E-oyunlar bağımlılık mı spor mu?
Sanallığın hepimizi yoğun bir şekilde etkilediği bir dünyadayız. On yıl önceki, yirmi yıl önceki dünya yok. Otuz yıl önceki dünya hiç yok…
İnsanların günde ortalama yedi saatlerini telefon, tablet ve bilgisayar ekranlarında geçirdikleri tüm ilişkilerini ve işlerini, hayatlarını sanal ortam üzerinden yürüttükleri bir dünya var artık.
Muhtemelen önümüzdeki on yıllık süreç çok daha aşırı sanallık içerecek ve insanlar şu andakinden çok daha fazla ekranlarla veya internet tabanlı teknoloji ile iç içe olacaklar.
Ekranlarla bu kadar uzun süre haşır neşir olmak, vakit geçirmek bütün dünyada tartışılıyor ve yeni bir bağımlılık olarak değerlendiriliyor.
Özellikle sanal oyunların spor olarak kabul edilmesi, federasyon yapısı altında tanımlanması gibi konular bağımlılıklar üzerine çalışan ve sanal bağımlılıklar konusunda uzmanlaşan bilim insanlarınca çok eleştiriliyor.
Haklılar mı, görünüşe göre haklılar. Alkol, sigara, uyuşturucu, kumar, bahis gibi pek çok konuyu bağımlılık bağlamında ele alıp incelerken, müptela olanları tedavi süreçlerinden geçirerek kurtuluşları için çaba gösterirken şimdi sanal oyun üzerinden bahis ve kumara hızlı bir geçiş yolu açan sanal oyunlara spor gözüyle bakmak ne kadar tutarlı olabilir?
Üstelik sanal oyunlarda hiç hareketsiz saatlerce ekran karşısında kalan, yeme içme eylemlerini bile yerlerinden kalkmadan gerçekleştiren insanların obezite ile malul hale gelme ihtimalleri bu kadar fazlalaşmış iken…
Göz hastalıkları, duruş bozuklukları işin cabası. Hareketsiz yaşama alışanı sonradan hareket ettirmek de çok zor. Yine bu konuda uzmanların görüşleri çok önemli, dijital oyunların akademik başarıyı olumsuz etkilediğini belirtiyorlar.
Devletin özendirmemesi, tersine belli kurallara bağlaması gereken bir alan bu. En başta lisanslama konusunda özen gerekli. Konunun uzmanlarının 13 yaşında e-sporcu lisansı yerine 18 yaşında yani en azından liseyi bitirmiş ve akademik bir alana hazır hale gelmişken lisans alabilmesi önerisi var. Haklılar çünkü çocuk yaşta başlayan ve bağımlılığa dönüşen bu durumun tedavisi olmadığı gibi, bir beceri ve meslek kazanma yoluna girmeden çocukları hayattan koparma riski taşıyan bu alışkanlığı bir de erken lisanslama yoluyla özendirmemek gerekiyor.
Okullarda teknoloji eğitimi, bilgi ve bilişim sistemleri öğretimi, medya okuryazarlığı gibi konular olmalı ve bilinçli internet ve sosyal medya tüketicileri yetiştirilmesi lazım ama “spor” adıyla okullara “dijital oyunlar” sokulurken çok iyi düşünüp tartışmak şart.
Birçok okulda farklılaşmak ve ailelerin ilgisini yoğunlaştırmak amacıyla dijital oyunlara kapı aralanıyor. Oyuna dalan çocuk da okul başarısından kopuyor. Sonrasında aileler için de yüke dönüşüyorlar. Belli bir yaştan sonra oyunlardan koparmak mümkün olmuyor ama velev ki uzaklaştı o zaman da beceri kazanma ve meslek edinmede çok geç kalmış olabiliyor. Çocuklarımızın hayatlarını kendi ellerimizle güya iyilik yapıyormuş gibi karartmamalıyız.
Kabul etmek lazım ki, dijital oyun pazarı çok büyük. Bir milyar doları aşmış durumda bu pazar içinde bizim de payımız olsun ve gençlerimiz para kazansın düşüncesinde olanlar da vardır. Bunu da kabul edebiliriz. Dünyada 380 – 400 milyon civarında dijital oyuncu var. Yaş Aralıkları 13-26 arası. Ülkemizde dijital oyunlara ilgi yüksek, e sporcu lisansı alan ise şimdilik endişe verecek ölçekte değil, 29’u kadın, 546 lisanslı oyuncu ve 55 de kulüp olmuş. Beşiktaş ilk kurulan e-spor kulübü. Sonra Fenerbahçe, Galatasaray ve Boğaziçi Üniversitesi E spor kulüpleri oluşturulmuş. Demek oluyor ki, yaygınlaşacak. Pek çok üniversite e- sporla uğraşan öğrencisine turnuvalara katılma imkânı veriyor ki bu da bir teşviktir.
Uzak Asya’da e-spor tam bir çılgınlık. Turnuvalara hazırlanmak isteyen kimi gençlerin haftada 85 saat ekranda kaldıkları oluyormuş. Zaten dijital spora dair tüm hastalıklar da bu kişilerde gözlemleniyor. Yalnız, içine kapanık, obez, sağlıksız, kötü beslenen insanlar…
Söz yine önlem konusuna geliyor. Her şeyi devletten beklememek gerek amenna ama devletlerin görünen köy varsa kılavuz olmak gibi bir yerde durması lazım, burada kılavuz istemez gibi bir tasarruf olmaz. Mutlaka bir politika belirlenmeli, önlem alınmalıdır. Aileler elektronik spor, obezite, bağımlılık konularında bilinçlendirilmelidir. Fiziksel aktivitenin fazlalaştırılması teşvik edilmeli, beden eğitimi ve spor dersleri mutlaka artırılmalı, çocuklar bu derslerde fiziksel aktivitelerini ortaya koyacakları sporlara yönlendirilmelidir.
Elbette ağaç yaşken eğilir. Aileler bilinçli olmalı, çocuklarını doğar doğmaz teknoloji ile tanıştırmamalı özellikle ilk iki yaş grubundaki çocuklara televizyon, tablet, bilgisayar ve cep telefonu üzerinden içerikler seyrettirmemelidir. Sonrasında ise çocukların bu aletlerle ünsiyeti asla iki saati geçmemeli, çocukların odalarında televizyon, tablet, bilgisayar ve cep telefonu bulundurulmamalıdır.
Günde yedi saat ekran başında olmak herkes için çok fazla. Dolayısıyla çocuk yetişkin ayrımı yapmadan hepimiz mutlaka ekran başında geçen sürelerimizi gözden geçirip azaltmalıyız.