Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı, medyadaki önyargılardan dert yandı. Dumanlı sözü Sabah yazarına getirerek Ergun Babahan'a sitem etti.
Abone olSabah Gazetesi'nden Ergun Babahan'ın dünkü köşesinde çıkan "Edelman'a yanıt" başlıklı yazısında kullandığı "sözleri Ekrem Dumanlı'yı hayli incitti. Dumanlı bugünkü yazısında medyanın değerlendirerek sözü Babahan'a getirdi:
- Sabah'ta bir yazı dizisi yayınlandı. Dizinin merkezinde Risale-i Nur, Said Nursi, onun öğrencileri ve Fethullah Gülen vardı. Birkaç gün önce Milliyet'te Gülen röportajı başladı. Anlaşılan o ki hem dizinin, hem de röportajın yankıları uzun sürecek.
Fethullah Gülen'in gündeme her gelişinde ilginç şuuraltı patlamalarına şahit oluyoruz. Mesela bir kesim, ne dendiği ile hiç ama, hiç ilgilenmiyor. Onlar, Gülen'in varlığından rahatsız. Kulaklarını kapamış avazı çıktığı kadar bağırıyorlar...
Bir kesim, kafayı Fethullah Gülen'in Türkiye'ye dönüp dönmemesine takmış. Şu çok açık: Gülen'in Türkiye'ye dönmesi için hiçbir hukuki engel yok. İstediği an döner. Ne birileri dönmesini istediği için döner; ne de birileri kalmasını istediği için kalır. Ve bu, onun en tabii hakkıdır. Bu gerçeği içine sindiremeyenler, ne insan haklarına saygı duyuyor, ne de millet hissiyatına...
Bazıları Gülen'in ABD'de kalmasından son derece rahatsız. "Neden orada kalıyor da İran'da kalmıyor?" diyecek kadar da dengesiz. Ancak, aynı kitle, Gülen'in dönmesinden de rahatsız. Adamların ödü kopuyor o dönecek diye. Şimdi siz Gülen'in yerinde olsanız böyle bir durumda n'apardınız? Gelseniz bir türlü, kalsanız bir türlü. Bu meseleyi diline dolayan kişiler, harbice itiraf edemiyor ve diyemiyor ki: "Biz orada kalsa da buraya gelse de bunu problem yapacağız. Bizim derdimiz, onun kendisi ile, düşüncesi ile, inancı ile, onu sevenler ile..."
Aslında problemin özü zihin altı derinliklerde. Ne söylendiğine değil, kimin söylediğine göre kendine mevzi edinen bir kitle var bu ülkede. Fethullah Gülen'in teşvikleriyle yapılan hizmetleri bir başkası yapsa yere göğe sığdıramayacak olanlar, sırf onu kendinden görmedikleri için yapılanlara kin ve öfkeyle bakıyor.
Asıl cemaatçilik budur! Kendinden olanı sürekli alkışlama; 'öteki' diye yaftaladığını sürekli suçlama. Düşünün Sayın Gülen yabancı bir kolej mezunu olsaydı, malum aristokrat ailelerden birinin vârisi olsaydı, bazı uluslararası örgütlerin icazetiyle hareket ediyor olsaydı vs.; yaptığı hizmetler (en azından eğitime katkılarından dolayı) ayakta alkışlanmaz mıydı!?
Tamam, Fethullah Gülen, birilerinden övgü beklemiyor ve alkış istemiyor; ancak hakarete uğramayı da hak etmiyor. Hasılı, ayıp oluyor. Ve milletimiz bu gerçeği görüyor...
***
İnanılmaz şeyler yaşanıyor. Kim ne derse desin, herkes her şeyi, istediği gibi anlıyor. Bir yanlış anlamanın üzerine o kadar çok yanlış yorum bina ediliyor ki, sonunda ilk yanlışın "doğruluğu" tartışılmaz hale geliyor.
ABD Büyükelçisi Eric Edelman'ın Zaman'a verdiği röportaj da neredeyse böyle bir noktaya doğru kayıyor. Cumartesi yayınlanan haber-izlenimde birkaç defa belirttiğim gibi Büyükelçi, ziyarete bir basın bülteni ve dosya ile geliyor. Ortada başka bir basın kuruluşunu ilgilendiren ne özel bir soru var ne özel bir açıklama. Konu özel açıklama değil, basın bülteni. Dileyen web sitesinde bültenin hem Türkçesine hem İngilizcesine ulaşabilir. Hal böyleyken meselenin senarize edilmesi hiç de hoş değil.
Hele kötü niyet taşımayan bir izlenim ayrıntısından hareketle "Edelman, ülkesinin kucak açtığı bir cemaat liderinin gazetesinde..." gibi bir ifadenin kullanılmasını yadırgıyorum. Bu tip laflarla gazeteler birbirini mahkum etmeye kalkarsa herkes birbiri hakkında bir hayli kırıcı tanımlar bulabilir. Vaktiyle Türk basınında nezaket ve nezahet sınırlarını zorlayan bu tür itiş-kakışlar yaşanmıştı. Bunun diyetini ağır bir şekilde ödeyen ve bu durumdan çok önemli dersler çıkaran bir dostuma yakıştıramadım. Ayrıca gazetenin duruşu herkesin malumu olduğu gibi, röportajı yapan heyet de bağımsız çizgisiyle tanınan meslektaşlarınızdan oluşuyor.
Yazı: Ekrem Dumanlı
Kaynak: