BIST 9.725
DOLAR 35,20
EURO 36,74
ALTIN 2.967,33
HABER /  GÜNCEL

Dumanlı Selçuk'a verdi veriştirdi

Hasan Cemal'in yazdığı "Cumhuriyet'i Çok Sevmiştim" isimli kitabın yankıları sürüyor. Zaman gazetesinin tepe ismi Ekrem Dumanlı, İlhan Selçuk'a ağır bir dille yanıt verdi

Abone ol

Dumanlı başlıklı yazısında İlhan Selçuk'un suçlamalarını cevapladı!

Yazı : Ekrem DUMANLI
www.zaman.com.tr


Bu ülkede herhangi bir hükümet içki yasağı getirebilir mi? Cevap çok net: Hayır. Bu kadar net cevabın arkasında ne hükümetlerin zaafı vardır ne de içki yasağına karşı gösterilen tepkilerin gücü.

Sistemin temel felsefesi, böyle bir yasağın karşısında duran en büyük engel. Demokratik sistem içinde devlet, insanların şahsî tercihlerine özgürlük tanımak zorunda. Bugün içkiye müdahale eden, yarın başka tercihlere de müdahale eder. Hükümetten hükümete dünya görüşü değişeceğine göre birinin yasakladığını diğeri kutsayabilir. Böyle bir durumda sadece yasama ve yürütmenin değil, toplumun da kafası karışır. Kaotik bir yönetim tarzının faturası sanıldığından da ağır olur ve toplumsal ayrışmalar, kamplaşmalar meydana gelir... Bu tür handikaplar düşünüldüğünde devlet eliyle içki yasağının olamayacağı söylenebilir.

O zaman başka bir kritik soru çıkar karşımıza: İçki konusunda bazı düzenlemeler getirilebilir mi? Cevap çok net: Evet. Tıpkı sigara içilmesine bazı düzenlemeler getirildiği gibi, eğlence yerlerine standartlar getirildiği gibi, işyerleri ve konutlara çevre şartları dikkate alınarak sistem getirildiği gibi; içki konusunda da bazı düzenlemeler getirilebilir. Yeter ki niyet yasaklamak değil, düzenlemek olsun.

Yasaklama değil düzenleme

Tam bu noktada küçük bir hatıramı nakletmek istiyorum. Boston’da bulunduğum yıllarda bir aile dostumuzun çocuğu geldi yanıma. Ailesi, çocuklarının dil kursuna gitmesini; mümkünse bir Amerikan üniversitesinde okumasını istiyor. Liseyi daha yeni bitirmiş bir gence aile yakınları sahip çıkar diye düşünmüş olmalılar. Ali ile beraber Boston’un en güzel mekânlarından birine gittik. Prudential binasının bilmem kaçıncı katında oturduk. Boston ayaklarımızın altında. İki kahve rica ettik garsondan. Kibar bir dille Ali’ye dönüp “Kimliğinizi görebilir miyim?” demez mi; şaşırıp kalmıştım. Biraz da sinirlenmiştim. “Kahve içmek için kimlik mi gösterilir?” dedim. Sükûnetini hiç bozmadan, “Efendim, bu tür kahvelerimizde bir miktar alkol bulunuyor. Bunu servis edebilmem için bu gencin 21 yaşında olması gerekiyor.” deyiverdi. Şoke olmuştum. Sonraları öğrendim ki sigara almak isteyen bir genç de kimlik göstermek zorunda; çünkü belli bir yaşın altında kalan insanlar için düzenleyici bir yasa var. O günden sonra fark ettim ki sokakta, parkta yaşayan Amerikalılar bile köprü altında açıktan içki içemiyor. Ve gördüm ki evsiz yurtsuz adamlar onca bağımlılıklarına rağmen bir kesekâğıdına ya da gazeteye sarmadan içki içemiyor. “İçse n’olur?” diye sordum. Yıllardır orada yaşayan bir dostum “Polis müdahale eder.” dedi.

Herkesin malumudur, tek bir Amerika yok; dolayısıyla bir konuda tek tip bir uygulama da yok. Üstelik dünyanın bir ucunda yapılan düzenlemenin bir başka ülkeye bire bir devşirilmesi de mümkün değildir. Ancak her ülkede toplum hayatını ilgilendiren konularda birtakım düzenlemeler yapılabilir. “Hayır, hiçbir düzenleme yapılamaz” demek, başıboşluğu, serkeşliği; hatta kanunsuzluğu ve keyfîliği savunmak demektir. Meseleyi güncel tartışmaya getirecek olursak; şu gerçeği görmek zorundayız: Türkiye genelinde hükümetin bir içki yasağı gündemi olamaz; olmamalı. Hükümet, çatışmalara neden olacak konulardan ziyade, halkın daha huzurlu ve daha mutlu bir hayat standardına kavuşması için gayret göstermeli. Ülkenin işsizlikle, yolsuzlukla boğuştuğu bir ortamda ve üstelik sağlıkta, eğitimde, ekonomide yapılacak onca icraat ortada dururken, hükümetin enerjisini yasaklar üzerine odaklaması yanlış olur. Halkın beklentisi de budur zaten. Sosyal refahın en üst düzeye getirilmesi uğruna atılacak her adımda rüzgâr hükümetin arkasından esmekte. Şu ana kadar hükümet, çok önemli adımlar attı. Enflasyon tarihî bir düşüşte, özelleştirmeden elde edilen gelir rekor seviyelere ulaştı... Böyle bir pozitif hava yakalamışken hırgür çıkarmak isteyenlere fırsat vermemek gerekir...

Hırgür çıkaranlara fırsat verilmemeli

Medyanın belediye belediye dolaşıp, “burada da yasak var, şurada da yasak var” demesi de hoş bir görüntü değil. Hükümet, bu konuda genel bir uygulama olmadığını açıkça ifade etti. Bu saatten sonra bu konunun hükümet ve medya tarafından ısrarla kaşınması doğru olmaz; çünkü bu mesele hem gereksiz bir gerilime yol açıyor hem de Türkiye’yi dünya nezdinde küçük düşürüyor. Kapatılmış bir tek meyhane bile yok ortada; olamaz da. Yeni açılacak içkili mekânlar için bir düzenleme gerekiyorsa bunun da önünde durmak bazı yanlışlara sebep olabilir. Bu işlerin sıkıntısını, çekmeyen bilemez. Evlerin arasındaki sarhoş naralarının, cenaze yanında horon tepenlerin, çocukları özendirecek kadar içki tüketiminin bazı hukukî düzenlemelere tabi tutulması gerekmiyor mu? Meseleye keşke ideolojik açıdan; hatta inanç açısından bakılmasa, daha kolay çözümler bulunacak. Çünkü halk paylaşım kültürünün esnek ve şefkatli açılımlarıyla bu meseleyi önemli bir oranda çözmüş. Problem belki de yöneticilerin kafasında... Düşünen insanlar, kafa kafaya verip bu ülkeye çağ atlatacağına nelerle uğraşıyor bakar mısınız?

İlhan Selçuk yanlış yapıyor

Hasan Cemal’in “Cumhuriyet’i Çok Sevmiştim” kitabı büyük yankı uyandırdı. Normaldir. 19 sene Cumhuriyet Gazetesi’nde çalışmış, yıllarca genel yayın yönetmenliği yapmış bir insanın tarihe ışık tutacak hatıralarını nakletmesi; üstelik bu nakiller sırasında gazetenin emektar ağabeyine “cuntacı, takiyyeci” gibi suçlamalarda bulunması, bu gazetenin itibarını bir hayli sarsar; nitekim sarsmıştır.

İlhan Selçuk’un suçlu insan psikolojisiyle sağa sola saldırmasını da anlamak mümkün; ancak söylediklerinde bazen ne insaf ölçüsü kalıyor ne de akıl. Aydın Doğan’a yüklendi önce; fakat konuştukça battı. Mesela Hasan Cemal’i şikâyet etti patronuna. Sonra hızını alamadı “Niye Zaman’ı dağıtıyorsunuz?” gibi kendisine yakışmayacak bir itirazda bulundu. Ertuğrul Özkök’ün yazısı şamar gibi şaklayınca suratında, adeta “pardon” deyip ricat etti ve sözü “Zaman bedava dağıtılıyor”a kadar getirdi. Üstelik histerik bir halet-i ruhiye ile ha bire Said Nursi’ye ve Fethullah Gülen’e saldırıyor. İnsan çaresiz kalır; ama bu kadar açık etmez ki “İlhan Ağabey”, belki bilmiyorsun, Said Nursi 1960’ta vefat etti. Fethullah Gülen 7 yıldır bu ülkede değil; sebep olan vefasızların kulakları çınlasın! Hasan Cemal’e kitabı bu insanlar mı yazdırdı ki bu kadar acımasız, bu kadar insafsız bir yola girdin?

Doğan-Zaman ittifakı gibi akla hayale gelmedik bir hikâye kurgulayıp sonra onu mutlak gerçekmiş gibi yazmak, yılların “İlhan Ağabey’ine yakışmıyor. Arşivlere bakan Akşam’da, Star’da, Vatan’da, Yeni Şafak’ta ve daha nice gazetede bu kitap hakkında haber yapıldığını, yorum yazıldığını görecek. Ayıp ki ne ayıp! YÖK, indirimli ve kütüphane destekli Cumhuriyet, 50 binin üstüne çıkamıyorsa başkasına iftira etmek, “bedava dağıtılıyor” gibi bir yalana başvurmak hangi mantıkla açıklanır? Sanırım psikolojik harp teknikleri dedikleri bu olsa gerek; Hasan Cemal’in hatıralarına göz gezdirince insan bu fikre kapılıyor. Keşke ısmarlama yazılar ile nefes tüketeceğine “İlhan Ağabey”, hatıralarda geçen olaylara açıklık getirse! Belki o zaman hadiseler biraz daha netleşir...

Zaman dünyaya açılıyor

Geçen hafta Hollanda’daydım. Zaman’ın yeni bürosunu açmak için Rotterdam’a gittim. Oradaki arkadaşlar aylar boyu çalışmış, emek vermiş ve Zaman’ın isim hakkını kullanmak için üç katlı şık bir büro açmış. Bu kadar güzel bir çalışma yapılır da bu gayret alkışlanmaz mı? Gazetemiz adına bu güzel çalışmada emeği geçenleri tebrik etmek istedik. Orada gördüğümüz manzarayı haberlerimizde okumuşsunuzdur; gerçekten gurur duyulacak bir yol haritası çiziyor Zaman. Açılış törenine Hollanda Başbakanı Balkenende de geldi. Bu duruma sadece gazetemiz değil Türkiye adına da sevinmek gerekiyor. Türklerin bir ülkedeki durumu, orada oynadığı yapıcı ve katılımcı rol, ülke yönetiminin de dikkatini çekiyor. Salonda bulunan Türk milletvekillerini, Hollanda siyasetinde oynadıkları rol ve bir Türk gazetesine verdikleri destekten dolayı takdir etmek şart. Zaten Balkenende de konuşmasında toplumlararası diyalogdan bahsetti ve medyanın bu tarihî vazifede üstlendiği sorumluluğun altını çizdi. Görüyorsunuz, Zaman hızla büyüyor, mesafe alıyor; bir yandan Türk toplumuna elini uzatıyor diğer yandan gittiği ülkedeki insanlar ile Türk insanı arasında köprü oluyor. Ve kazanan Türkiye’miz oluyor, dünyamız oluyor...