28 Şubat'ın 10. yıldönümü eğitimcilerin de gündeminde. Eğitim-Bir-Sen Genel Merkezi basın açcıklaması yaptı.
Abone olKamuoyunda “28 Şubat” adıyla bilinen, icracılarının ise sonradan “postmodern darbe” adıyla tanımladıkları antidemokratik süreç, bundan tam on yıl önce başlamıştı.
Halkın demokratik iradesine saygısız ve tahammülsüz kişilerin, bulundukları makamları da istismar ederek başlattıkları karalama kampanyaları, bir tür psikolojik savaş usulüyle yürütülmüş, siyasi partiler kapatılmış, siyasetçiler, belediye başkanları, gazeteciler ve işadamları başta olmak üzere binlerce insan görevinden uzaklaştırılmıştı. Sonradan Başbakanlık Takip Kurulu ve Emniyet Genel Müdürlüğü kayıtlarından hazırlanan rapora göre 1997'de 2 bin 956 kişi, 1998'de ise 4 bin 420 kişi "irticai faaliyetlere katıldıkları" gerekçesiyle gözaltına alınmıştı.
Ağustos 1997’de İmam-Hatip Liselerinin orta kısımlarını kapatma amacıyla 8 yıllık kesintisiz eğitim kanunu çıkarılmış, Ocak 1998’de bir yıl önce iktidarda olan bir siyasi parti kapatılmış, aynı yılın kasım ayında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, Başkanlık görevinden düşürülmüştü.
Bu dönemde fişlemeler ve keyfi tutuklamalar artmış, üniversitelerde ve çalışma hayatında başörtülü kadınlara yönelik eşi görülmemiş bir ayrımcılık yapılmış, eğitim ve çalışma hakları hukuksuz ve kanunsuz olarak ellerinden alınmıştır. Binlerce bayan kamu personeli ya işinden atılmış, yahut istifaya zorlanmıştır. Öyle ki iş dünyası, bakkal, kasap, köfteci gibi küçük esnafa varıncaya kadar fişlenmiş, “yeşil sermaye” diye yaftalar icad edilerek en hafifinden haksız rekabet suçu işlenmiştir.
Milletimizin ve kurumlarımızın demokrasiye olan bağlılıkları sayesinde birer birer sahneden çekilen o dönemin aktörlerinin, akıl almaz boyutlardaki hırsızlıklarına ve hainliklerine kılıf aramakta oldukları, zamanla gün gibi açığa çıkmıştır.
Anlaşılmıştır ki o dillerine pelesenk ettikleri “irtica tehdidi”, gerçekte işgal ettikleri makamlardan halk tarafından kovulmaları ve çaldıkları millet malının millete iade edilmesi anlamına gelmektedir.
On yıl sonra birtakım sözde sivil toplum (!) kuruluşlarının, aralarına bir kamu konfederasyonunu da alarak 28 Şubat heveslisi olarak ortaya çıkmaları, darbe heveslilerinin çarkına su taşımaya kalkışmaları, “ulusal birlik” adıyla “ulus” iradesine ihanet oyunlarını sahneleme girişimleri de hüsranla sonuçlanmıştır.
Bugün ülkemizde yaşanmakta olan hemen tüm hukuk dışı uygulamalar, başörtüsü sebebiyle kadınlara yapılan ayrımcılık başta olmak üzere, katsayı engeli yüzünden meslekî ve dinî eğitimin çökmüş olması, üniversitelerin kullanılabilir bilimsel bilgi üretemez hale gelmesi, artmış olan çeteleşme ve şiddet eğilimleri gibi tüm sıkıntılar, esasen 28 Şubat süreci dediğimiz talihsiz dönemin ürünüdür. Türkiye bu utanç verici mirastan kurtulmalı, milletle kavgaya tutuşmuş olanların geride bıraktıkları tahribatı bir an önce onarmalıdır.
Her şeye rağmen10 yıl sonra bugün geldiğimiz nokta, milletimizin demokrasiye sahip çıkma bilinci içinde ulaşılmış gurur verici bir noktadır. Milletimizin, gayrimeşru yollardan yine gayrimeşru makam ve kazanç peşinde olanlara prim vermediğinin, vermeyeceğinin iyice anlaşıldığını düşünüyor, milletin şamarını yiyip tarihin çöp sepetine atılmış olanların hallerinden ibret alınmasını umuyoruz.