BIST 9.640
DOLAR 34,60
EURO 36,62
ALTIN 2.934,98

Dünyanın En Mutlu Ülkesi: KÜBA

İşte bence Küba, Nazım’ın aradığı o mutluluğun bizzat resmi aslında..

Uzun zamandır olmasını beklediğim Küba seyahatim nihayet gerçek oldu.. 9 günlük bir Küba seyahatinden sonra hala kendime gelebilmiş değilim. Zira bir seyahatten çok daha ötesi oldu benim için Küba..

Hayatı ve kendimi sorguladım çünkü Küba’da. Küba insanının hayatı yaşayış tarzı ve toplumsal yapı öylesine farklı ve enteresan ki..

Küba’da zaman 1960’larda durmuş.. Evler çok eski, hatta dökük. Arabalar 1960’ların arabaları. Antika sınıfına girenlerden. Toplum, ‘ben’ değil ‘biz’ bilinciyle yoğrulmuş insanlardan oluşuyor. Ufak tefek farklar dışında herkes eşit. Senin evin eskiyse benimki de eski.. Dur, ben evimi müteahhite vereyim, kat çıksın gibi bir durum yok. Komşumun benden daha düşük standartlarda yaşaması uğruna kendimi daha iyi şartlara taşıyamam-taşımam yani. Yönetildikleri sistem olan komünizmin buna izin vermiyor olması dışında, aslında insanlar bu durumu içlerinden gelerek kabullenmiş durumdalar. Daha doğarken o şekilde kodlanmışlar çünkü. ‘Biz’ bilinciyle donanmışlar, ‘ben’ nedir bilmiyorlar.

Bu durum zaten başlı başına etkiledi beni. Hiçbir şeyin adil olmadığı, zenginin fakiri ezdiği bir toplumda ve insanların hak etmedikleri kadar kötü şartlarda yaşıyor olmalarından oldukça rahatsız olan biri olarak, herkesin eşit olduğu bir sistemin çok zor ama bir o kadar da erdemli olduğunu düşündüm ve gördüm hep Küba’da.

Bizlerin yaptığı mutluluk tanımlarıyla, Küba insanının mutlu olmak konusundaki algısı kesinlikle birbirinden çok farklı.

İnsanların her türlü ihtiyacını devlet karşılıyor orda. En başta da sağlık, eğitim gibi hizmetleri sağlıyor devlet. O yüzden hiçbir aile çocuğu için gelecek endişesi taşımıyor örneğin.. Bu nasıl bir lükstür, lütfen şöyle bir düşünün..

Kübalıların sahip oldukları en değerli şeyleri, devrimleri.. Devrim değerlerine aykırı davranmaları söz konusu bile değil, çünkü bu değerleri samimiyetle içselleştirmişler. Dedim ya, o şekilde kodlanmışlar zaten doğarken.

Küba’da okuma yazma oranı yüzde 99,8.. Puro fabrikalarında çalışan işçilere, işlerini yaparken dünya klasikleri okunuyormuş mesela.. O yüzden puroların Monte Kristo, Romeo ve Juliet gibi isimleri var..

Küba’da çoğu şey gibi internet de karaborsada.. Pek kolay bulamıyorsunuz. Zaten bambaşka bir dünyada olduğunuz için sanal dünya umurunuzda bile olmuyor, internet aramıyorsunuz pek.

Suç oranı yok denecek kadar az Küba’da. Şehrin en ağır ghettolarına bile gittik Aysam’la, Havana’nın sokaklarını fotoğraflayıp sonsuza taşımak için.. Bizi rahatsız eden en küçük bir şey olmadı.

Sokakta yatan evsiz bir Kübalı da göremezsiniz orda. Zira dedim ya, devlet vatandaşına öyle bir sahip çıkıyor ki, evsiz kalmak söz konusu bile değil..

Küba’nın neredeyse her yerinde Che’ye ait ya bir grafiti ya da bir yazı var. Kübalılar, kendilerine özgürlüklerini hediye eden bu Arjantinli romantik devrimciye ve onun devriminin değerlerine sıkı sıkıya bağlılar.. Küba’da her yer Che. Bir de Fidel. Küba’yı Küba yapan bu iki ismi her an her yerde yaşatmak ister gibiler.

Şu kesin ki, Küba’daki yaşamı, insanların neden mutlu olduklarını, Fidel’i, Che’yi anlayabilmek için belli bir olmuşluğa sahip olması gerekiyor insanın.. Mensubu oldukları sistemin erdemini, ben değil biz olarak yaşamanın değerini ancak o zaman görebilir, anlayabilir insan.. Bizim mutluluktan anladığımız, çoğu zaman maddiyatla ilintili şeyler.. İyi bir ev, iyi bir araba, iyi bir gelir.. Hadi itiraf edin, sizin mutluluk tanımınızın yolu da bu maddiyata dayalı kavramlardan geçiyor.. Nasıl geçmesin, zira hem kendimiz hem de sevdiklerimiz için gelecek kaygısı taşımıyor muyuz derin ve endişeli bir şekilde..! Ama tüm bu maddi kavramlar mutlulukla hiç alakalı değil aslında. Mutlu olmak için yeterli de değil bu saydıklarım.. İşte Küba bunları aşmış, geride bırakmış bir ülke.. O yüzden bu kadar mutlu ve bu kadar sorunsuzlar.. Bizlerin aklının kolayca eremeyeceği bir düzende yaşıyorlar ve mutlular..

Herhangi bir kafede kahvenizi yudumlarken karşınıza çıkıveren salsacılar, bu mutluluklarını müzikleriyle size geçiriyorlar.. Başka bir dünya tanıtıyorlar size.. O eski, balkonlarında asılı çamaşırlarıyla her an yıkılıverecekmiş gibi duran evlerin yaşanmışlıklarına bakınca anlıyorsunuz mutluluğun aslında maddi şeylerden çok daha ötede bir şey olduğunu…

Küba’ya gitmeden önce internette biraz araştırma yaptım haliyle. Bloglar, yazılar okudum. Arada Fatih Altaylı’nın Küba yazısına denk geldim. Küba hakkındaki olumsuz gözlemlerini kaleme almış ve beni hayli şaşırtmıştı bu yazı. Küba’ya gidince anladım ki, Altaylı da Küba’yı materyalist bir bakış açısıyla değerlendirmiş, oradaki insanların mutsuzluklarını da materyalist minvalde açıklamış ve orada kalmış, daha derine inememiş. Ve elbette fena halde yanılmış. Keşke biraz daha derin bakabilse, bu kadar yüzeyde kalmasaydı Küba’yı anlatırken..

Küba’da sayısız fotoğraf ve video çektim. Hepsini bugünlerde kişisel seyahat bloğumda (www.mornings-evenings.com) yayınlamaya başlıyor olacağım. Küba günlüklerimde sizi de bu enteresan ülkeye götürmeye çalışacağım.. Siz de dünyadaki tüm sistemlere onurlu ve erdemli bir şekilde direnen bu özel ülkeyi yakından tanıyın ve dünya üzerinde para olmadan da mutlu olunabilen bir yer olduğunu görün istiyorum..

“Bana mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?? 1961 yazı ortalarında Küba’nın resmini yapabilir misin??”

diye sorar Nazım Hikmet, ressam Abidin Dino’ya…

İşte bence Küba, Nazım’ın aradığı o mutluluğun bizzat resmi aslında..

https://www.facebook.com/Evrim.Akses
https://twitter.com/evrimakses