Coşkun Kırca'nın taziye mesajının Zaman'da yayınlanması Çölaşan'ı küplere bindirince Ekrem Dumanlı'dan seviyeli bir cevap geldi.
Abone olEsk Dışişleri Bakanı Coşkun Kırca'nın vefatının ardından Zaman Gazetesi'ne verilen ölüm ilanı medyanın yeni tartışma konusu oldu. Coşkun Kırca'nın taziye mesajının Zaman Gazetesi'nde yayınlanmış olması karşısında öfkelenen Emin Çölaşan'ın alaycı yazısı, medyaya yön verenlerin hala önyargılarını aşamaması bakımından acı bir gerçeği ortaya koydu. Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı, bugün kaleme aldığı "Birikmiş bazı konular, kısa bir hasbıhal" aldığı yazısında, meslektaşı Çölaşan'ın tezinin aksine pekala Necmettin Erbakan'ın ölüm ilanının Cumhuriyet Gazetesi'nde yayınlanabileceğini ileri sürdü. Dumanlı'nın yazısı şöyle:
- Malumunuz, her hafta başı bu sütunda medyayı ilgilendiren sıcak bir gündem seçiliyor ve o konuda Zaman yayın mutfağının yaklaşımı ortaya konuyor. Bu arada bazı konular da birikmiş oluyor. Bugün müteferrik mevzulara kısa kısa değinmek istiyorum.
Taziye ilanıyla çıkan acı gerçek
Coşkun Kırca’nın vefatından sonra Zaman’da bir taziye neşredilmişti. Vefat gibi çok önemli bir hadise, malum bir yazarı öfkeye sevk etmiş. 3x15 boyutunda yayınlanan ve ticari değeri pek de olmayan bir ilan aslında çok acı bir gerçeği ortaya çıkarmış oldu.
Bazı yazarların kafası öylesine şartlanmış ki! Bakın ne diyor; “... TBMM Başkanlığı onun ölüm ilanını adeta alay edercesine, sanki intikam alırcasına Zaman Gazetesi’nde yayınlayacak!” Pes doğrusu! Türkiye değişti, dünya değişti, bazıları değişmiyor. Yazık, çok yazık!
Beyefendinin mantığıyla hadiseye bakılırsa, bu ilan Zaman’a geldiğinde Zaman bunu reddetmeliydi. Öyle ya; madem böyle kin dolu hatlarla örülmüş bir örümcek ağı Türkiye’yi birbirinden ayırıyor, Zaman’ın da bu ilanı kabul etmemesi gerekiyordu.
Minik kuşun kanatlarında bir yerlere gelen yazar, Hürriyet gibi değişime açık bir okur kitlesini ikna etmek için “Erbakan vefat ettiğinde TBMM Başkanlığı tarafından verilecek ölüm ilanı sadece Cumhuriyet Gazetesi’nde çıksa uygun düşer mi?” diye soruyor. Benim cevabım çok açık: Bal gibi de uygun düşer. Böyle bir durumda en uygun tercih Cumhuriyet’e ilan vermek olur. Ta ki ölümün hayattan daha keskin bir gerçek olduğu, husumetlerin geçici olduğu daha iyi anlaşılsın. Anlaşılsın ki insanlar hayatta esirgedikleri değeri vefatında birbirinden esirgemesin. Aksi takdirde yaşarken süren kamplaşma vefattan sonra da sürer gider...
Allah rahmet eylesin, geçmiş olsun
Geçen hafta Zaman camiasını yasa boğan bir hadise yaşandı. Erzincan Zaman Temsilcisi Recai Özkaya, bir trafik kazası geçirdi. Kazada iki çocuğu vefat etti. Birisi 6, diğeri 8 yaşındaki evladımız yüreğimizi dağladı. Recai, şu an hastanede; eşinin durumu da iyiye gidiyor. Onlara hem başsağlığı diliyor hem de geçmiş olsun diyoruz...
Malum kaza, yayın toplantısında bulunan bütün arkadaşlarımızı hüzne boğdu. Karar verdik, ki trafik kazalarına sebep olan yanlışları gidermeye yönelik bir çalışma yapacağız. Gazete diliyle kaleme alınacak ve somut örneklerle beslenecek bir çalışma için arkadaşlar görev dağılımı yaptı. Umarım acılarımızı dindirecek bir çalışma çıksın ortaya...
Köşe yazıları gazeteyi ne kadar bağlar?
Türkiye’de ilginç bir yaklaşım var. Sanılıyor ki hassas konularda köşe yazarları koro halinde okura seslenmeli. Birinin dediği diğerini tutmuyorsa, birinin yaklaşımı diğerinden farklıysa gazetelere yoğun eleştiri yöneltiliyor. Hal böyle olunca konunun uç kutbundaki taraflardan yoğun tenkitler yükseliyor. Oysa asıl sıkıntı bir gazetenin bütün yazarlarının aynı konuya aynı bakış açısıyla yaklaşmasında. Değişik düşünceler, farklı fikirler sayesinde okur zengin bir gazete okuma imkanı bulur...
“Gazete yönetimlerinin köşe yazılarında sorumluluğu yok mu? Elbette var. Yazarın hür iradesine müdahale etmemekle beraber, yönetimler, başkalarının haklarına tecavüze müsaade edemez mesela. Önyargılarla insanları suçlayan, hatta aşağılayan yazılara göz yumamaz.
Meslek ilkeleri içinde ifade edilmiş düşüncelere gelince; o başka bir konudur. O çerçevede yazılmış yazılara “doğru fikir” ya da “yanlış yorum” gibi yaklaşılamaz. O zaman düşünceler üzerine sansürün gölgesi düşer; çünkü neyin “doğru” neyin “yanlış” olduğu tartışmalı ve göreceli bir kavram. Öyle yazılar okuyorsunuz ki, gazete genel yayın yaklaşımına çok uzak, hatta bazen tam tersi. Gazetenin editoryal duruşunu öğrenmek isteyen tek tek makalelere bakarsa yanılır; çünkü o duruş yayın mutfağının haber, analiz, yorum zenginliğini aksettirmeyebilir. “Madem öyle, niçin katılmadığınız görüşe yer veriyorsunuz?” denilebilir. İşin sırrı da burada zaten; onaylamadığınız görüşe bile yer vermekte. Kimin “doğru”, kimin “yanlış” yorum yaptığına ise tarih ve kamu vicdanı karar veriyor. Hadiselere -özellikle sıcak gündemlere- biraz da bu açıdan yaklaşıp, bir çırpıda insanlar hakkında yanlış bir fikre kapılmamak gerekiyor...
Bir spor klasiği: Zaman ödülleri
“Yılın Sporcuları Ödül Töreni”nin on beşincisini kutluyoruz. 2004’ün sportif başarılarını Zaman okurlarının oylarıyla taçlandırmayı amaçlıyor program. Sepp Piontek (A Milli Takım eski teknik direktörü), Jess Högh (Fenerbahçe eski futbolcusu), Heinz Feldkamp (Galatasaray ve Beşiktaş eski teknik direktörü), İbrahim Karam (olimpiyat şampiyonu/Mısır), Jeno Kamuti (Dünya Fair Play Başkanı), Todor Veselinoviç (Fenerbahçe eski teknik direktörü), Sinan Şamil Sam (Dünya Kıtalararası Boks Şampiyonu) gibi ünlüler tören için Türkiye’ye geldi. Bu yılki ödüllerin önemli bir kısmını Fenerbahçe almıştı. O yüzden programı FB TV canlı yayınlayacak.
Bir spor klasiği haline gelen Yılın Sporcuları Ödül Töreni’ne emeği geçen bütün arkadaşlarımızı tebrik ediyorum...
Bu sütun ne işe yarar?
Her pazartesi medya merkezli yazılar neşrediliyor bu köşede. Kuşkusuz bu yazılarla “gazetecilere akıl vermek” gibi kaba saba bir maksat gözetilmiyor. Zaten gazetecilerin meslektaşlarından “akıl alması” mümkün değil. Ayrıca “okuru yetiştirmek” gibi insanları hafife alıcı bir yaklaşım içinde de değiliz. Böyle bir düşünce, velinimetimiz olan sevgili okurlarımıza karşı yapılabilecek büyük bir saygısızlık olurdu... “Öyleyse nedir bu ‘editör notu’nun maksadı?” diyebilirsiniz. Maksadımız çok açık: Zaman yayın mutfağının gazetecilik felsefesini somut vakalar üzerinden anlatmak. “Biz böyle düşünüyoruz” demek, “Başkası da böyle düşünmek zorundadır” anlamına gelmiyor. Kendi ifadelerimizin “mutlak doğru” olduğunu asla düşünmedik. Tek derdimiz Zaman yayın mutfağındaki arkadaşlarımızla, okur kitlemizi bir platformda bir araya getirmek. Sanırım buna hem yayıncıların ihtiyacı var, hem okurların. Zira bizdeki okur katılımcı ve dinamik bir kitle. Onlardan aldığımız sorular, eleştiriler, takdirler bizim için de ölçü oluyor...
Zaman’ın fiyat artışı
Bazı gazeteler fiyat düşürme yoluna giderken Zaman 30 kuruşluk fiyatını 35’e çıkardı. İster istemez okurlarımızdan bazıları soruyor. Aslında sebepleri bu köşede uzun uzun anlatıldı. Üç hafta önce bu sütunda “Maliyetler artarken gazete fiyatları düşer mi?” başlığıyla verilen yazıda gazete hammadde fiyatlarının çok yükseldiği, bu üretim giderleriyle ucuz gazetelerin çıkarılamayacağı izah edilmişti. Zarar edilerek çıkarılan gazetelerin iki dayanağı var: Reklam gelirlerini artırarak gazetenin zâtî değerinin altında satılmasından dolayı oluşan zararı kapatmak; bu bir. İkincisi, holding bünyesinde gazete çıkarmanın avantajını kullanarak zararın tazmini.
Zaman, gazetenin zâtî değerinin bir başka yerden elde edilen kârla kapatılmasını doğru bulmuyor. Herkesin tercihine saygı duyarız; ancak gazeteciliğin ticari bir makuliyete kavuşması gerektiğine inanıyoruz. “Ekonomi iyi giderken zararı başka kaynaklardan kapatma” kolay gözükse de, liberal ekonominin en tabii cilvesi sayılan küçük bir krizde bile gazetelerin sarsılması, yanlış ticari stratejilerin faturasıdır...
Dünya kağıt piyasasının 300 küsur dolardan 600 küsur dolara doğru yol aldığı ortadayken gazeteler zam yapmadan nasıl dayanır? Bu gerçeği doğru anlayan sevgili okurlarımıza teşekkür ederim...
***
İşte böyle sevgili Zaman okurları. Sizin sevgi ve desteğinizle yol almaya devam ediyor gazeteniz. Şımarmadan, büyük iddialara kapılmadan, kendine düşeni yapmaya çalışarak zirveleri zorluyor. Bunu yaparken rekabetin acımasız kurallarına başvurmuyor, vurmayacak da... Zaman’a göre Türkiye’deki gazete okur kitlesinin daha büyük bir rakama ulaşması gerekiyor. 70 milyon nüfusun 4 milyon tirajın etrafında med-cezir oynamasını da doğru bulmuyoruz. O yüzden sınırlı bir okur kitlesi üzerinde kavga çıkarmak yerine yeni okur kitlelerinin oluşturulması gerektiği kanısındayız. Değişik sebeplerle gazeteye küsmüş kitleleri yeniden kazanmak için daha büyük gayret gerekiyor...
Daha güzel Zaman’larda buluşmak dileğiyle...
Yazı: Ekrem Dumanlı
Kaynak: