BIST 10.025
DOLAR 35,16
EURO 36,68
ALTIN 2.956,54
HABER /  GÜNCEL

Ecevit: Derviş'e söz geçiremedim

Ecevit, Cumhurbaşkanı Sezer ile arasında yaşanan kitapçık fırlatma olayı karşısında ne hissettiğini de anlattı.

Abone ol 3 KASIM'I TV'DEN ÖĞRENDİM

Kemal Derviş’in hükümet içindeki tutumunun MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin tahammül sınırlarını zorladığını belirten Ecevit, seçim kararından koalisyonun diğer ortaklarının haberi olmadığını söyledi

Ecevit ile röportajımızda yakın tarihimizi ilgilendiren önemli olayları ve anıları da konuşma fırsatı bulduk. Röportajımızın son bölümünde Ecevit’in başında bulunduğu DSP-MHP-ANAP Koalisyonu’nda yaşanan olayları konuştuk. Ecevit, Kemal Derviş ve Bahçeli ile ilgili ilginç değerlendirmelerde bulundu.

Soldaki bölünmelerin geçmişe dayandığını ifade eden Ecevit, 2001 Şubat’ındaki MGK’da Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile arasında yaşanan Anayasa kitapçığını fırlatma olayı karşısında ne hissettiğini de ilk kez Tercüman’a açıkladı.

Koalisyonun yıkılma nedenini Kemal Derviş’in MHP’ye yüklenmesine bağlayan Bülent Ecevit, MHP Lideri Bahçeli ile uyumunu da anlattı. Bahçeli’nin tüm ısrarlarına karşın yanında sigara içmekten kaçındığını kaydeden Ecevit, 3 Kasım seçimlerinden nasıl haberdar olduğunu da Tercüman’a açıkladı.

Anayasa fırlatılmasına çok sinirlendim

Şubat 2001’deki MGK toplantısında hoş olmayan bir durum yaşandı. Siz çıktınız kamuoyuna açıklama yaptınız, anlattınız?

Anlatamadım.

Şimdi anlatır mısınız? 

Beni üzen bir olaydı, tepki göstermemem mümkün değildi. Fakat sonradan çok iyi ilişkiler kuruldu Cumhurbaşkanı ile aramızda.

Anayasa kitapçığını size fırlattığına ilişkin haberler çıktı. Gerçekten fırlattı mı?

O ayrıntıyı o psikolojik ortam içerisinde hatırlayamayabilirim. Çok tatsız bir olay oldu. Ben içime sindiremedim, toplantıyı bıraktım.

Hüsamettin Özkan’ın Cumhurbaşkanı’na atfen ‘Nankör’ dediği belirtiliyor. Bu ifade doğru mu?

O ayrıntıları hatırlamıyorum. Ben çok sinirliydim.

Derviş’i kimse tanımıyordu

Kemal Derviş’i büyük umutlarla getirdiniz. Ancak gördüğüm kadarıyla sizde hayal kırıklığı yarattı. Peki, Derviş’i çağırmaya nasıl karar verdiniz? Çağırırken Sayın Devlet Bahçeli ve Mesut Yılmaz ile görüştünüz mü? 

O sırada feci bir ekonomik kriz içerisinden Türkiye’yi esenliğe çıkarmak için elimizden geleni yapmaya çalışıyorduk. Sonra krizden çıkabilmek için Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası ile iyi ilişkilerde bulunmamız büyük önem taşıyordu. Çünkü bu iki kuruluşla iyi ilişki kaçınılmaz hale gelmişti. Onun için şöyle bir çözüm düşündüm; “Amerika’da gerek Uluslararası Para Fonu’nda gerek Dünya Bankası’nda yetişmiş, deneyim edinmiş Türk uzmanlar var. Onlardan birini çağırsak iyi olmaz mı?”

Aklıma Derviş geldi. Kendisini tanıyordum. Devlet Bahçeli ve Mesut Yılmaz da tanıyordu. Ben anlattım, itiraz etmediler. Fakat evvela, Merkez Bankası Başkanlığı’nı teklif ettik ama onu kabul etmedi. ‘Benim etkili olabilmem için Ekonomiden Sorumlu Bakanlığa gelmem gerekir’ dedi. Başbakan Yardımcısı arkadaşlarım onu da kabul etti. Biz de onu çağırdık Türkiye’ye.

Kemal Derviş, Türkiye’de çok sınırlı çevreler dışında hiç tanınmayan bir kimseydi. Hatta benim Meclis’teki Başbakanlık odamda nihai kararı verdik. Ben çıktığımda kapının önü gazetecilerle doluydu. ‘Bir karar verdiniz mi?’ dediler, ‘Evet’ dedim. “Kemal Derviş’i çağırdık” dedim. ‘Kim Kemal Derviş?’ diye sordular. Bilmiyorlarmış, duymamışlar Kemal Derviş’in kim olduğunu...

Kemal Derviş’e söz geçiremedim

Sayın Derviş’in sizi hayal kırıklığına uğrattığını düşündüğünüz noktalar nedir?

Öncelikle 57’nci Koalisyon Hükümeti üç partili bir koalisyon hükümetiydi ve çok zor olabilecek bir koalisyondu. Bir yanda Demokratik Sol Parti, bir yanda Milliyetçi Hareket Partisi ve bir yanda da Anavatan Partisi. Bu üç partinin bir arada uyum içerisinde ülkeyi idare edebileceğini kimse beklemiyordu. Ama biz çok iyi bir uyum kurduk. Daha önce birçok kişi, meselâ Sayın Evren, ‘biz ne çektiysek koalisyonlardan çektik’ derdi. Halbuki o koalisyon döneminde pek çok sorun çözüldü. Ekonomi ile ilgili çok önemli adımlar atıldı ve çok uyumlu çalıştık. Fakat Kemal Derviş, o konuda daha işe başlar başlamaz beni hayal kırıklığına uğrattı. Çünkü işe başlar başlamaz MHP’yi hedef alan, onu usandırmayı, hükümetten dışlamayı sağlayabilecek adımlar atmaya başladı. Kendisini çok uyardım, yapmaması için... Fakat söz geçiremedim. O yüzden erken seçim konusu gündeme geldi ve koalisyon bozuldu. Biz de talihsiz bir seçime girdik. Yâni gereksiz bir erken seçim. Çok güç bir durumda kaldık üçlü koalisyon hükümeti olarak.

3 Kasım tarihini MHP kurmayları Sayın Devlet Bahçeli’nin ağzından televizyondan duymuşlar. Yoksa siz de mi 3 Kasım tarihini televizyondan duydunuz? 

Evet televizyondan duydum.

Şaşırdınız mı? 

Evet tabii. Daha önce açıklasaydı, kendi organlarında, belki bir çözüm bulunabilirdi. Fakat aslında artık tahammülünün sınırına gelmişti Kemal Derviş yüzünden.

Bahçeli yanımda sigara içmezdi

Gördük ki, koalisyonda Sayın Bahçeli’yle oldukça uyumlu bir ilişkiniz oldu. Hatta sizin yanınızda sigara içerken dahi izin aldığı söylenir?

Hayır hiç içmezdi. Israr etmeme rağmen kabul etmezdi.

Nasıl oldu da gergin bir başlangıçtan sonra bu kadar uyumlu oldunuz?

Çok uyumlu bir koalisyon kurduk. Bu yalnızca benim değil, diğer iki ortağımın da katkılarıyla oldu. Rahşan Ecevit, 12 Eylül öncesi olayların acı hatıraları dolayısıyla kaygılarını iletiyordu ama bir süre sonra tam bir uyum oluştu aramızda.

Sayın Bahçeli ile bu konuyu konuşma imkânınız oldu mu? 

O konu kapandı artık. Netice de bir uyuşma sağlandı.

Hükümette sizi en çok rahatsız eden Kemal Derviş’ten sonra bir şey var mıydı?

Kemal Derviş’ten başka yok.

Solda asıl bölünme 60’lı yıllarda oldu

Efendim, 12 Eylül sonrasında siyasette yeni bir sürece girdiniz. 15 Eylül 1980 tarihinde siyasi partiler kapatıldı ve siz de 30 Ekim 1980 tarihinde CHP Genel Başkanlığı’ndan istifa ettiniz.

Çünkü genel başkanlık görevimi yapamıyordum. Genel başkanların yemek vermeleri, konuşmaları yasak. Halbuki ben düşüncelerimi açıklamak istiyordum. Bıraktım genel başkanlığı...

12 Eylül sonrasında DSP’yi kurdunuz. Bunun üzerine size ‘bir bölen’ dediler. Neden CHP değil de DSP? 

CHP’de 1960’ların ikinci yarısında ciddi bir sola açılış vizyonu başlattık. Bunun ilk işaretleri kişi hakları konusunda attığımız adımlardı. Sendikacılık, toplu sözleşme, grev hakkı, iş yasasının genişletilmesi, sosyal sigortanın genişletilmesi vs... İşçi hakları ile ilgili de çok ileri adımlar attık. Fakat parti içinde bunları hazmedemeyen kesimler vardı. Geçmişte kalmış, solculuğunun adını bile duymak istemeyen, hele sosyalizm, demokratik sol, bunları istemeyenler vardı.

Bir kere, 12 Eylül’den önce CHP içinde iki büyük bölünme oldu. Biz ‘Demokratik Sol’ diye tanımladığımız hareketi başlattık. Dediğim gibi bölünme sonra oldu. Sonra 12 Eylül olayı başladığında ben buna karşı bir tavır almanın gerekli olduğunu söyledim. CHP, devleti kuran partidir. Şimdi o partinin temelinde, askeri bir darbe oluyor, buna karşı belli bir üslûp içinde tavır almalıyız dedim. Arkadaşlarımdan çoğunu kabul ettiremedim. Ama asıl bölünme 1960’larda oldu.