Arif Kızılyalın'ın basketbol sahasından yüzme havuzuna dönüştürülen spor salonunda başlayan 11. Dünya Kısa Kulvar Yüzme Şampiyonası'ndan izlenimleri.
Abone olYüzme sporunun, en önemli 3-4 organizasyonundan biri de kuşkusuz ki 25 metre Kısa Kulvar Dünya Şampiyonası.
Ve bu dev organizasyon, 2012 yılının 'spor başkenti' İstanbul'da gerçekleşiyor.
Şampiyonanın ev sahibi ise, bir basketbol arenası.
2010 yılında gerçekleşen Dünya Basketbol Şampiyonası'yla adını duyuran bu dev alan, yani Türkiye'deki bilinen adı ile Sinan Erdem Spor Salonu, şu sıralar, "hokus-pokus''la gayet güzel kapalı yüzme havuzuna çevrilmiş durumda.
Yetkililerin açıkladığına göre, salonun içindeki parkeler sökülüp üzerine, özel çelik torbalar içinde 1400 ton kum yerleştirilmiş, içine de 25 metrelik bir havuz monte edilmiş.
Her ne kadar, bir iki civata atsa da bu çalışma şu sıralar gerçekten organizasyon komitesinin yüzünü ağartıyor.
Salonda havai fişek gösterisi
Elbette, açılış töreni için de ilk bakıldığında aynı şeyi söyleyebiliriz.
Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç'ın konuşmasının ardından gerçekleşen açılış törenindeki yerel dans gösterileri, havuzun üstünde iplere tutunarak dans eden akrobatlar alkış alan hareketlerdi.
Buraya kadar herşey iyi gitmişti ki birden madalya kürsüsün önünde peşi sıra patlayan havai fişekler ve ateş şelalesi, Uluslararası Yüzme Federasyonları Birliği FINA olmak üzere tüm yabancı konukları şaşkınlığa uğrattı.
Organizasyon komitesi, kapalı havuzda havai fişek gösterisi 'icat etmişti'. Belki görsel olarak ilgi çekiyordu, ama havuzun hemen üstünde biriken dumanın, sporcular kadar seyircileri de etkilemesi kaçınılmazdı.
Havası klima ile temizlenen, soğuk kış şartları nedeniyle havalandırma kapakları kapalı tutulan bir alanda meşale yakmak ne derece doğru? Bu öneriyi kim getirdi açıkçası merak etti herkes.
Ve bu hengame sırasında yarışlar da 7 dakika geç kaldı.
Avrupa Yayın Birliği EBU da, birçok ülkedeki naklen yayının, 'Türk işi' açılış nedeniyle aksamasına tepki gösterdi, "Eğer TV kanalları zarar bildirirse, Türkiye'den tazminat isteriz..."
Naklen yayınlardaki reklam pastasına büyük önem veren FINA ''kabul edilemez'' gördüğünü açıkça ifade etti 7 dakikalık rötarın.
Belki bizler, belki Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, belki de yüzme dünyası için 7 dakika önemsizdi, ama FINA Başkanı Maglione, hop oturup hop kalktı VIP tribününde.
Boş tribünler, boş localar...
Türkiye, açılıştaki kriz nedeniyle yaşadığı sıkıntının yaralarını sararken, bu kez seyirci şoku ile de karşı karşıya kaldı.
Biletler 5-10 ve 20 TL gibi çok düşük ücretlere satılmasına, İstanbul'daki birçok yüzme takımına, 'hediye bilet' verilmesine karşın ilk iki gün tribünler, localar boş kaldı.
Oysa, yatılı okullarla, kolejlerle temasa geçilse, Milli Eğitim Bakanlığı ile yazışılsa, onu da geçtim, İstanbul'un en kalabalık yerleşim merkezlerinden Ataköy ve Bakırköy'de evlere birer 'davetiye' gönderilse, o tribünler fazlasıyla dolardı.
Yine 'ithal' yüzücü İskender Başlakov ile, bayrak takımının Kanada'nın diskalifiyesi ile final yüzmesi dışında Türkiye'nin yüzünü güldüren sonuçların alınamaması da Yüzme Federasyonu Başkanı Ahmet Bozdoğan'ı üzen gelişmelerdi.
O kadar para harca, bırakın marşınızın bir kere okunmasını, kürsüye bile çıkama.
Türkiye'de, Türk milli marşı çalınmadı belki ama, az sayıdaki Türk izleyici, ilk günlerde Amerikan Milli Marşı'nı neredeyse ezberledi denebilir.
Okul ve spor arasındaki bağı kuran bir eğitim sistemiyle yetişen ABD'li yüzücüler, havuzun suyunu rakiplerine yuttururcasına başarılı oldular.
Hepsi birer Michael Phelps edasındaydı. Belki onun kadar başarılı değillerdi derece olarak, ama turnuva başlar başlamaz zirve için İstanbul'a geldiklerini gösterdiler.
Bir yandan milli marşlarını çaldırırken, diğer yandan da görevlerini eksiksiz yerine getiren 'gönüllü' ordusunu da unutmadı ABD'li yüzücüler. O kargaşada, imza vermekten kaçınmadılar, kendilerine verilen çiçekleri tribüne attılar.
Bayrak yarışındaki bir ABD'li sporcu, ilgiye karşılık verme meselesini bir adım öteye taşıyarak, madalyasını üzerinde kırmızı tişört olan genç bir Türk gönüllüye hediye etti. İlgi artınca, konsolosluk görevlileri de, ABD'li sporcuların çevresinde minik güvenlik çemberleri oluşturmaya başladılar gün içinde.
11 yaşındaki gönüllünün hayali
Gönüllüler demişken; Türkiye'nin bu konudaki başarısını teslim etmek gerek.
Çünkü, minicik öğrencilerden, üniversiteli gençliğe kadar gönüllülerin tamamı, akıcı, duru İngilizceleriyle, konuk sporculara rehberlik yaptılar, misafirperverlik gösterdiler.
Bu gönüllülerden biri de Doruk Kalyoncu.
Yabancı dille eğitim aldığı okulundan kopardığı 1 haftalık izinle, 'gönüllü' ordusuna katılmış. Ve o da İstanbul'da bir kulüpte lisanslı olarak yüzüyor
Düşü ise, günün birinde Amerikalı Ryan Lochte gibi olmak.
11 yaşındaki bu genç Türk'ün düşü gerçek olur mu bilinmez ama, Türkiye'nin, yüzme gibi çok önemli bir olimpik branşta, 'felsefe' değiştirmesinin zamanı gelmiş.
Çünkü, 2020 olimpiyat oyunlarına ev sahipliği yapmak isteyen İstanbul, eğer, kısa Kulvar Dünya Şampiyonası'nda olduğu gibi kürsüyü sadece uzaktan izlerse önümüzdeki şampiyonalarda, IOC'nin (Uluslararası Olimpiyat Komitesi) delegeleri, 'Türkler, salon işinden iyi anlıyor ama sporun ruhunu öğrenememiş' diyebilirler.
O zaman tercihleri ne olur bilinmez.