Dün camilerde okunan cuma hutbesi hakkında sosyal medyada başlatılan karalama kampanyalarına ilahiyatçılar tepki gösterdi.
Abone olDiyanet'in "Bağdat’ın sokaklarında, Şam’ın çıkmazlarında, Nil nehrinin kıyılarında kardeşin kardeşi öldürürken Allah-u ekber demesi ne hazindir." şeklindeki dünkü cuma hutbesi yankı uyandırdı.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ‘tekbir’ konulu hutbesine ilahiyatçılardan destek geldi.
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kelam Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şaban Ali Düzgün, hutbeye “İçinde yaşadığımız dönemde olup bitene, bahsi geçen hutbenin geç bile kalmış bir protesto metni olarak okunması gerektiğini düşünüyorum.” diye destek verdi. Akdeniz Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Yaman ise hutbenin son derece yerinde tespitler içerdiğini vurguladı.
Diyanet’in hutbesine destek veren İlahiyatçı Prof. Dr. Düzgün, “Hutbe, İslam coğrafyasında son dönemde şahit olduğumuz, Kur’an’ın ifadesiyle fitne/iç savaş ve katliamları sorgulamaktadır. Müslüman coğrafyada, Hz. Peygamberin diliyle ifade edersek; ‘Katilin neden öldürdüğünü, maktulün de neden öldürüldüğünü bilemediği’ bir süreç yaşanıyor. Bu şiddete hangi mezhep ya da meşrep sebep oluyorsa kınanmalıdır. Bu coğrafyada yaşayan herkes, ‘Allah sizi eskiden de şimdi de Müslüman olarak adlandırdı’ (Hac suresi, 78. ayet) ilahi beyanına kulak vermelidir.” diye konuştu.
"GEÇ KALINMIŞ PROTESTO METNİ OLARAK OKUNMALI"
Müslüman olarak adlandırılmakla yetinmeyip mikro-mezhepçilik üzerinden kimlik siyaseti yapan ve böylece barış yurdu olması gereken İslam dünyasını şiddetin, katliamların ve acıların yurduna dönüştürenlere karşı yükseltilen her sese kulak verilmesi ve her eylemin desteklenmesi gerektiğini aktaran Düzgün, şu ifadeleri kullandı: “Her insan kendi zamanında olup bitene gösterdiği tepkiyle test edilir. İçinde yaşadığımız dönemde olup bitene, bahsi geçen hutbenin geç bile kalmış bir protesto metni olarak okunması gerektiğini düşünüyorum.”
"SON DERECE YERİNDE TESPİTLER İÇERİYOR"
Akdeniz Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Yaman da “Son cuma hutbelerini fazlasıyla ağdalı, süslü ve din dili açısından fakir bulduğumu ifade etmek isterim. Doğrusu bu haftaki hutbeyi de dinlerken benzer düşüncelere sahip olmuş ve etrafımdaki insanların takipte zorlandıklarını gözlemlemiştim. Bununla birlikte içerik itibariyle eleştirilebilecek bir nokta bulamıyorum. Bu hutbe, Müslümanlar arasındaki kardeş kavgalarının arttığı, bu kavgalarda din-i mübin-i İslam'ın ve İslami değerlerin herkesçe gerekçe olarak kullanıldığı, kardeşin kardeşi hedef alırken tekbir getirdiği; bunun da tekbirin hem dindeki hem de ruhlardaki asıl anlamıyla hiç bağdaşmadığı temasını işliyordu. Bu mahiyetiyle son derece yerinde tespitler içeriyordu.” sözlerini dile getirdi.
HUTBE DİLİ GELİŞTİRİLMELİ
Yaman, edebiyat parçalama, uzun ve süslü cümleler kurma sevdasının bu mesajın yalın bir biçimde verilmesine engel olduğunu belirterek, “Hutbe ve vaazların dilinin geliştirilmesi ve güncellenmesi düşüncesini yerinde bulmakla birlikte bunu, işi edebiyatçılara havale ederek başaramayacağımızı bir kere daha belirtmek isterim.” şeklinde konuştu.
İŞTE DİYANET'İN DÜNKÜ TEKBİR HUTBESİNDEN BİR BÖLÜM:
NE BÜYÜK BİR HÜSRANDIR YA RAB!
"Ancak Müslüman muhayyilenin bugün tekbir sesini hayal edemeyeceği yerler de var. Bağdat’ın sokaklarında, Şam’ın çıkmazlarında, Nil nehrinin kıyılarında kardeşin kardeşi öldürürken Allah-u ekber demesi ne hazindir. Bebeklerin kulaklarına okunan tekbirin, artık onlar katledilirken duyulmaya başlanması ne büyük bir hüsrandır Ya Rab!
SUİSTİMAL VE TİCARETİN SLOGANI HALİNE GETİRİLDİ
Bir insanı öldürmenin bütün insanlığı öldürmek olduğunu öğütleyen bir dinin mensuplarının, bunu yaparken en yüce kelimeyi dillerine alabilmelerinden daha hazin ne olabilir. Tekbiri bir katlin, tekbiri siyasi bir emelin, tekbiri bir sûiistimalin, tekbiri bir ticaretin sloganı haline getiren Müslümanların “hayye’ale’l-felâh” çağrısına mazhar olmalarını ne kadar bekleyebiliriz? Allah’ın büyüklüğünü küçük emellerimize âlet ettiğimiz sürece, nasıl kurtuluş umabiliriz?
İSLAM'A KARŞI EN BÜYÜK CİNAYET
Allah’ın zulme razı olmayacağını bile bile, O’nun adını hayal edilemeyecek yerlerde tekbirlerle dillendirmek, İslam’a karşı işlenen ne büyük bir cinayettir. Belki İslam âlemini bugün örten perde, kendine mâneviyat kapılarını açacak tekbir anahtarını yitirmiş olmasıdır. Belki yeniden aydınlık ufuklara bakmalıyız ve Cibrîli-i Emîn’in o kanat gerişini, Kadir Gecesinde yere inişini düşünmeliyiz ve Allah’ın büyüklüğünü o yüceliğe yaraşır şekilde yeniden tekbir etmeliyiz. Ki böylece Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in ifadesiyle her bir tekbirimiz Allah’a olan sadâkatimizin bir sadakası olsun."