3 gündür sokak çatışmalarının sürdüğü Diyarbakır'da yaşananları gazeteci Nazım Alpman yılların deneyimiyle kaleme aldı
Abone olİNTERNETHABER (ÖZEL)- Yüksek Seçim Kurulu'nun tartışmalı 'veto' kararının ardından tansiyonun yükseldiği Diyarbakır'da neler oluyor? Bu sorunun yanıtını bölgede sokakları adım adım gezen Nazım Alpman yılların deneyimiyle kaleme aldı.
25 yıldır bölgeyi yakından takip eden Alpman'ın satırları ne yazık ki geçmişin karanlığının izlerini taşıyor.
"Diyarbakır 1990'lara geri döndü" diyen Alpman'ın Güneydoğu'dan Türkiye'ye aktardığı o tablo...
Diyarbakır 1990'lara geri döndü
Diyarbakır Ateş Altında,
Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) pazartesi günü açıkladığı bağımsız milletvekili adaylarını veto etme kararı, bütün ülkeyi bir anda cehennem ateşine attı. Bu ateşin en yakıcı olduğu yer ise Diyarbakır...
Yaklaşık 25 yıldır bölgeye gelip, gelişmeleri yerinde izleyen bir gazeteci olarak en sona yazacağım izlenimimi buraya notluyorum:
-Diyarbakır sanki 1990'la geri dönmüş gibi!
Kentin cadde ve sokakları yüksek tansiyonlu göstericilerin "ara aktiviteleriyle" hareketleniyor, sonra bir süre sessizliğe bürünüyor... Ta ki, caddenin bir ucundan polis panzerleri görünene kadar...
Göstericilerin yaş ortalaması kesinlikle 15'in altında kalıyor. Öyle yaygın medyada sıklıkla altı çizildiği gibi ortada "kullanılan çocuklar" falan yok. Çocuklar doğrudan bu gelişmelerin ekseninde yer alıyorlar.
Diyarbakırlı çocuklar polis panzerleriyle kovalamaca oynamayı tamamen bir "oyun ruhu" içinde yapıyorlar. Mesela Bağlar ilçesindeki Lezgin Avcı Caddesi'ne açılan ara sokakların içinde toplanmış, kendi aralarında futbol, kovalamaca oynayan çocuklar caddeye yakın arkadaşlarının "geliyorlar" bağrışlarıyla birlikte ana caddeye doğru koşmaya başlıyorlar.
Caddenin bir başından polis panzerleri geliyor, onlar panzerlere doğru koşuyorlar. Ellerine aldıkları küçük taşları, panzerlere fırlatmadan geri dönmüyorlar.
Taşlar küçük... Çünkü taşları tutan avuçlar da öyle. Çok küçük! Bazıları ise ancak çakıl taşını kavrayabiliyorlar.
Bu çocukları bu kadar cesaretlendiren şey ancak genetik yapıları olabilir. Onların ağabeyleri, hatta babaları da bu koşullarda büyüdüler. Çocuk bahçelerinde oynamak yerine güvenlik kuvvetleriyle köşe kapmaca oynayarak büyüdüler. Dile kolay Diyarbakır'da hayat 1978'de ilan edilen sıkıyönetimden hiç çıkmadan yaşandı.
Dünyanın belli başlı bölgelerinde Diyarbakırlı çocuklardan var. Mesela Filistin'de... Ki, Başbakan Tayyip Erdoğan Filistinli taş atan çocukları çok seviyor! Onlarla ilgili olarak uluslararası platformlarda son derece sert ifadeler kullanarak hak savunuculuğu yapıyor:
Müslüman küçük çocukları öldürüyorsunuz!
Erdoğan'ın hatırlamaktan kaçındığı küçük bir ayrıntı var: Diyarbakırlı çocuklar da küçük ve Müslüman!
Ancak "kendine Müslüman" olanların anlayacağı bir gerçek değil, Diyarbakır caddelerinde ve sokaklarında büyüyen çocuklar...
Diyarbakır BDP İl Merkezi önü dün savaş alanı gibiydi. Bugün nasıl olacak bilinmiyor. Partinin seçim otobüsü polisler tarafından hurdaya çevrilmişti. Polis göstericilerle ilgilenir değil mi? Ama Diyarbakır'da öyle değil. Park halindeki bir metal yığını da pek ala polis şiddetinden nasibini alabiliyor. Oysa otobüs slogan atmıyor, taş atmıyor, bildiri dağıtmıyor, konuşma yapmıyor. Polis kontrolden çıkmış öfkeli bir gösterici gibi davranıp "hasımlarına" ait bir aracı darmadağın edebiliyor.
Normal olarak böylesi durumlarda polis çağırılır, "imdat koşun, bir grup saldırgan otomobilimi, otobüsümü parçalıyor" denilir.
Peki bunu polis yaparsa, kim çağırılacak?
Diyarbakırlı öfkeli bir yaşlı adamın buna uygun yanıtı vardı: Mavi Bereli Birleşmiş Milletler Barış Gücü mü gelip bizi koruyacak? Böyle giderse evet demekten başka çaremiz kalmayacak!
Diyarbakır'dan ilk izlenimler ne yazık ki böyle...
Güneydoğu'nun önemli merkezi aradan bunca yıl geçtikten sonra yeniden gelip 1990'la oturtulmuş!