BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  GÜNCEL

Ecevit'e yapılan derin operasyon!

Ecevit’in koruma müdürlüğünü yapan isimden, onu başbakanlıktan düşürmeyi hedef alan müdahale...

Abone ol

2000 yılından vefatına kadar Bülent Ecevit'in koruma müdürlüğünü yapan Recai Birgün, Bülent Ecevit'i başbakanlıktan düşürmeyi hedef alan müdahale planlarını deşifre ediyor. 


"Gazete destesini aldım, Hürriyet'te Emin Çölaşan'ın yazısı vardı. Ecevit'in tırnaklarını kesemediğini, temizliğini yapamadığını anlatıyordu. Hürriyet'i en başa alarak gazeteleri Ecevit'in masasına bıraktım. Görsün ve okusun istiyordum. Gazeteyi aldı eline ve Çölaşan'ın yazısını okudu. O anki hâlini keşke bir kamera olsaydı da size gösterebilseydim. Koltuğuna yığıldı kaldı, onu hiç bu kadar üzüntülü görmemiştim. Ağzından çıkan cümle şu oldu: Biz bu insanlara ne yaptık da bize bunu yapıyorlar!"


Bu sözler rahmetli Bülent Ecevit'in en yakınındaki isim Recai Birgün'e ait. Onu önemli kılan, merhum Başbakan Bülent Ecevit'in 2000 yılından ölünceye kadar koruma müdürü olması ve 2000-2001 yılları arasında onu hedef alan siyasi operasyonlara tanıklık etmesi. Birgün emniyet kökenli, terörle mücadelede 17 yıl çalışmış. Uğur Mumcu suikastı sırasında Ankara'da terörle mücadele şube müdür yardımcısı ve soruşturmayı yürüten isimlerden. Faili meçhul cinayetlerle ilgili ilginç tespitlerinden biri şu:

"Operasyonu yapanlarla soruşturanlar aynı el olduğu için bir yere gelip duruyorsunuz."

ERGENEKON VAR DERDİ!

Ergenekon davasında Savcı Zekeriya Öz'e tanık sıfatı ile ifade verdi. CHP ve Kılıçdaroğlu'nun Ergenekon avukatlığını eleştiriyor; "Ecevit bugün yaşasa, 'Ergenekon var' derdi." değerlendirmesini yapıyor.

"Ergenekon için bir dönem kapatılıp yeni bir dönem açılıyor." sözleri de ona ait. Ecevit'i korumayı fiziken başardıklarını ama siyaseten başaramadıklarını anlatan Birgün, derin devletin siyasetin emrine girmesi gerektiğinin altını çiziyor.

O dönem Başbakan Bülent Ecevit'e Rahşan Ecevit kadar yakın bir isimdi Birgün, bugün Ergenekon davası ışığında anlattıkları tarihe not düşecek kadar önemli. Meclis'te Ecevit fotoğraflarının süslediği odasında Aksiyon'a konuştu.

Birgün'ün iddialarına göre Bülent Ecevit hedef olarak seçilen bir isimdi. Hedef seçilmesinin nedeni ise ABD'nin Irak' girme planlarıydı. Birgün,"Ecevit'e yapılan komplo bir suikasttır. Bir öldürerek ortadan kaldırabilirsiniz bir de başbakanlığını elinden alarak... Biz ikincisini yaşadık, canına kastedilmedi ama elindeki güce kastedildi. Operasyon süreci yaşadık ve gücü de kaybettik."

ANAYASA KRİZİ

"Ecevit hükümeti neden düşürülmek istendi" sorusuna ise Birgün, "O dönemde verilen karar vardı, 57. Hükümet gitmeliydi. Dış ve iç gerekçeler vardı. Düğmeye bastılar, Ecevit'le bu işi yapamayacağız, dediler. Bu güçlerin A, B planları olur. Devlette çalışan birisi olarak biliyorum. Her fırsat değerlendirildi Ecevit'i yıkmak, yıpratmak için. İlk fırsat bir krizle yakalandı. 'MGK toplantısında Anayasa kitapçığı fırlatıldı' denilerek ekonomik kriz tetiklendi. Ben Anayasa kitapçığı atılmadığını söyleyeyim. İçerideki bürokratlar anlattı; Halk Bankası'yla ilgili yolsuzluklar konuşulurken, Cumhurbaşkanı 'Anayasada bakın böyle yazıyor' diye kitapçığı ileri doğru uzatıyor. Hüsamettin Özkan ayağa fırlıyor 'Sen bunu nasıl yaparsın?' diye, Ecevit de hassas toplantıyı terk ediyor.

YAZAR KASA FIRLATILDI

"Ekonomik kriz oldu. Sonra kasa olayı. Şimdi o kişi 'Ben iki ev aldım' diyor, acaba bu iki evi nasıl aldı, sormak lazım. Ben 27 senelik devlet memuruyum, bu kadar sürede alabildiğim iki ev yok. Nasıl aldı? Bize o gün gelen bilgiler bu kişinin belli yerlerden para alarak bu kasayı attığına dairdi. Ertesi gün bütün Ankara esnafı sokağa döküldü, büyük olaylar oldu zincirleme."

BİRDEN BİRE NASIL İYİLEŞTİ?

Birgün, Bülent Ecevit'in Başkent Üniversitesi Hastanesi'nde tedavisi sırasında sağlığının kötüleşmesi ve ardından ise hızla düzelmesine ilişkin süreci ise şöyle anlattı:

"Ben bunu biliyorum, yaşadım. Hastaneden çıkardık, eve yatırdık; bu sefer iyileşmeye başladı. Eve çıktığında aynı doktorlar 'iyileşmedi' telkinleri yapıyordu. Haberal'ın hastanesine dönse iş göremez raporu verilecekti. En son Mücahit Pehlivan'ı getirdim eve, Ecevit'le konuştuk, 'Bu işte bir iş var' dedik. O da kabul etti muayeneyi. Pehlivan baktı ve 'Bir şey yok sizde' dedi. 'Mücahit Bey, böyle yapma, omurga kırığı var diyorlar, dışarı çıkar felç olur, ikimiz de kendimizi kurtaramayız' dedim. Seyyar röntgen cihazları getirdik, baktık iyileşmiş. Tedaviyi durdurduk. Haberal ve ekibi ile bir daha görüşmedik, irtibatı tak diye kestik."

ÇÖLAŞAN O SATIRLARI NASIL YAZDI?

Emin Çölaşan, Ecevit'in tırnaklarını bile kesemediğini yazdı. Peki Çölaşan'a o bilgiler nasıl geldi?

"Ecevit'e karşı başbakanlık muhabirlerinin büyük bir saygısı vardı, olumsuz haberleri gerçek bile olsa yukarıya vermezlerdi. O dönem hastanenin başhekim yardımcısı bir bayan var, gazeteciler geldi ve dediler ki "Bu bayan bizi her sabah odasına davet edip Ecevit'le ilgili kötü haberler veriyor, bunları alın yazın der gibi. Böyle bir bilgi akışı var, biz bunları yazmıyoruz ama bizi zorluyorlar haberiniz olsun." Ben de bunu Mehmet Haberal'a açtım, "Sizin başkehim yardımcısınız gazetecilerle böyle bir ilişki içinde. Bunu engelleyin." dedim. Ancak buna rağmen bilgi akışı devam etti. Medyada bu haberler yayımlanmayınca bu sefer bu bilgileri direkt köşe yazarları ve yayın yönetmenlerine vermeye başladılar. Bunlardan biri Çölaşan'dı. Yazıdan sonra yine gittim Haberal'a. "Bunu ya siz söylediniz ya Ecevit söyledi ya da ben söyledim. Bunların hepsi abartılı." dedim. Bir sürü küfürler etti Çölaşan hakkında, sonra baktık ki çok iyi dostlar.

DEVLET BAHÇELİ DİRENDİ

"Amaç Ecevit'i başbakanlıktan etmekti. Ecevit sırtında kirler varmış da, tırnağını kesmekten acizmiş de! Olmayınca parti grubunu ikiye böldüler, Kemal Derviş'i kullanarak. Tam ikiye bölündü parti. Sayı düştü yarıya, hükümetin yıkılması lazım. Bahçeli (Devlet) diretti. Operasyonu gördü. Bu olayların yaşandığının farkına varmıştı."

DERVİŞ VE ÖZKAN İSMİ ÖNE ÇIKIYOR?

Derviş ve Özkan bu olayın neresinde?

"Kemal Derviş geldikten sonra ne oldu ise oldu. Bir bürokrat olarak davet edildi, başbakanla pazarlık sonucu ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı olarak çıktı. Hükümet sıkışmış, parayı getirebileceğine inanılıyordu. Hüsamettin Özkan ise sürekli parti içinde dışlanan birisi oldu Ecevit'e rağmen. Ecevit onu çok tutuyordu, parti içinde bir yere gelmek isteyenler de Özkan'ı bir engel diye görürdü. Özkan bir müddet dik durdu ama sonra durmadı. Özkan bu operasyonun bir parçası değildi ama o da bu oyuna geldi. Ecevit'i savunabilirdi; medyayla da askerle de arası çok iyiydi, orada devreye girmedi. Başbakan olma fikri ona da cazip geldi, sessiz kaldı. O zaman herkes bu operasyonların başının Özkan olduğunu düşündü, ama değildi?"

ERGENEKON KULLANILDI

Ergenekon kullanılarak yapılan bir operasyondu. Şu andaki ayaklar oturuyor. Özkan'ı aşan bir şeydi diye düşünüyorum.

RAHŞAN ARAŞTIRILSIN İSTEMEDİ

Konuşurlarsa bunun iktidar partisinin işine yarayacağını düşünüyorlar. Ben Rahşan Hanım'la tartıştım. Biz bunları yaşadık, araştırılsın istiyoruz dedim. 'Hayır' dedi; ama dinlemedim. Hakkımda 365 milyarlık dava açtılar. Daha sonra referandumda asıl kavgayı yaşadık. Orada da 'Bu yargıyı tasfiye operasyonu' dediler. Ben de 'Evet ben bu yargının tasfiye edilmesi gerektiğine inanıyorum' dedim. Parti olayı değil, AK Parti bugün var, yarın yok. Ama biz bu sistemle yıllardır yaşıyoruz. Yargı, silahlı kuvvetlerin üst kademesi ve bu derin yapılanma yıllardır ülkeyi istediği gibi yönlendirmiş.

BAŞBAKAN ERDOĞAN DA MI HEDEF?
HABERİN DEVAMINI OKUMAK İÇİN DİĞER SAYFAYA GEÇİNİZ...

[PAGE]



Başbakan Erdoğan da hedef mi?

Erdoğan'ın çıkışları normal adımlar değil, yüzde yüz tehdit ediliyordur. Ergenekon süreci çok önemli, bir dönemi kapatıp başka bir dönemi açıyor. Halk bunu daha sonra anlayacak, ama ben farkındayım. Bunu yapmak kolay değil. Erdoğan buna destek veriyor, bunun arkasında durmak kolay değildir. Siz yıllardır ülkede faal olan derin bir yapılanma ile uğraşıyorsunuz. Bunu ortadan kaldırmaya çalışırken tehditlerle karşılaşmamanız mümkün değil. Başbakan yüzde yüz bu tür tehditler alıyor, ben ilk başlarda şunu söyledim; korumaları çok kaale almıyor, istiyor ki rahat davransın. Oysa söz konusu Erdoğan'ın hayatı değil, başbakanın hayatı, hele ki bu dönemde. Bugünlerde bir suikast olsa, başarıya ulaşsa ülkenin dönüşmeye başlayan kaderi ters dönebilir. O açıdan korunan kişilerin, kendilerinin ortadan kaldırıldıklarında olabilecekleri düşünerek korumalara hak vermeleri gerektiğini düşünüyorum. Eğer Ergenekon operasyonu olmasaydı, aynı akıbeti Erdoğan da yaşayacaktı. Aynı zihniyet, aynı sistem, aynı operasyon. Merkez aynı, işine gelen partilerle devam ediyorlar, etmeyenle ilgili düğmeye basıyorlar. 28 Şubat'ta ne oldu da bildiri yayımlandı, ne oldu? Hâlâ anlamıyorum. -Halkın iradesini temsil eden iktidarlar bu sarmaldan nasıl kurtulabilir?

ÖZAL VE ÇİLLER'E DE SUİKAST

Özal ve Çiller'e suikast girişimlerinin de araştırılmadığını söyleyen Birgün, "Alan el ile veren el aynıydı. Yani suikastı yapanla soruşturan güç aynıydı. Bunları hep yaşadık Türkiye'de. Ben Mumcu operasyonunda Ankara'da terörle mücadele şubesinde müdür yardımcısıydım, operasyonu yapan ekibin içindeydik. Soruşturuyor, bir yere geliyorsunuz, sonra ilerleyemiyorsunuz. Yani bu işin muhatabı sizsiniz, 'ben buraya kadar geldim, bu işi söyle' diyorum; siz duvar, söylemiyorsunuz. Çünkü operasyonun bir parçasısınız. Kartal Demirağ'da da böyle oldu. Ecevit'in Çiğli suikastı da böyle oldu, Mumcu böyle oldu, Kışlalı böyle oldu. Pek çok aydını hedef alan suikastların kaynağının aynı olduğuna inanıyorum. Soruşturan kişi aynı değil ama asıl güç merkezi orada durduğu için siz üzerine gidemiyorsunuz. En son Şemdinli'de bir astsubayın kitabevini bombalaması olayı. Bir kesim olayın üzerine gitmek istiyor ama bir hareketli güç orada olduğu için operasyonu sekteye uğratıyor, tahkikatın yapılmasını engelliyor, sonuca ulaşılmasını önlüyor. Ama şu anda o güçler çok etkin değil."

CHP ERGENEKON'A SAHİP ÇIKIYOR

"Ecevit'in temsil ettiği solla diğer solu ayırıyorum. Ecevit'in sol anlayışı halka daha yakın, demokratik bir sol. Ecevit'e sormuştum. Sosyal demokrasi ile demokratik solun ne farkı var? Kelime cambazlığı değil mi? Cevabı şu oldu: "Sosyal demokratlık Marks ve Avrupa kökenli bir ideoloji. Avrupa'da köylü sınıfı yok, işçi sınıfı var. Onu bize uyarladığınızda tam olmaz. Bizde köylü sınıfı var. Halkın yüzde 35'i köylü. Demokratik solda köylü de vardır, işçi de... Dinî konulara sosyal demokratlar gibi bakmayız, biz dine daha saygılıyız." Dine saygılı laiklik anlayışı zaten Ecevit'in ortaya attığı bir kavramdır. Ecevit'in sol anlayışı halka uygun, yatkın."

BUGÜNKÜ CHP

"CHP'nin halka bu kadar uzak bir düşüncenin iktidara gelmesi mümkün değil. Ama bu ideolojinin de iktidar olması lazım. Bu katı laiklik anlayışının bu ülkede devam etmesi lazım. Ne yapıyor? İllegal yapılarla bağlantıya geçiyor ve onlar kanalı ile hep iktidarda kalıyor. Fizik olarak olmasa da görüş olarak kalıyor. 28 Şubat'ın, 27 Nisan'ın arkasında duruyor, başka oluşumlara destek veriyor. CHP'nin bu anlayışla iktidara gelmesi sittinsene mümkün değil."

ERGENEKON VAR DERDİ!

"Yaşasaydı, net söylüyorum, benim durduğum yerde dururdu. Ergenekon konusunda 'Evet böyle bir yapılanma vardır' derdi. 'Siyasetçiler bu işe karışmasın, yargı halleder' derdi. Çünkü kendisi 50 yıl bunlarla boğuşmuş, başına gelenlerle ilgili hiç konuşmadı. 'Siyasi tarihçiler ortaya çıkaracak bir gün ne olup bittiğini' derdi bize. Askerler gelip partiyi istedi. Tuncer Kılıç geldi, 'Partiyi bize ver, iktidara taşıyalım' dedi. Rahmetli Ecevit genel başkanlığı bırakacak, 'Sizin partiniz temiz, bizim arkadaşlarımız var, ayağa kaldıralım' dedi. Ecevit, 'Arkadaşlara söyleyin, gelsin partiye üye olsun çalışsınlar, örgüt seçerse devam etsinler' diye nazikçe geri çevirdi."