BIST 9.666
DOLAR 35,22
EURO 36,74
ALTIN 2.961,42
HABER /  GÜNCEL

Dumanlı: Medya dinle barışmalı

Türk medyasının dinle olan ilişkisi sadece Ramazan ayı ile mi sınırlı? Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı, medyanın dinle barışması gerektiğini yazdı.

Abone ol

Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı, "Papa, medya ve sosyal gerçeklik" adlı yazısında Türk medyasının dinle olan ilişkisini sorguladı:

Yazı: Ekrem Dumanlı
Kaynak:
www.zaman.com.tr
 
- Pozitivizmin yaygın bir itikada dönüştüğü yıllarda genel kanaat, insanların her geçen gün metafizik kavramlardan daha da kopacağı kehanetine dayanıyordu. Laboratuvar testinden geçirilemeyen hiçbir şeyin varlığına inanılmıyordu. Bilim “niçin” sorusunu bir kenara bırakmış, “nasıl” sualinin cevabını arıyordu. Bu arayışın ilmî mahfillerden sosyal hayata taşacağı, felsefe meraklısı ya da metafizik heveslisi küçük bir zümrenin maneviyata yönelmesi söz konusu olsa bile, insanlığın daha materyal bir yörüngeye gireceği varsayılıyordu.

Pozitivist kehanet tutmadı. İlim ve teknolojide büyük mesafeler alan, aldığı mesafenin heybeti ölçüsünde maddî imkânlar elde eden insanoğlu, yeni arayışlara girdi. Materyalizmin zakkum çiçekleri ideolojilerin resmettiği idealizm de zamanla başka bir hayal kırıklığına sebep oldu. “Aydınların afyonu” yaftasını alnına yiyen ideolojiler, dine “afyon” demenin cezasını da ağır bir şekilde ödemiş oldu.

Kalabalıklar içinde yapayalnız kalmış birey gerçeği, iletişimsizlik sendromuna dönüştü. Refah arttıkça mutluluğun artacağı öngörülüyordu. Teknoloji ilerledikçe insan saadetinin rüya olmaktan çıkıp, gerçeğin ta kendisi olması tasavvur ediliyordu. Oysa her geçen gün insanoğlu, manevî değerlere yöneldi. Aşırı yönelişlerin doğurduğu global endişe, radikalizm gibi bir kâbusu da yanında getirdi.

Cenaze töreninin verdiği ders!

Başta din olmak üzere manevi alanları hayatın içinden söküp atmak isteyen bir zihniyetle, dinî konularda aşırı yorumlarla “öteki”ne karşı baskı unsuru oluşturmaya çalışan düşünce arasında beşeriyet, orta bir yol bulmanın çabasına girdi...

Neticede şu gerçeği unutmamak gerekiyor: Din, modern hayatın da en güçlü dinamiklerinden biri olarak sosyal hayatta etkin bir rol oynuyor. Bu rol, modernitenin onca dayatmasına rağmen, insan ruhunun, toplum şuurunun tabii bir yansımasıdır.

Papa John Paul’ün ölümü modern toplumun bütün açılımlarıyla ele alınmalı. Dünya medyasının ölüm haberine gösterdiği ilgi toplumsal bir gerçeklikten alıyordu gücünü. Aynı gün dünya siyasetinin zirvelerini de harekete geçiren cenaze töreni uluslararası bir platforma dönüştü. Bu platformda İslam ülkelerinin de yerini alması ilginç bir ayrım. Bir cenaze törenine bu kadar yakın ilgi gösterilmesi, modern toplum üzerine birkaç asırdır yürütülen öngörülerin boşa çıktığını da ortaya koyuyordu. Vatikan’ın dolup taşması, sınırlı bir ilgi olarak görülebilir ve göz ardı edilebilirdi. Ancak dünya kamuoyunun merakı, hadiseyi olabildiğince ilginç bir haber kaynağına dönüştürmüştü. Benzer bir medyatik ilgi, İran’ın dinî lideri Ayetullah Humeyni’nin cenazesinde de görülmüştü...

Günlerce Papa John Paul’ün vefatıyla meşgul olan dünya medyası (bu arada Türk medyası), yeni papanın seçilmesine de aynı ilgiyi gösterdi. Kardinallerin tercihi, seçim geleneği, adayların durumu, seçim sonuçlarının yansıması... Papalığı ilgilendiren her konuda yazılar kaleme alındı, yorumlar yapıldı, analizlere başvuruldu. Joseph Ratzinger, Vatikan’ın yeni dinî lideri. Dünya medyası, yeni papanın izleyeceği politikaları tartışıyor. Çünkü onun takip edeceği yol, sadece sosyal hayatın manevî dinamiklerini hayata geçirmeyecek; aynı zamanda uluslararası ilişkilerde de belli bir ölçüde etkin olacak. Daha şimdiden Türk medyası yeni Papa’nın yol haritası üzerine kafa yormaya başladı. Papa’nın Türk karşıtı olduğu, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine karşı çıktığı söylendi. Böyle bir durum, kilise ile siyaseti birbirinden uzun yıllar önce ayıran Avrupa’yı ne kadar etkiler? Avrupa siyaset tarihine düz bir şekilde bakanlar, laisizmin köklü bir geleneğe sahip olduğunu, dolayısıyla Avrupa Birliği üyesi ülkeleri etkilemeyeceğini söyleyebilir. Ancak, Avrupa siyaseti ile din ilişkisini derinden okuyanlar, mevzuun hiç de sanıldığı kadar basit olmadığını görecektir. Bunun pek çok sebebinden söz edilebilse de en önemlisi, sosyal hayatın her tabakasında dinin (hatta diğer metafizik gerçekliğin) izlerine rastlanması.

Medya, sosyal gerçekliği göz ardı edemez. Sosyal gerçeklik ise toplum mühendisliğinin dayatmalarına (sessizce de olsa) boyun eğmiyor. O yüzden medyanın din ile barışık hale gelmesi, en azından dini ve dindarı anlamaya çalışması, ona göre haber ve yorum yapması gerekmez mi?

Amerikan basınının verdiği bilgiye göre Papa’nın öldüğü gün 3.500 haber yer almış yazılı basında. Bush ikinci kez başkan seçildiğinde ise 350 haber yapılmış.

Dünya basınının bu kadar yoğun ilgi duyduğu bir konuya Türk medyasının kayıtsız kalması düşünülemez. Ancak bu ülkenin Müslüman kimliği çok önemli; Türk basını bu duruma kayıtsız kalamaz. Müslümanlık bu ülkenin sadece tarihi, kültürü değil; aynı zamanda hayat tarzıdır... Bu kadar büyük bir sosyal gerçeklik, gücünü halktan almak zorunda olan basın için büyük bir önem arz ediyor...

Kutlu Doğum Haftası ve medya

Geçen hafta Mevlid Kandili kutlandı. Sevgili Peygamberimiz’in (sas) doğumunu vesile yapan milletimiz, yüzlerce yıldır Mevlid gecesini ihya ediyor. Mevlitler okunuyor, Kur’an tilavet ediliyor, ibadetler yapılıyor...

1989’dan beri Mevlid-i Nebevî, “Kutlu Doğum Haftası”na dönüştü. Bir hafta boyunca Hazreti Muhammed’in doğumu, hayatı, eserleri gündeme getiriliyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın öncülük ettiği Kutlu Doğum Haftası, milletimizin coşkun yaklaşımıyla inanılması güç bir sevgi şöleni haline geldi. Yüzyıllar boyunca devam eden ve hâlâ insan ruhlarında dipdiri bir canlılık taşıyan Hazreti Muhammed sevgisi, medyanın da dikkatinden kaçmamalı. Kendini dinî konulara uzak gören basın bile, bu muhteşem sevgiyi anlamaya çalışmalı. Çünkü bu sevgiyi anlamamak, Türk milletini anlamamak demektir.

Türk medyası, genellikle Ramazan’dan Ramazan’a dinî heyecanı okuruyla paylaşıyor. Oysa toplum ruhunda derin izler bırakan başka hadiseler de var. Kutlu Doğum Haftası böyle bir dönem. Keşke medya, toplumu sımsıcak saran bu haftayı daha yakından hissedebilse...