Düşü olmayan sonsuz bir uykuya daldılar...
Tanıdığımız o dehşet duygusuyla birkez daha içimiz titriyor. Ben bu yazıyı yazarken sayı 300'e dayanmıştı.
Tanıdığımız o dehşet duygusuyla birkez daha içimiz titriyor. Ben
bu yazıyı yazarken sayı 300'e dayanmıştı. Yerin bilmem kaç yüz
metre altında yaklaşık 150 kişinin daha olduğu haber veriliyor.
Ortaya çıkacak rakamı yazmaya bile korkuyorum.
Feryat evlerinden figanlar yükseliyor. Ne yazsak anlamsız kalacak.
Bu acının tamiri, tesellisi yok!
Düşü olmayan bir uykuya bir daha uyanmamak üzere yenik düştüler.
Rüyasız, havasız, nefessiz bir şekilde hareketsiz kaldılar kendi
kazdıkları toplu mezarda...
Acı, o görüntüleri izleyenlerin her tarafını yakıp kavuruyor.
Yakınlarının ağlamaya bile dermanı kalmadı. Ne yazsak boş, lakin
ateş düştüğü yeri yakıyor!
Dün elim ayağım kurudu, yazamadım.
Ve dünden beri olanı biteni televizyonlardan, gazetelerden,
internet sitelerinden ve sosyal medyadan takip ediyorum.
Merak etmeyin!
"Bu olay hükümete kurulmuş bir kumpas" falan gibi
komplo teorisi içeren cümleler kurmayacağım. Hiçbir güç, 700
kişinin hükümeti devirme uğruna yeraltına sokluup öldürülmeye
çalışıldığı tezini bana kabul ettiremez.
Benim üzerinde duracağım şey farklı...
Soma'daki maden işletmesi özel sektöre bağlı. Ancak iki gündür
nereye baksam, aynı tablo ile karşılaşıyorum ve bir anlam
veremiyorum.
Bazı gazeteler, televizyonlar ve internet siteleri el birliği
etmişçesine maden işletmesinin sahibini göklere çıkarırken,
"İhmal var ve suçlu hükümet" fikrini toplumun
bilinç altına zerketmeye çalışıyor.
Üstelik bu suçmalar, madendeki facia haberi duyulur duyulmaz
yayılmaya başlandı. Örneğin 3 kişinin öldüğü haberi duyulduktan 2
saat sonra pek çok noktada "Hükümet bu ölümlerin hesabını
verecek" yazılı dev pankartlar ellerde taşınmaya
başlanmıştı bile...
Yaptığım şey hükümeti aklama çabası değil. Kendi payıma,
"Eğer bir ihmalleri var ise, acısı olanlar kadar bu ihmalin
hesabını sormayana Allah bu acıları misliyle yaşatsın"
diyorum.
Hükümetin neyle suçlandığını soruyorsunuz, "Denetimleri
sağlam yapmamışlar" diyor protesto edenler. Raporlara
bakıyorsunuz, gerekli denetimler zamanında yapılmış ve
"mükemmel" denilerek rapor verilmiş.
Hadi denetimlerin sağlam yapılmadığını bir an için kabul edelim.
İyi de denetimleri sağlam yapmayan hükümetten önce, yeterince önlem
almadan o işçileri ölüme gönderen maden işletmesi sahibinin suçu
günahı hiç mi yok?
Neden bizim işçi dostu medyamız bu konuya değinmiyor?
Ben söyleyeyim...
Çünkü söz konusu maden işletmesinin sahibinin, "bazı medya
kuruluşlarıyla" oldukça duygusal bağları var. Aptal
olmayanlar bu medya kuruluşlarının kim olduğunu minnacık bir
araştırma sonucunda bulabilir.
Medyayı bir kenara bırakalım!
Bizim işçi temsilcisi sendikalarımız nerede? Hani daha 10 gün önce,
"Biz işçinin hakkını Taksim'de arayacağız, bayramını da
Taksim'de kutlayacağız" diyerek ortalığı karıştıran
sendikalardan bahsediyorum.
Neredeler?
Bu ülkede sendikaların işi eylem yapmak, yakıp yıkana zemin
hazırlamak, sokaklari ateşe verip devletle çatışanlara destek
vermek de bizim mi haberimiz yok?
Maden ocağının sahibinin açıklamasını okuyorum. "Bizim
zerre kadar hatamız, kusurumuz yok" diye açıklama yapıyor
ve herkes şartsız koşulsuz bu açıklamaya iman ediyor. Ama nasıl
oluyorsa hükümet zerre kadar hatası kusuru olmayan bu madende
yaşanan faciayla ilgili tek suçlu olarak görülüyor.
Evet kabul ediyorum!
Dünyanın neresinde olursa olsun böyle facialarda hükümetler
protesto edilir, istifaya çağırılır burası normal. Acısını dışa
vurmak için isyan edenlere büyük saygı duyuyor ve anlıyorum.
Neticede dün Soma'da bu acıyla kavrulan bazı insanlar gerek
başbakanı, gerek bakanları ve hatta Kemal Kılıçdaroğlu'nu dahi
protesto ettiler. Gerek başbakan, gerek bakanlar ve gerekse
Kılıçdaroğlu bu protestoları büyük bir olgunlukla karşıladı, isyan
edenleri teselli etmek için yanlarına koştu.
Yeri gelmişken değinmeden edemeyeceğim.
Bu protestoları gerçekleştiren acılı insanlardan bazılarını
gözaltına alan güvenlik güçlerinin tavrını acılı halka yapılmış
büyük bir saygısızlık olarak görüyorum. Hele yerdeki eylemciye
tekme atan Başbakan'ın müsteşarı olan zatı kınıyor ve o tekmenin
hesabının mutlaka sorulması gerektiğini düşünüyorum.
Ancak tam da burada başka bir noktaya değinmek istiyorum izin
verirseniz..
Gerek Meclis'te grubu bulunan, gerekse bulunmayan muhalefet
partilerinin bu olay sonrası takındığı tavrı siz de farkettiniz
mi?
Bugüne kadar yaşanan en küçük olayda bile hükümeti istifaya davet
eden muhalefet partileri yaşanan faciadan sonra iktidara yönelik en
küçük bir eleştiride bulunmuş değil. Ne Kemal Kılıçdaroğlu, ne
Bahçeli ne de diğerleri. İktidar bir yana, maden işletmesiyle
ilgili bir tek açıklamalarına dahi rastladınız mı?
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu alışılmışın dışında bir iş yapıyor ve
Enerji Bakanı Taner Yıldız'dan brifing alıyor. Diğer CHP'li
vekiller yine aynı. İlk kez bir facia sonrası hükümet ve muhalefet
elele çalışıyor. Adeta, "Bu işte hükümetin veya maden
işletmesinin bir suçu yok. Bu iş bir kaza" mesajı
veriliyor halka...
Ama görünen o ki bu mesaj birilerini ikna etmemişe benziyor. Hep
söylerim, yine tekrarlayacağım.
İlla muhalif olacaksan, gerizekalı olmayacaksın.
İktidarı ve muhalefeti elele verip bu acının üstesinden gelmeye
çalışırken bahsini ettiğim bu gerizekalılar, kara kabuktan çıkan
gri bezelye gibi yine ortalığa saçılmaya başladı. Dün gün boyu bazı
şehirlerde gösteri yapmak için sokağa dökülerek, bu olayı hükümet
karşıtı ayaklanmaya çevirmek için didinip durdular.
Galiba niyetleri yaşadığımız acıya yeni acılar katmak!
Sosyal medyada yazılanlara baktım.
Sokak eylemleri sonucu paramparça olan Ukrayna'dan ders almayan
bazı alçak tipler, aklı cesaretinden az olan şehir iblislerini
yeniden ortalığı ateşe vermek için gazlıyordu.
"Kömürü sevmiyorum. Ya uğruna can veriliyor, ya uğruna oy
veriliyor" diyerek hala ve hala halkın bir kısmını
aşağılayan aşağılıktan da aşağılık sanatçılar yine
işbaşındaydı.
"Duam odur ki AK Partiye oy veren herkes evlat acısı
yaşasın" diyen yosma kılıklılar yine timsah gözyaşları
döküyor, "Haydi sokağa çıkalım" diyerek tuhaf
aforizmalar parçalıyordu. 15 yaşındaki Afganistanlı çocuğu
madende çalışıyormuş gibi gösteren it soyları yine havlıyordu.
Sedye kirlenmesin de zarar görmesin diye çizmesini çıkarmaya
çalışan yaralı madencinin hakkını, sokakları yangın yerine
çevirerek savunduğunu sanıyordu sefiller!
Onlar işçi dostu, Erdoğan da işçi düşmanı, işçi katili oluverdi bir
anda...
Bunun için sokaktalar. İşçi katili diktatörü devirmek için
sokaktalar. Bunun için yakıyor, bunun için polise saldırıyor, bunun
için kaldırımları söküyor, bunun için esnafa zarar veriyor, bunun
için devletin malını yakıp yıkıyorlar.
Kısacası işçiler için değil, şerefsizliklerini tescil için
sokaktalar!...