Dimitra ile Cenap Fehminin aşkı
"Vardar Rüzgârı”nda, Rum Dimitra Frangopulo ile Türk Cenap Fehmi’nin ilişkisi anlatılıyor.
Abone olÖdüllü bir yazar Selma Fındıklı. 1996 yılında “Loş Sokağın Kadınları”yla Haldun Taner Öykü Ödülü’ne, “Ankara İstasyonu” ile İş Bankası 1998 Edebiyat Büyük Ödülü’ne ve 2007 yılında “İmbatta Karanfıl Kokusu” kitabıyla Sait Faik Armağanı’na layık görülmüş. Bu ödülleri ona öyküleri kazandırmış olsa da, Fındıklı aynı zamanda iyi bir romancı. Şimdiye dek altı romanı okurla buluştu. “Vardar Rüzgârı” adını taşıyan son kitabı ise yine bir roman.
“”nda yazar, Rum Dimitra Frangopulo ile Türk Cenap Fehmi’nin ilişkisini anlatıyor. Onların yaşamına ayna tutarken de, bu aynaya Osmanlı’nın son dönemi, Çanakkale Savaşı ve Milli Mücadele yılları yansıyor. Zaten Fındıklı’nın eserlerinde tarih, her zaman bir yansıma, bir fon gibi. Yazarın kitaplarında tarihi olaylar kuru bir anlatımla verilmek yerine, insanların günlük yaşamını etkileyen yanlarıyla canlı bir şekilde sunuluyor. Kitap, yalnızca bir dönem romanı olmaktan çıkıyor ve temelde insan etkileşimlerini ele alarak daha evrensel bir anlatı haline geliyor.
Dimitra; Rum, Ermeni, Yahudi ve Türklerin hep birlikte yaşadığı, Beyoğlu’nun Grande Rue de Pera adıyla anıldığı dönemin sakinlerinden biri. Başına birçok talihsizlik geldikten sonra Cenap ile karşılaşıyor ve aralarında, farklı din ve kültüre sıkı sıkıya bağlı iki insanın, bir arada yaşamayı başardıkları bir ilişki kuruluyor. Hikâyenin zenginliği de buradan geliyor. Yazar, kendi dilinde konuşturuyor Dimitra’yı. Aynı zamanda Grande Rue de Pera’da yaşayan diğer azınlıkların sesini de romanına taşıyor. Yeniden, “yavrimu, mama, kolyaka, vre, papo” kelimeleriyle çınlıyor Beyoğlu. Ortaya çok sesli, çok kültürlü bir dünya çıkıyor. Okurlara da, günümüzde bu sesi kaybetmiş olmanın hüznü, onların arkalarında bıraktıkları boşluk duygusu kalıyor…
Romanın ilk bölümünde yazar Dimitra’nın geçmişini anlatırken, diğer yandan da bir kadının sevdiği erkek tarafından terk edilme korkusunu gözler önüne seriyor. Ardından Cenap’ın Çanakkale Savaşı’nda yaşadıklarına odaklanıyor yazar. İlk bölüm, Dimitra’nın psikolojisini yansıtmaktaki ustalığıyla oldukça ilgi çekici. Ama eserin asıl ilgi çeken yerinin, romana da adını veren “Vardar Rüzgârı” isimli son bölüm olduğunu düşünüyorum. Çünkü burada Fındıklı, Cenap’ın savaştan döndükten sonraki ruh hali üzerinde duruyor. Cenap artık Dimitra’ya ve oğluna eskisi gibi yumuşakbaşlı davranmıyor. Aksine oldukça asabi; hiçbir şeye karşı hoşgörü göstermiyor, her küçük olayı bir kavgaya dönüştürüyor. Bunun bir nedeni, savaştan bacaklarını kullanamaz halde dönmesinin ve artık kendini “işe yaramaz” olarak görmenin verdiği acı.
Diğer sebep, savaş yıllarının getirdiği yokluk. Ama asıl öfke kaynağı, Çanakkale Savaşı’nda onca kayıp verilmesine ve zafer kazanılmasına karşın, Osmanlı’nın İngilizler, Fransızlar ve Yunanlılar tarafından işgal edilmiş olması. Bu yüzden hem kendisinin hem de ülkesinin çaresizliğini hazmedemiyor Cenap. Hazmedemedikçe de ailesiyle birlikte, öncesinde hoşgörüyle bir arada yaşadığı azınlıklara karşı da kin gütmeye başlıyor, içine kapanıyor, milliyetçileşiyor.
Romanda Fındıklı, Cenap’ın duygularını kısaca, satır aralarında aktarıyor. Ancak bu kısa anlatım bile, romanın aynı dönemi işleyen çok sayıdaki romandan ayrışmasını sağlıyor. Çünkü bizim edebiyatımızda, gerek Çanakkale gerekse Kurtuluş Savaşı sıkça konu edilmesine karşın, savaş, kazanılan zaferler ve yenilgilerle kendine yer bulur. Olaylar üzerinde durulur daha çok. Bu tür eserlerde, savaşların nasıl zorluk ve fedakârlıklarla kazanıldığına tanıklık etsin diye, okur savaş meydanlarına götürülür.
Kahramanlık hikâyelerinin altı çizilir. Şehitler en büyük mertebeye yükselir, gaziler büyük bir şerefle, onurla dönerler memleketlerine. Sonra her şey biter sanki, “vatan sağ olur”. Savaş meydanlarındaki ya da savaştan sağ olarak dönen insanların psikolojilerinin konu edildiği yapıtlar ise nadirdir. İnsanların duyguları, olayların arasında kaybolur. Dünya edebiyatında gördüğümüz örnekleri gibi, başından birçok savaş geçmiş ülkemizin edebiyatında, bu konunun daha geniş ve derinliğine işlenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Böylelikle, savaşın insanların yaşamı üzerinde yarattığı tahribatla yüzleşebiliriz. Yıkımı ya da zaferi, insan faktörünü unutmadan, tüm yanlarıyla anlatan bir savaş edebiyatına sahip olabilmemizin yolu bunun tek tük örneklerinin çoğalmasından geçiyor. Fındıklı’nın “Vardar Rüzgârı” isimli eserinin buna önemli bir katkı olduğu görülüyor.