Diyarbakır Sur'da çatışmanın ortasında kalan ve adeta cehennem hayatı yaşayan aileler yaşadıkları kabus dolu günleri anlattı.
Abone olAkşam yazarı Kurtuluş Tayiz, Diyarbakırlı gazeteci Sidar Basut'un blog sayfasına taşığı Suriçi’nde yaşayan ailelerin anlattıklarını köşesine taşıdı. İşte Suriçi’nin PKK’ya isyanı:
E.D: Bizim doğup büyüdüğümüz yer Suriçi'dir, orada gözümüzü açtık. Ben yeni evlendim, evlendiğim gibi yine Surçi'nde kiraya gittik. İşte Yoğurt Pazarı'nda tam hendeklerin kazıldığı sokakta oturuyorduk. Benim halılarımda hâlâ kurşun izi var. Her gün kapımızı çalıp "Hepiniz dışarı çıkın tencere tava çalın" diyorlardı. Kimseye rahatlık vermiyorlardı. Çıkmayanları zorla dışarı çıkarıyorlardı. ‘Ya ölürsek’ diyorduk, umursamıyorlardı; her sabah kapımızı çalıp bizi ölüme götürüyorlardı.
M.E: Sabah kalktık ki kapımızın önü kazılmış. Birkaç tane çocuk baktık kazı yapıyorlar, bir kapı komşum geldi bağırdı biraz, “ayıptır hastalarımız var” dedi. Onlardan biri de "Fazla konuşma, belediyenin malıdır sen
karışamazsın, müdahale edemezsin" dedi. Ondan sonra baktık derinlere kadar kazmışlar, daha da bir şey yapamadık. Öncesinde de hazırlık vardı, ama kimse müdahale edemiyordu. Velhasıl geldiler silahlarını ellerine alıp hendeklerin arkasına oturdular. Birçoğunu ben tanımıyordum. Ondan sonra evimin bütün duvarlarını deldiler. Biri caminin avlusuna bakıyordu, diğeri de komşumun evine gidiyordu. Silahlılardı, çok korkuyorduk onlardan.
A.Ç: Kurşunlu Camii'nin yanında oturuyorduk. Doğma büyüme oralıyım, 50 yıldan fazladır orda oturuyorum. Bir sabah erken kalktım baktım, bir branda asmışlar pencereme. Kapının önünü hangi ara kazdılar öyle, bir baktık ki hendekler hazır. Kurşunlu Camii'yle aramızda 10 metre var. Camiye girdim baktım, içeriyi doldurmuşlar. Bir şey söyleyemedik, yapmayın etmeyin dediğimizde de "biz sizin için buradayız" diyorlardı. Ondan sonra kaldı öyle. 9-10 yaşındaki çocuklara bile hendek kazıttırıyorlardı. Okul çantası öyle duvarın dibinde, onlar da giriyordu o hendeklere. Aileler de çaresizdi, bir şey diyemiyorlardı, dedikleri zaman zaten kızıyorlardı. Bizi bir canlı kalkan gibi kullanmak istediler.
M.Y: Devletin gözünde biz Suriyeliler kadar olamadık; HDP, BDP, belediyelerin gözünde de Êzdîler kadar olamadık. Ben bunu vali yardımcısına da söyledim, HDP genel başkanına da.
VEKİLLERİN HİÇBİRİ HENDEKLERİN BAŞINDA OTURMUYOR
R.Ç (Ev kadını): Bir sabah kalktık, camiinin önünün kazıldığını duyduk, ama çok dikkate almadık. Sonra küçük küçük çocuklar, mahallenin gençleri... Onları uyardılar mahalledekiler, ama birçoğu da destek verdi. Çoğunluk destek verince, azınlık bir şey yapamadı. Bizim milletvekillerimizin hiçbiri hendeklerin başında oturmuyor, hepsi lüks sitelerde oturuyor, çocuklarının konforu yerinde. Olan bizlere oldu.
POLİSLER DE GELDİ BİR ŞEY YAPMADAN GERİ DÖNDÜLER
E.K (Ev kadını): Ben de doğma büyüme Suriçi'ndenim. 10 çocuğum var. Evimizde kendi halimizde yaşıyorduk, geçiniyorduk. Hendekler ilk kazıldığında bizim evden uzaktı, sonra yavaş yavaş bizim eve doğru geldi. Engel olmaya çalıştılar ama kimse bir şey yapamadı. İnsanlar korktu da. Polisler de geldi, bir şey yapmadan geri döndüler.
Bize dediler ki sizin kapınızın önünü kazacağız, biz de onun üzerine çıktık. Bir arabaya eşyalarımı yükledim ama bütün eşyaları geri indirttiler, çıkartamazsınız dediler. Sonra tek tek çocukları gönderdim, ben de hastaneye gittim. Kalp krizi geçirdim. Üzüntüden kaldıramadım, çok zoruma gitti. Kızıma hazırladığım çeyiz vardı, hiçbirini alamadım. Beyim de şimdi hastanede, o da kalp rahatsızlığı geçirdi.
CANLI KALKAN YAPMAK İSTEDİLER
M.Y: Önce hendekleri kazdılar, çatışmalar başladı insanlar çıkmak isteyince de izin vermediler. Çünkü insanları kendilerine siper etmek istediler, bir nevi canlı kalkan yapmak istediler. Devlet bazı şeyleri yapmasın diye bizi kullanmak istediler. Mesela şimdi bakın Cizre'de insanların çıkmasına izin vermediler, bir sürü sivil insan öldü. Bizi de oradakiler gibi canlı kalkan yapmak istediler.