BIST 9.774
DOLAR 34,06
EURO 37,85
ALTIN 2.801,82

Ege Ebrar Önür: Koruyucu sistemlerin iki yüzlülüğü

Psikoterapist Ege Ebrar Önür, 'Koruyucu sistemlerin iki yüzlülüğü' başlıklı yazısında, toplumun çocukları kutsal saymasına rağmen, istismar ve ihmale karşı gösterilen ikiyüzlülüğe dikkat çekti. Önür, çocukların korunması gerektiğini kabul eden bir toplumun, onları bizzat koruyamaması ve bu konudaki sessizliğin sorgulanması gerektiğini vurguladı.

Her ülkenin ve hatta her bölgenin kendine has birtakım örf, adet, gelenek ve görenekleri vardır. Kimileri birbiri ile benzerlik gösterirken kimileri birbirinden farklılaşır. Bizim buralarda herkes için ortak söylem içeren bir şey varsa o da çocuktur, çocuklar üzerine oluşturulmuştur. Çocuk kutsaldır ve çok da sevilen bir varlıktır. Çocuğun gelişi yani doğumu coşkuyla kutlanır. Her kimin olursa olsun çocuk, birçok kişi tarafından sahiplenilir, korunur ve de kollanır, göz önünde tutulur, üstüne düşülür, esirgenir. Yeri gelir iyiliği için azarlanır çünkü çocuk, zarar görebilme ihtimaline karşı endişe ve kaygı uyandırır, hayatta kalmak için başkalarına muhtaçtır, bakım veren olmadan bebek bir hiçtir. Zarar görsün kimse tarafından istenilmez ve bu sebeple sahip çıkılır. Bu durum bizler için de içselleştirilir. Sokakta, alışveriş merkezinde, okulda yalnız başına olduğu hissedilen anda çocuk koruma altına alınır. Anne-babasının nerede olduğu, kimin çocuğu olduğu, nerede oturduğu gibi bilgiler edinilerek hemen çocuk ailesine ya da güvenli bir yere teslim edilmek istenilir. Çünkü çocuklar bizlere emanettir. “Emanet çocuk” diye bir şey söz konusu değildir, çocukların her biri zaten bizlere birer emanettir. X’den doğma, Y’den olma bizlere sadece ebeveynlik hakkı verir. Bizim işimiz ise sadece onlara yeterince iyi birer ebeveyn olmak ve bakım sağlamaktır. Hal böyleyken bile çoğu zaman çuvalladığımız olur. Çocuğa yönelik uygunsuz ve kusurlu, ağır etkiler uyandıran olaylar yaşandığı zaman donakaldığımız çoktur. Normal şartlarda diğer milletlere, Avrupa ülkelerine oranla güncel hayatta daha esirgeyici olduğumuz halde, çocuk söz konusu olduğunda, çocuğa yönelik gerçek bir örseleyici olayda diğer ülkeler gibi gereğini yerine getirememekte bir sebeple zorlandığımız aşikardır. Kimi zaman çocuğa bakım vermekle yükümlü olan kişilerin bu yükümlülüğünü yerine getirememesi gibi durumlar açığa çıkabilir. Bu durum en yalın haliyle çocuğu fiziksel veya duygusal olarak ihmal etmek demektir. Maalesef ihmali tanımlamak ve anlamak, fiziksel ve cinsel istismara göre daha soyut bir kavram olması sebebiyle zordur. Ancak istismar ve ihmali birbirinden ayıran en temel noktalardan biri istismarın aktif, ihmalin ise pasif bir eylem olmasıdır. Bu yüzden de çoğu zaman fark edilemeyen ya da kimi zaman göz ardı edilen bazı tablolar meydana gelir. Çünkü istismar söz konusu olduğunda istismarcı mutlaka ama mutlaka çocuğun tanıdığı biridir. Bu da bir sebeple bir tarafın susmasını gerektirir. Şunu da unutmamak gerekir küçük sorunlar çok konuşur, büyük sorunlar susar.

Bugün burada sizlerle hem en değer verdiğimiz, sakındığımız, koruyup kolladığımız, başına bir iş gelecek olsa ortalığı ayağa kaldıracağımız çocuklarımız için nasıl çırpındığımızı hem de onların ihmal ve istismarına nasıl göz yumduğumuzu paylaşıyor olacağım. Ancak aynı cümle içerisinde bunları duymak bile kulağa ne kadar garip geliyor öyle değil mi? Fakat ne yazıktır ki yanlış duymadınız. Sokakta oynarken annesi babası o sırada ortalıkta olmayan çocuklara mahallelinin nasıl sahip çıktığını ve gözettiğini, zaman zaman karnının doyurulduğu, zaman zaman sırtının sıvazladığı o çocukları bir düşünün. Belki de onlardan biri sizdiniz. Peki neden bunu yaparlardı ya da yaparız hiç düşündünüz mü? Çünkü çocuk dediğimiz korunmaya, bakıma, gözetilmeye muhtaç, yetişkinlerin ilgisi ve sevgisine aç bir varlıktan ibaret olması ile karakterizedir. Bir çocuğun sağlık ve esenlik içerisinde büyüyebilmesi adına sadece ebeveynlerinin değil ortalıkta ebeveynlerine destek olabilecek başka yetişkinlerin de var olması gerekir. Bu herkes tarafından elbette ki bilinir. Sokağa kaçmış bir çocuk evden ayrılmış bir yetişkin gibi değildir, hayatta kalabilmek için farklı beceriler geliştirmesi gerekir. O halde bir çocuk sokağa neden kaçar? Kolay olanı yaşantılamayı sürdürmek varken zor olanı neden kendine amaç edinir? Uyumsuz, asi, sorunlu olduğu için mi? Yoksa etrafına şöyle bir bakındıktan sonra iyi bir gözlem yeteneğine ve zekaya sahip olduğu, “burada yaşanmaz” dediği için mi? Hangi yer evinizden daha iyi olabilir ki? Bir de şöyle düşünün, hangi yer evinizden daha kötü olabilir? Ya ev dediğimiz yer yeterince iyi değilse? Duygusal, fiziksel, maddi, sözel ya da cinsel istismara maruz kaldığınız, ya da hiç yoktan siz bunlara maruz kalırken sesini çıkarmayan en yakınlarınızla kaldığınız sözde en korunakları, en güvenli olmasını beklediğiniz ev. Eviniz… Başkaları tarafından zarar görmesin, aman başına bir iş gelmesin diye koruyup kollamaya kalktığımız çocukların yine başkaları tarafından yahut bizzat ebeveynleri tarafından istismar edilişlerine neden sessiz kalırız? Ya da söylediklerine inanmayız? “Hayır canım yapmamıştır”, “sen yanlış anlamışsındır”, “sus bakayım ayıp, bir daha duymayayım” diye neden seslerini keseriz? Onlar yanlış anlamış olabileceği için mi yoksa bizlerin böyle şeyleri duymaya bile tahammülü olmadığı için mi?