BIST 9.390
DOLAR 34,43
EURO 36,33
ALTIN 2.841,96
HABER /  GÜNCEL

Duran Adam o ödülü neden aldı?

Gezi gösterilerinde Taksim Meydanı'nda sekiz saat kıpırdamadan durarak büyük bir ilgi çeken, Duran Adam, aldığı ödül hakkında konuştu.

Abone ol

İNTERNET HABER- Gezi gösterileri çerçevesinde sekiz saat Taksim Meydanı'nda kıpırdamadan durarak büyük bir ilgi çeken, yaptığı eylemle popüler sosyal medya platformu Twitter’da Türkiye ve Dünya Trend Topic listesinde 1 numaraya kadar yükselen Duran Adam, tiyatro, modern dans ve performans sanatçısı 34 yaşındaki Erdem Gündüz, hakkında tüm merak edilenleri anlattı. 

Almanya'da 2005 yılında Avrupa'nın farklı ülkelerinden editörlerin, yorumcuların ve gazetecilerin bir araya gelerek oluşturdukları bir organizasyon olan M100 Sanssouci Colloquium ‘yılın medya ödülü’ bu yıl ‘Gezi Olayları’ sırasında Taksim’de durarak protesto yapan ve ülkede 'duran adam' olarak ün kazanan Erdem Gündüz'e verildi. Ayrıca Avrupa Parlamentosu, Erdem Gündüz’ü uluslararası önemli bir düşünce özgürlüğü ödülü olan AB Sakharov Ödülü için aday olarak gösterdi. AP’nin Hollandalı üyesi Marietje Schaake’ın girişimiyle adaylar listesine alınan Gündüz, ödülü alması halinde Türkiye’den buna layık görülen ikinci isim olacak. İlkini 1995 yılında Leyla Zana almıştı.Dünyada ise Afrikalı Nelson Mandela, Çinli Hu Jia ve İranlı Nasrin Sotoudeh ödülü alan diğer isimler.

Öncelikle aldığınız ödülden başlayalım. Tebrik ederiz, duyunca neler hissettiniz?
Teşekkür ederim. Ödül almak mutluluk verici. Ancak bu ödülü aldığım iki ay önceden belliydi. Şimdi yeni haber oldu. Eylül’ün 5’inde almaya gideceğim. Ödül, eylemin ses getirmesi açısından güzel, ancak ben durdum ve bitti. Asıl önemli olan insanların buna gösterdiği reaksiyon. Eylemin kopyalanması, katılarak taklit edilmesi önemliydi. Yeniden eser üretmek. Aslında bu eylemi yapan ilk kişi ben değilim. Bana göre 1989 yılında Pekin'deki Tiananmen Meydanı'nda tankların önünde dururken fotoğraflanan tank adam 'meçhul asi' bu alanda ilk sayılabilir. Bunun yanında 1915’de Amerika’da bir beyazın siyahlara yapılan ayrımcılığı protesto etmek için yüzünü siyaha boyaması da benzer bir eylemdir, ya da 'Political bodies’ yani bedenin duruşunun sanatsal güncesinin önemli bir temsilcisi Marina Abramović durma eylemini yıllardır yapıyor. Ancak genellikle galerilerde ve sanat merkezlerinde yapıyor. Kısacası bu konuda ben ne ilkim ne de sonum.

AB Sakharov Ödülü için de aday gösterilmişsiniz?
Bu ödülden haberim yoktu. İlk defa sizden duyuyorum. Sevindim, hayırlısı olsun diyelim.

Peki ozaman eylem gününe tekrar dönelim. Bu eylemi nasıl tasarladınız? Bu kadar etki yapacağını bekliyor muydunuz?
Aslında tamamen spontane gelişen bir eylem. Ben aslında oraya direnmek için gitmiştim. DİSK ve KESK'e katılacaktım. Tünel'den Taksim Meydanına yürüyecek guruba katılacaktım. O gün 60 TL verip, Karaköy'den gaz maskesi bile almıştım. Cebimde eldiven ve düdük vardı. İlk dikilmeye başladığım anda da gözlük kolumda asılı kalmış. Ancak İstiklal'den Taksim Meydanına yürümemize izin verilmedi. Ve oradaki grup oturmaya başladı sonra o grup dağılmaya başladı. Performansa dışardan bir gözle bakarsak; doğru zamanda doğru yerde durmuşum. Meydanda durduğum yerde bir haber ajansının binası olduğunu biliyordum. Eyleme karar verip yapmaya başladığımda aslında birkaç saate tepki olacağını düşündüm ama 5-6 saat sonra insanlar gelip arkamda yanımda ve durmaya başladılar, kalabalıklaştılar. Aslında sosyal medyanın tepkisi ile ana medya haber yapmaya başladı. Halk TV 6 saat canlı yayın yapmış ve bir de Ulusal Kanal canlı yayın yapmış sanırım. Ondan sonra ana medyada haber vermeye devam etmiş. İlk anda onlar tepki vermemiş olduğunu düşünüyorum. Bütün gezi boyunca suskunluklarını korumuşlardı.

O gün sosyal medyanın size desteği gerçekten muazzamdı. Twitter’da Dünya’da trend topic olmuştunuz..
Demin söylediğim gibi eylemin etkili olmasının nedeni aslında sosyal medyada verilen reaksiyon. Bu konuda aslında bende acemi sayılırım. Sosyal medyayı çok kullandığım söylenemez. Hashtag nedir nasıl yapılır onu bile yeni öğrenmiştim. Sanıyorum eylemden sonra 1 milyon hashtag yapılmış benimle ilgili. Bu durum eylemin etkili olması bakımından mutluluk verici gerçekten, ancak diğer platformların etkisi bakımdan düşündürücü. Eskiden DİSK ve KESK vardı. Bir konuda tepki vermek, çalışanların haklarını savunmak için insanlar toplanır, eylem yapardı. Onlar bitti. Radyo ve TV’ler vardı şimdi onlarda bitti. Şimdi ise 'Sosyal Medya' var. Şu anda çok etkili ancak belki yakında o da bitebilir. Çünkü sistem kendini kurtarmak zorunda. Bu tür şeylere hiç tahammülleri yok. O yüzden ben sistem değişmeli diyorum. Ben aslında sisteme muhalif bir insanım. Beni şimdi kahraman gibi gösteriyorlar ancak memlekette bu kadar hasta ve aç insan var. Bence yapılması gereken daha çok şey var. Ben gezi eylemleriyle bu konuda bir adım attım sadece.

Eylemden sonra Başbakan’ın bir takım eleştirileri oldu size ve eyleminize destek verenlere. En son aldığınız ödülle ilgili de TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu’nun bir açıklaması var; ’’Millet çalışana, bunlar durana ödül veriyor’’ diye. Ne diyeceksiniz bu eleştirilere?
Hakaret ve ithamda bulunulmadığı sürece herkes düşüncesini açıklamakta özgür. Bu sınırlar aşılmadığı sürece ben bu eleştirilere saygı duyuyorum. Ancak, şunu söyleyebilirim. ‘Yol yapacağım diye 600 km boyunca doğayı katlederseniz size kimse ödül vermez’. Ya da ‘3. Havalimanı yapmak yerine mesela Sabiha Gökçen Havalimanı’nı genişletseniz, verimini arttırsanız daha iyi olurdu. Birilerine rant sağlamak için çevre katliamı yapılmasına gerek yok’. Ama şimdi bu tür politik meselelerde kişilerle pek fazla polemiğe girmek istemiyorum. Mesela bu hükümetin iyi yaptığı şeyler de var. Daha lüks bir yaşam ya da daha rahat bir yaşam sağlanılmaya çalışılması gibi. Ancak bu bile borçla sağlanıyor. İnsanları iyi yaşamaya çalışıyor ancak borçlanarak. Ben sistemin değişmesi gerektiğine inanıyorum, dediğim gibi. Yoksa bu hükümet gidecek yerine başkası gelecek eğer özgürlükler aynı olacaksa ne fark eder ki.

Mesela benim özgürlük tanımım, yeraltı ve yerüstü kaynaklarının o ülkenin vatandaşları tarafından yeterince ve özgürce kullanmasıyla ilgilidir. Sen su kaynaklarını, krom yataklarını, madenlerini, yeraltı ve yerüstü zenginliklerini kullanamıyorsan ya da birileri buna gerçekten izin vermiyorsa özgür değilsin demektir. Ya da mesela düşünce özgürlüğü. Düşünce açıklama hakkın var ama suç sayılabilir. Bakıyorsunuz bu yüzden bir sürü insan hapiste. Haber yaptılar diye gazeteciler tutuklanıyor ya da işinden oluyorlar. Bunlar oluyorsa orda özgürlük yok demektir.

Eylemden sonra sizin hakkınızda da bir sürü iddiada bulunulmuştu. Sizin için ajan bile diyen vardı?
Bu konuda aslında daha önce birtakım açıklamalar yapmıştım. Yeniden gündeme gelmesini istemiyorum. Çünkü bunun bilerek kötü niyetle çıkarılmış dedikodular olduğu çok açık. Benim kim olduğum her şeyim ortadadır. Sanatsal faaliyetlerim için yıllardır gittiğim yurt dışı gezilerim için neler söylemediler ki. Yok Alman Konsolosluğu’nda kalmışım, ajanmışım, Sırbistan’a gitmişim. Ben sanatçıyım. Her yere giderim. Sırbistan’da kaldım evet ama Bosna Hersek’e de gittim. Avrupa’nın birçok ülkesine sahne aldım. Daha önce benimle konuşan ve hakkımda twitter’da yorum yapan BBC’den Selin Girit’e bile aynı suçlamayı yapmışlardı. Belki yarın sizin için bile ajan diye haber yaparlar. O yüzden bunun üzerinde daha fazla durmak istemiyorum.

Aynı şekilde başörtülü öğrencilerin üniversitelere giremiyor oluşunu protesto etmek için 2004 yılında bir kız iki erkek yaptığımız performansı bile, kendilerince çevirip kendi oyunlarına alet ettiler. 2012 yılında olmuş gibi ilan edip, dalga geçtiğimi yazmışlardı. Çünkü bu protesto eylemi önceden anlatığım, Beyaz bir amerikalını kendisini siyaha boyayıp halkın gittiği yüzme havuzuna gitmesi gibidir. Afrika kökenli insanların hakları için yapılmış olan ilk performanstır. Yani bu bir oyun ya da piyes falan değildir. Bir ders boyunca yapılmıştır. İçinde konuşma ya da jest yoktur. Sadece diğer öğrenciler gibi dersi öyle dinledik. Hocalarımız 'Başımızı derde mi sokacaksınız?' dediler. Ama bunun bir performans olduğunu anladılar. Ve herkes de bunu anlayışla karşıladı, kimisi bizleri görmezden bile geldi. 2004'te olan bir olayı o zamanın şartları ve koşullarında değerlendirmek zorundasınız. Yoksa cahilliğiniz ortaya çıkar. Yani matbaanın olmadığı bir dönemde kalkıp tablet bilgisayarlardan bahsetme gafletine düşersiniz. Olaya geri dönersek; erkek öğrencilerin istediği gibi sakal, şalvar ve uzun kollu gömlek ile girdiği bir eğitim kurumunda kızların baş örtüsü kıyafeti ile girememesi, eşitliğe aykırıydı. Kadın erkek ayrımcılığıydı.

Sistem değişikliği ve özgürlüklerden yanayım demiştiniz. Dünya’daki gelişmelere nasıl bakıyorsunuz peki? Mesela Mısır’daki olaylar ya da Suriye’ye bir dış müdahale söz konusu?
Ben savaşın her türlüsüne karşıyım. Bu savaşlar sadece bundan çıkarı olanların kışkırttığı bir olaydır. Irak’ta Saddam mesela bin kişi öldürdüyse işgalden sonra bir milyon kişi öldü. Bu sadece işgalden çıkarı olan devletlere yaradı. Silah tüccarlarına, inşaat ve petrol şirketlerine yaradı. O yüzden özgürlük eğer amaçsa insanlar kendi doğal kaynaklarına ne olacağına kendileri karar vermeli. Ortadoğu’da petrol olan her yerde savaş, açlık ve sefalet söz konusuyla burada insanların durup düşünmesi gerek. Ben barışa inanan bir insanım. Sınırlara, din, dil ırk ayrımlarına karşıyım. Biz Mevlana’nın Yunus Emre’nin torunlarıyız. Hoşgörü ve dayanışma bilinci benliğimizde var. Birileri savaştan para kazanacak, ekonomisini kurtaracak, kendi çıkarları için birilerini öldürecek diye benim buna destek vermem söz konusu olamaz…