YÖK'ü yaratan adam olarak tanınan Prof. Dr. Doğramacı, "Yeni bir üniversite yasasında süresiz rektörlük olmalıdır" dedi
Abone olProfesör Dr. İhsan Doğramacı. Kamuoyu onu hep 12 Eylül sonrası "12 Eylül ürünü" veya "askerin dayatmasıyla çıkarılan yasa" deyimlerinin kullanıldığı "YÖK'ü yaratan adam" olarak tanıdı. Üniversitelerin ve kamuoyunun gündemini 22 yıldır ağır eleştirilerle meşgul eden YÖK'ü bu kez Prof. Dr. Doğramacı anlattı: Askerin teklifini kabul etmenize ne etken oldu? üniversiteye giren her 100 öğrenciden ancak 17'sinin mezun olduğu, üniversiteye kayıt olan öğrencilerden yüzde 10'unun ilk sınıfta, yüzde 33'ünün de üst sınıflarda okulu terk ettiği, üniversitelerde öğretim üyesi dağıtımında büyük dengesizliklerin bulunduğu yönünde haberler çıkıyordu. Bunun üzerine katkıda bulunacağıma inanarak görevi kabul ettim. YÖK'ün sorumlusu benim! Size bu işi doğrudan doğruya kim teklif etti? Adını bilemediğim üst düzey bir yetkili aradı. Milli Güvenlik Konseyi'nin beni görevlendirmek istediğini söyledi. Daha sonraki temaslarım Necdet Üruğ Paşa ile oldu. Avrupa'daki yönetim sistemi hakkında bilgim olmakla birlikte, bu ülkelerin eğitimde isim yapmış liderlerini Ankara'ya davet ettim. Birçoğu geldi, bu çalışmamda bana yardım edenlerin başında Prof. Kemal Karhan gelir. Ona müteşekkirim. Üniversitelerden görüş almadınız mı? 1981 Ağustosu'nda bir komutanın daveti üzerine Türkiye'de görev başında bulunan rektörler ve akademi başkanlarının her birinden görüş banda alınmış ve deşifre edilmişti. Bana iletilen bu görüşlerden de yararlandım. Sonunda hazırladığımız taslağı bir cumartesi günü Meclis'in bir salonunda sivil giyinmiş bulunan Milli Güvenlik Konseyi üyelerine sundum. Asker sizin taslağınızda bulunan her şeyi kabul etti mi? İki konu dışında önerim aynen kabul edildi. Bunlardan biri çok önemli bulduğum rektör ataması ile ilgiliydi. Ben İngiltere ve Amerika'daki atama sistemine benzer bir sistemin getirilmesini yararlı buldum. Yani rektörlerin üniversite dışından yönetimde tecrübeli kişiler tarafından atanmasının yararlı olduğuna inandım. Ve bunu konseye önerdim, ancak konsey buna karşı çıkınca bir orta yol bulundu. Buna göre önerdiğimiz rektör adaylarının ikisi üniversite dışından olmasına rağmen Cumhurbaşkanlığı makamı daima üniversite içinden önerileri kabul etti. Bir süre sonra da bu hüküm değiştirildi. Öğrenci oyununa karşıydı Kabul edilmeyen ikinci konu neydi? Üniversite kurullarında oy sahibi olarak öğrencilerin yer almasıydı. 1967'de çıkarılan Hacettepe Üniversitesi'nin özgün kanununda ve yönetmelikte öğrenciler her düzeyde yönetime katılıyorlar ve başarılı oluyorlardı. Konsey bunu da uygun görmedi. Bunun dışında YÖK Kanunu'nun bütün hükümleri benim önerdiğim doğrultuda yasalaştı. Ve sorumlusu da benim. Üniversitelerin özerkliği hakkında ne düşünüyorsunuz? 2547 sayılı kanunun uygulanmasında öğretim üyelerinin siyasi görüşleri ne olursa olsun onların eğitim ve araştırma özgürlüğüne hiç dokunulmamıştır. 2547 sayılı kanunda bilim özgürlüğünü kısıtlayıcı bir hüküm yoktur. Öyle bir tasarruf varsa, yöneticilerin tasarruflarıdır ve yasaya aykırıdır. Üniversitelerin kendi kendilerini denetleme sistemine ben hiç rastlamadım. 1402'nin iptalini istedim Ya üniversiteden atılanlar? 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu'na göre birçok bürokrat görevlerinden alındı ve bunların arasında bazı öğretim üyelerinin de adı vardı. Bu tasarruf YÖK bilgisi dışında olup YÖK aracılığı ile değil, sıkıyönetim kararı üniversitelere doğrudan bildirilerek gerçekleşti. Kanımca, gerekçe ne olursa olsun çok olumsuz bir tasarruftu. Bunun üzerine iptali için girişimde bulundum. Danıştay'a gitmek için Başbakanlığa başvuruda bulundum. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda bir vesile ile bu girişimimizi dile getirdim. Bunu komisyon zabıtlarında bulmak mümkündür. Ancak bir sonuç alamadım. YÖK üyeleri yönetmelikte yer aldığı halde alınan kararların tutanaklara geçmediğini öne sürüyor. Kanunla kurulan bir kurulun yönetmeliğine aykırı hareket etmesi ne anlama gelmektedir? Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı'nda göreve başladığım günden itibaren sonuna kadar toplantılarda tutanaklar tutuluyordu. Ve bu görevi raportör olarak Prof. Gürol Ataman üstlenmişti. Vefatından sonra görev Prof. Zeynep Korkmaz'a verildi. Prof. Korkmaz hayattadır. Kendisi tutanakların bir suretini zapta geçirmek üzere Genel Sekreterliğe teslim eder. Ve çok titiz olduğu için de bir suretini kendisinin özel arşivinde muhafaza ediyordu. Yeni bir üniversite yasasında ne olmalı? Süresiz rektörlük olmalıdır. Rektörlük boşalınca YÖK tarafından ilan edilmeli, yönetimde, eğitimde tecrübeli biri (bu kişinin profesör olması gerekmiyor) atanmalı. Üniversitenin özgürlüğünü kısıtlayıcı eğilimde bulunanların bir üst kurul tarafından görevine son verilmelidir. Kurullarda öğrencilere de oy hakkı verilmelidir. Aslında üniversitelerin sahibi öğretim üyeleri değildir. Onlar belirli bir ücret karşılığı görev almış saygın kişilerdir, memurlardır. Üniversitenin sahibi onlar olmadığı için dekan ve rektör seçiminde onların oyuna başvurulmamalıdır. Üniversitenin sahibi öğrenciler, onların aileleri ve toplumdur. Bilkent'te gizli zirve Başbakan Erdoğan, Çelik, Mumcu ve Gönül'ün kendisini evinde ziyaret ettiğini belirten Doğramacı, anlattıklarının taslağa yansımadığını söyledi AKP üniversite konusunu sizinle görüştü mü? Başbakan Erdoğan, bir önceki Milli Eğitim Bakanı Erkan Mumcu, şimdiki bakan Hüseyin Çelik, Vecdi Gönül ve danışmanlık görevinde bulunan bazı öğretim üyeleri benim evde toplandık. Ben de bu vesileyle dünyadaki eğitim sistemleri hakkında ekrandan bilgiler sunup 1981'den önce ve sonraki Türk üniversitelerinin eğitim - öğretim ve araştırmalarıyla ilgili açıklamalarda bulundum. Bu sunuşlarıma karşı ne Mumcu, ne de Çelik herhangi bir yorumda bulundular. Ancak Başbakan Erdoğan, "Çok değişik görüşler aldık" diye yorumda bulundu. Bu taslak çıkmaz Ve ortaya bir taslak çıktı, sizden yararlanmışlar mı? Zannetmiyorum. Esasta herhangi bir değişiklik olmadı. Yani bizim önerdiğimiz doğrultuda bir değişiklik tespit etmedim. Ancak bunlar birer taslaktır, sonunun ne olacağını bilmiyoruz. Fakat bu taslak bu haliyle çıkmaz. Bu taslakla imam hatiplerin önü açılıyor mu? İmam hatip lisesi mezunlarının yükseköğretimin başka dallarına girmelerini zorlaştırmak yerine imam hatip liselerine ihtiyaca göre çok daha az öğrenci alınması ve bunların İlahiyat Fakültesi'ne girmeleri için burslar ve diğer maddi avantajlar sağlanması düşünülebilir. Aksi halde meslek lisesi öğrencilerinin tümünü cezalandırmak herhalde tartışılacak bir konudur. Türbanın da önünü sizin açtığınız öne sürülüyor? Türbanla başörtüsünü karıştırıyorlar. Benim söylediğim modern, sadece saçı içine alan bir örtme biçimiydi.