamalarına da imkan veren bir düzenleme yapılmasını istiyoruz. Kimi ülkelerde üstün zekalı çocukların 17, hatta 16 yaşında üniversite bitirebildiğini biliyoruz. Zeka ve yetenek bakımından sıra dışılık arzeden bu çok kıymetli çocuklarımız için mutlaka ilköğretimde ve ortaöğretimde özel düzenlemeler yapılmalıdır. Süper lise, Anadolu lisesi: Süper liselerin kapatılarak bir kısmının Anadolu lisesi yapılması uygulaması isabetli olmakla beraber bu yeni Anadolu liselerinin imkanlar bakımından eksikleri vardır ve bunlar süratle giderilmelidir. YÖK için anayasa mutlaka değişmelidir: Kangrene dönüşmüş YÖK sorununun aşılması için mutlaka anayasanın 130 ve 131. maddeleri değiştirilmelidir. Üniversitelerimiz, YÖK’ün antidemokratik ve millî menfaatlere yabancılaşmış uygulamaları yüzünden Türkiye’nin ve halkımızın gelişim ve kalkınma hamlesinin gerisinde kalmıştır. Türkiye’nin, sanayide, tarımda, savunmada, iletişimde ihtiyaç duyduğu bilimsel araştırma ve buluşlara hiçbir katkısı olmayan bu oligarşik yapının bir an önce reforma tabi tutulması şarttır. Mesleki eğitimin çökme noktasına gelmesinde, küçük ve orta boy sanayicilerin ve işletmelerin ara elaman bulamaz olmasında, milletimizin dişiyle tırnağıyla kurup yaşattığı imam hatip liselerinin öğrencisiz kalmasında bugünkü YÖK’ün ve ona bağlı ÖSYM’nin tarihi vebali vardır. Disiplin cezalarının affı gecikmemeli: Yüksek disiplin kurulu dahil tüm disiplin kurullarının verdiği cezaların sonuçlarıyla birlikte affedilmesi önerimiz, tatilden önce Meclis’e sevkedilmişti. Yeni yasama döneminde öncelikle sözkonusu affın kanunlaşmasını ve mağduriyetlerin bir an önce sona ermesini bekliyoruz.