BIST 9.368
DOLAR 34,49
EURO 36,23
ALTIN 2.962,75
HABER /  GÜNCEL  /  YEREL

Doktora gitti 6 ay ömrün kaldı dediler! Belgesel hayata bağladı 'Ölüm çekiyor gibiydi'

ADANA'da, rahatsızlanmasıyla hastaneye gittiğinde en yakın ‘aplastik anemi’ teşhisi konulup 6 ay ömrü kaldığı söylenen genç kız şoku yaşadı. 'En kötüsü uyumaktan çok korkuyordum' diyen genç kızın hayatına sihirli değnek gibi dokunan bir belgesel oldu. O günden sonra mücadeleye karar verdi ve pozitif düşünce, organik yaşam ile hastalığı geriletti.

Abone ol

İshal nedeniyle 2019 yılının Kasım ayında aile sağlığı merkezine giden öğretmen Özge Bozkurt’un (32) kan değerleri düşük çıkınca hastaneye sevk edildi. Önce dahiliye, sonrasında hematoloji derken genç kıza, ‘kanser’ olabileceği söylendi. Hastaneye yatırılan genç kıza, bir ay süren test ve tetkikler sonrasında dahi teşhis konulamadı. Daha sonra en yakın ‘aplastik anemi’ teşhisi konulan genç kıza doktoru ona 6 ay ömrü kaldığını söyledi.

Henüz hayatının baharında genç bir öğretmen olan Özge Bozkurt, hastalığı nedeniyle mesleğini bırakıp, çok sevdiği çocuklardan da uzak kaldı. 6 ay boyunca hastanede yatıp tedavi gördü, aradan günler, hatta yıllar geçti ama hastalığı yenemedi.

"Hastalığıma konulmuş yüzde 100 bir teşhis yok"
Bugün 32 yaşında olan Özge Bozkurt’un yaşaması ise dünyada sadece bir insana bağlı ve onun kemik iliği, genç kadını hayata bağlayacak tek şey. Bozkurt, “Hastalığıma konulmuş yüzde 100 bir teşhis yok. Kimi bunun ‘aplastik anemi’, kimisi ‘hipoplastik anemi’ olduğunu söylüyor. Şu anki doktorum, ‘MDS’ yani ‘myelodisplastik’den şüpheleniyor. Her üçü de birbirine çok benzeyen ve ayırt etmesi çok zor bir hastalık. Ben bu hastalığımın üzüntü ve daha önce geçirdiğim ‘parvovirüs B-19’ virüsünden kaynaklandığını düşünüyorum” dedi.

"Adeta hapis hayatı yaşadım"
Bozkurt, “Tedavi sürecinde bağışıklık sistemini baskılayıcı bir ilaç kullandım. Bu ilaç, nedeniyle bağışıklık sistemim koruyuculuğunu kaybederken, hastalığı da çok ağır geçirdim. Algı diye bir şey yoktu. Konuşamıyor, yürüyemiyor, görmekte zorluk çektiğim gibi temel ihtiyaçlarımı daha tek başıma karşılayamıyordum. Ciddi eklem ağrıları vardı. 6 ay boyunca evden hiç dışarıya çıkamadım. Adeta hapis hayatı yaşadım” diye konuştu.

"Ölüm beni çekiyor gibiydi: Bozkurt, “En kötüsü de uyumaktan çok korkuyordum. Gözümü kapattığımda sanki ölüm beni çekiyor gibiydi. Çok kötü bir histi. O dönemde herkes, benimle vedalaşmaya gelmişti çünkü çok kötüydüm. Önümde iki seçenek vardı; ya hayatta hiçbir iz bırakmadan sürünerek ölecektim ya da savaşarak hayatta kalacaktım. Üçüncü bir seçenek yoktu. Ben de yaşamı seçtim; hayata sıkı sıkıya tutundum” dedi.

Hastalığının tedavisi için önünde ‘ATG kemoterapi’ ve ‘kemik iliği nakli’ gibi iki seçenek olduğunu anlatan Bozkurt, şöyle devam etti:

ATG’de yüzde 50 şansım var ama ileride ilik nakli yapılmak istendiğinde başarı şansı çok düşüyor. Bu riski almak istemedim ve kemoterapiyi kabul etmedim. Hastalığımı kendi başıma yeneceğimi düşündüm. Ben tek çocuğum, bir kardeşim olma şansı da yok. Yaşamam dünyada sadece bir kişinin kemik iliğine bağlı. Yurtdışında yaşayan bu kişi, benim tek umudum. Bana uygun tek donör de o."

"Şifa’ adlı belgesel, hayatımı değiştirdi"
İzlediği bir belgeselin hayatını tamamen değiştirdiğini dile getiren Bozkurt, şunları kaydetti: Hastalanmadan önce enerjiye pek inanmazdım. Ama izlediğim ‘Şifa’ adlı belgesel, hayatımı değiştirdi. İnsanların enerji, düşünce gücü ve inançla ölümcül hastalıklardan kurtulduğunu, asla yürüme ihtimali olmayan birinin, zihinsel gücüyle omuriliğini tamir ettiğini hayal ederek, nasıl yürümeye başladığını izledim ve bu bende bir ilham oldu.”

"Sıfır bağışıklıkla yaşıyordum"
Bozkurt, “Kanımı bir mısır koçanı olduğunu hayal edip, onu kalbimde düşünüp, koçandaki her bir mısır tanesini tek tek patlattım. Her bir patlamada vücudumdaki beyaz kanın da çoğaldığını hayal ettim. Ve hayallerim de gerçek oldu ve yavaş yavaş yürümeye başladım. Hastalığım nedeniyle 6 ay boyunca evden hiç dışarıya çıkamadım, çünkü sıfır bağışıklıkla yaşıyordum. Esaretim bitmiş, yeniden hayatın olağan akışına kapılmıştım” diye konuştu.

"Kişinin içindeki kendi enerjisi her şeyin başlangıcı"
Beslenme biçimini değiştirip, tamamen organik ürünlerle dengeli bir beslenme sürecine girdiğini anlatan Bozkurt, “Psikolojik destek aldım. Yoga ve meditasyona başladım. Pek halim yoktu ama hafifte olsa egzersizler yapıyordum. Bioenerji ve reiki kursuna gidip eğitim aldım. Kişinin içindeki kendi enerjisinin, her şeyin başlangıcı olduğunu düşünüyorum. Bu eğitimle şifa buldum diyebilirim” ifadesini kullandı.

Hepsini kendisi yaptı
Bozkurt, “Sağlıklı ve organik beslenirken, kendime tamamen doğal ürünlerden kremler yapmaya başladım. İnternet üzerinden online eğitim alarak, doğal ürünlerden diş macunumu, sabunumu, şampuanımı, ağrı kesici krem ve nemlendirici gibi ürünleri tamamen kendim yaptım. Arı peteği ve pamuklu iplerden mumlar yapmaya; tamamen doğadan topladığım bitkilerle tütsüler yapmaya başladım. Balkonumu aromatik bir bahçeye dönüştürdüm” dedi.

Yaptığı ürünleri önce arkadaşlarına ve yakın çevresine hediye olarak verdiğini, ancak artan talep nedeniyle bunu bir iş fikrine dönüştürdüğünü anlatan Bozkurt, “Yaptığım bu organik ürünleri satıp, kendi işimi kurdum. Evimin salonunu atölyeye çevirip, burada üretim yapmaya başladım. Ürünlerin çekimi için yine evde bir stüdyo bile kurdum. 2 yıldan bu yana da bu işi yapıyorum. Genç bir girişimci işkadınıyım” dedi.

"Hastalığımı yenip, hayatta kalacağıma çok inandım"
“Her şeyin başı inanç” diyen Bozkurt, “Bir yıl neredeyse hiç yürüyemedim, konuşamadım aşırı derecede acı çektim. İnanın ben bu hayatta süründüm ve sürünmenin ne olduğunu anladım. İnsanlar şuan benim içimdeki enerjiyi anlamıyor ama bana ikinci bir şans verildi. Hastalığımı yenip, hayatta kalacağıma çok inandım. Ve bu inancım beni hayata sıkı sıkıya bağladı. Şu an kendi ayaklarımın üzerinde duran, güçlü bir kadınım” şeklinde konuştu.