BIST 9.646
DOLAR 35,22
EURO 36,75
ALTIN 2.966,26

Devletin kurumu milletin kurumu böyle olur!..

Şeyh Edebali’nin Osmangazi’ye söylediği “Ey oğul! İnsanı yaşat ki devlet yaşasın”sözünün üzerine söz yoktur…İşte Kamu Denetçiliği kurumu bugün Ombudsman Av.Şeref Malkoç ile devletin kurumunu milletin kurumuna dönüştürerek bunu başarıyor.

Sevgili okurlar…
Bir toplumun geleceğe umutla bakabilmesi için, siyasetten bürokrasiye, sivil toplum örgütlerinden devlet kurum ve kuruluşlarına kadar insanlara hizmet için koltuklarda oturanların liyakat sahibi olması, olmazsa olmazlar arasında yer almalıdır…
Şeyh Edebali’nin Osmangazi’ye söylediği “Ey oğul! İnsanı yaşat ki devlet yaşasın”sözünün üzerine söz yoktur…
Bunun için de liyakatli eller gerek..
Atalarımız boşuna dememiştir“İşbilenin kılıç kuşananındır” diye…
Ama Türkiye’nin sorunu hep bu olmuştur...
Ünlü yazar Alev Alatlı der ki;
“250 yıldır çözemediğimiz ağır bir liyakat sorunumuz var bizim. Başkanlık sistemi ile çözebilirsek rahmetli Özal'ın kehaneti doğrulanır, 21. yüzyıl gerçekten de Türklerin yüzyılı olur inşallah.
Liyakat sorunu çözüldüğünde Türkiye şahlanır. Bir kere, eğitimden adli sisteme, imardan enerjiye, tarımdan basına hemen her alanda gözlemlediğimiz o müthişsavurganlığın sonu gelir.
Zaman yönetimi mümkün olur. Bir günlük işi bir aya yayıp sürüncemede bırakmaz, ödenekleri çarçur etmez, bütçeleri delmeyiz. Caddeler, en ufak bir serpintide göle dönmez. Dünyayı doğru okur, doğru yorumlar, kim dost, kim düşman doğru kestirirsek olası FETÖ'lere hazırlıksız yakalanmayız. 
Hepsinden önemlisi, liyakat noksanının suçunu birbirimize atmayız. Hasılı, liyakat meselesini çözer, emaneti ehline bırakmayı ilke edinirsek, etnik veya sınıfsal veya ideolojik kutuplaşma kaygıları yok olur, Türkiye 21 yüzyılda uçar!”
 
Herkesin anlayabileceği dilden muhteşem bir liyakat yorumu özetidir bu…
*
Bunları neden yazıyorum!
Devletini ve milletini çok iyi tanıyan, “HAK”nedir sorusunun cevabını kalbi ile veren, insanlara devletin şefkatli elini gösteren, kendisine emanet edilen bir kurumda“KOLTUKTAN GÜÇ ALAN DEĞİL KOLTUĞA GÜÇ VEREN” sözünün hakkını sonuna kadar veren, bu ülkenin yetiştirdiği bir değeri anlatmak için yazıyorum…
Kim bu insan?
Kamu Başdenetçisi (Ombudsman) Av. Şeref Malkoç…
Kamu Denetçiliği Kurumu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın verdiği güç ve Malkoç’un liderliğinde tek kelime ile tarih yazıyor.
KDK, Malkoç ile birlikte adeta Mevlana’nın  “NE OLURSAN OL YİNE GEL” sözünü insanlara yaşatırken, 7’den 70’e “Kimsesizlerin kimsesi”olmayı başardı...
Hakkının yendiği düşünen insanların sığınacağı bir liman olduğunu gösterdi…
Artık insanların hak ve hukuklarını korumak için rahatlıkla  kapısını çalacağı bir kurum var...
Daha önce bu kurum yok muydu?
Vardı?
2012 yılında kuruldu…
Ama varlığını son iki senedir hissettiriyor…
Neden?
Üstlendiği sorumluluğun hakkını veren, devletin içinden gelen liyakat sahibi çok iyi bir hukukçu ve devlet adamı gerçeği ile tanıştı Kamu Denetçiliği Kurumu…

Fark işte bu…
Koltuktan güç alan değil koltuğa güç veren olmak işte bu...
Halkının avukatlığını yaparken aldığı kararları artık uygulatmakla mükellef olarak kendini gören bir KDK yapısı oluşturdu Malkoç…
Öğrencisi, işçisi, memuru, polisi, askeri, engellisi açıkçası bu ülkede herkesin dertleri ile dertlenen ve çözüm üreten bir kurumu insanlar Malkoç ile keşfetti.

Sadece yurt içinde değil;
Yurt dışındaki gurbetçilerimizin yaşadıkları ülkelerde uğradıkları haksızlıklar karşısında başvurabilecekleri bir kurum gerçeğini ortaya koydu…
O nedenle Kamu Denetçiliği Kurumu’nu Ombudsman Şeref Malkoç’tan önce ve sonra diye ikiye ayırmak gerek…
KDK artık ağırlığını koyuyor varlığını hissettiriyor…
Sözü dinleniyor…
Sadece karar almıyor aldığı kararı uygulatıyor…
KDK, Malkoç ile çok şey değişti. Varlığını  insanlar doğru dürüst bilmezken son iki yılda bilinirlik oranı yüzde 70’leri aştı…

Çok iyi bir hukuk adamı olması özelliği ile de Malkoç, KDK’yı Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bireysel başvuralar benzeri bir yapıya kavuştu…
2019’nun ilk üç ayında başvuru sayısı yüzde 82 arttı. Geçen yıl ilk üç ayda başvuru sayısı üç bin iken, bugün yedi bini aştı.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin halk ile buluşmasında en önemli hizmet ayağı KDK olmaya başladı..
3 ayda 7’ binin üzerinde insanın dertlerine çare aradığı bir hizmet kapısı olmak kolay mı?
KDK Kamunun gülen yüzü olmayı başarırken insanların  gözü kulağı dili olmak hayaldi gerçek artık…
Yapılan başvurular karşısında KDK’nın aldığı kararlara kurumların uyma oranı 2019’da yüzde 89’a yükseldi
Müthiş bir rakam…

Çünkü hakkın teslimi için aldığı kararın uygulanması noktasında peşini bırakmayan bir Kamu Denetçiliği Kurumu var artık.
Hangi meslekten olursa olsun insanların uğradıkları haksızlıklar karşısında sığınacakları bir liman ve kimsesizlerin kimsesi olmayı başaran, devletin şefkatli yüzünü gösteren bir KDK var…

Öyle ki insanların sorunlarını dinlerken duygulanan ama onların hakkını hukukunu korudukları, dertlerine derman oldukları için yüzleri gülen bir KDK kadrosu var...
Bu durumu onların ağzından duymanızı isterdim…
Ben yaşadım…

Şeref Malkoç ile tam bir takım ruhu var. Bütün çalışan kadroları ile kalpler aynı hedef doğrultusunda atan, saygınlığı mükemmel bir devlet kurumu gerçeği karşımızda…
Liyakat sahibi olmak işte böyle bir şey…

Devletin tüm noktalarını çok iyi bilen, ülke siyasetine uzun yıllar hizmet veren, merhum Başbakan Necmettin Erbakan’ın uzun yıllar öğrencisi olarak yanında duruş gösteren, milletvekilliği yapan, devletin bütün noktalarında bilinilirliği ve saygınlığı olan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hem hukukçu hem de siyasetçi olarak fikirlerine büyük önem verdiği ve güven duyduğu bir devlet adamından bahsediyoruz…
KDK, Başdenetçi Şeref Malkoç ile “devletin kurumu” değil  “milletin kurumu” olmayı başarmıştır…
Darısı tüm kurumların başına…
Ombudsman Şeref Malkoç ile ekibini kutlamak ve tüm  çalışma arkadaşlarını alkışlamak gerekir… 
 
***
 
Peki Kamu Denetçiliği Kurumu neler yapıyor?
Ombudsman Şeref Malkoç’u ziyaretimizde konuştuk.
Konuşurken gördük ki, Malkoç ile birlikte KDK’da bir büyük başarı hikayesi yazılıyor…
2018 yılının özeti ne oldu?
Malkoç anlattı…
 
2018’DE 100 BİN BAŞVURU 

“KDK kamunun sert yüzü değil, sempatik yüzünün gösterilmeye çalışıldığı bir kurumdur. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile bu kurumun denetim özelliği daha da arttı. 2018 yılı içerisinde 17 bin 585 başvuru alındı bunun 17 bin 507 tanesine kurum açısından karar verildi. Diğer iletişim yöntemlerini de kullanarak başvuranların sayısı 97 bin 538 kişiyi geçti. Böylece hem dilekçe hem de diğer iletişim yöntemlerini kullanarak başvuranların sayısı 100 bini aştı. Kamuya ilişkin her türlü şikayet alınırken, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile bu kurumun denetim özelliği daha da arttı.”


Evet sevgili okurlar…
2018 yılında başvuru sayısı 17 bin 585.
Bütün iletişim yolları kullanılarak yapılan başvuru 100 bini aşmış…
Müthiş rakamlar
 
TBMM’NİN MEMNUNİYETİ
BİZİ MUTLU ETTİ

"2018 yılında 2 bin 498 dostane karar verilirken, 677 tane tavsiye kararı alındı. TBMM ile münasebetlerimiz 2018 yılında oldukça iyiydi. Raporlarımızın görüşülmesi esnasında ya da bütçemizin görüşülmesi sırasında, TBMM'de grubu bulunan bütün siyasi partiler kurumla ilgili olumlu görüşlerini söylediler. Hepsinin ortak kanaati KDK'nın daha çok çalışması oldu bu bizi mutlu etti."
 
Kamu Denetçiliği Kurumu’nun aldığı kararlara kurumlar uyuyor mu?
Alınan kararlara uyma oranının bugün yüzde 89 gibi yüksek orana çıktığını öğreniyoruz…
Mükemmel bir oran…
Açıkçası KDK ağırlığını koymuş durumda…
Çünkü koltuğa güç veren bir  Ombudsman var işin başında..
Devleti…
Devletin bütün kurumlarını…
Siyaset dünyasını…
Bakanlıkları adı gibi tanıyan bir devlet adamı Şeref Malkoç
 
ALINAN KARARLARA UYULUYOR
OLMASINDAN KDK MEMNUN
Alınan kararlarla uyulması ile  ilgili olarak Malkoç ne diyor;
“Kurumların, alınan kararlara uyuyor olması bizleri son derece memnun ediyor. Bizim verdiğimiz kararlar bir kişiyi değil yüz binleri etkileyebiliyor.
 
Malkoç, ÖSYM’den bir örnek ile anlatmaya devam ediyor
“ÖSYM konusunda saat 09.45 kuralını koydular ve bir sürü mağduriyet yaşandı. 2 buçuk milyon üzerinden öğrenci para yatırmış ve 100 binin üzerinde öğrenci sınava girememişti. Bu konuyu ÖSYM ile konuştuk, en azından saatin 10.00 gibi olmasını, gerekirse sınavın 10.15'te başlatılması kararında bulunduk. Dönemin ÖSYM başkanı, bu karara uymayacağını söyledi. Sonra yeni gelen başkan bu karara uyacağını açıklayınca, milyonlarca öğrenciyi rahatlattık.”
 
Tek kelime ile mükemmel…
Artık öğrencilerin de sahibi var!
Fark yaratmak işte bu…
Malkoç örnekler vermeye devam ediyor…
Dinleyelim...
 
SGK İLE YAŞANAN
MAĞDURİYETLER

1997 yılında emekli olmuş 20 yılın üzerinde emekli maaşı almış bir vatandaş ile SGK arasında yaşanan sorunu anlatan Malkoç şunları söyledi.
 
"Mustafa Demirci diye bir vatandaşımız, SGK'dan 20 yılın üzerinde emekli maaşı almış. Yazın da doktora ardından muayene olmaya ve sonra ilacını almak için eczaneye gitmiş ancak eczacı de kendisine ilaç veremeyeceklerini söylemiş. Peki neden diye sorulduğunda, SGK ile irtibatının kesildiği cevabını almış. Vatandaşımız sonrasında gidiyor SGK'nın ilgili birimine soruyor, 1973'ten SGK'ya 180 gün prim borcu çıkıyor. Diyor ki; 'Ödeyim' ama 10 gün sonra evine bir zarf geliyor. Zarfta 'Senin yanlışlıkla 1997 yılında emekli ettik 20 yıldır fuzuli yere maaş alıyorsun, bu paraları geri ver' deniyor ve adamın dünyası yıkılıyor.
Olay bize intikal ediyor. Sonra basına yansıyor, bir mühlet sonra da ilgili bakan arkadaşım beni aradı 'Basına yansımasına gerek yok, bunu hallederiz' dedi. Sonra bu konu dostane çözüm yolu ile çözüldü. Bu sorun sebebi elektronik ortama geçilmeden önce emekli edilenlerin bilgilerinin yanlış hesaplanmasından kaynaklı. Bu sorunu yaşayabilecek tahmini 500 binin üzerinde vatandaş var"
 
GURBETÇİLERİMİZ
İÇİN DE VARIZ

Malkoç ile birlikte KDK dünyaya açıldı…
Dünya demek hele hele batı dünyası demek gurbetçilerimiz demek…
Onların da yaşadıkları ülkelerde uğradıkları ve çaresiz kaldıkları sorunlar var hiç kuşkusuz…
KDK gurbetçilerimizin de sesi oldu…
Gidip o ülkede o vatandaşımızın sorunu ile ilgileniyor…
Hayal değil gerçek…
KDK ile gurur duymamak mümkün mü?
Bakın Malkoç neler anlatıyor…
 
"Avrupa'da yaşayan ayrımcılığa ve ırkçılığa uğrayan vatandaşlarımız bize de haber vererek o ülkenin Ombudsmanına başvursun, Ombudsman nezdinde biz de bu başvuruyu takip edelim. Avrupa’da yaşayan altı milyon Türk vatandaşını hak arama yolları konusunda bilinçlendirmek için farkındalık oluşturma projeleri gerçekleştirdik. Bu projeler dâhilinde birçok ülkeye ziyaretler gerçekleştirdik. Şu ana kadar Avusturya, Belçika, Almanya'ya ve son olarak İsveç'e geldik. Bu ülkelerde Ombudsmanlar ve insan hakları kuruluşlarının temsilcileri ile görüştük. Ayrıca bu ülkelerde yer alan vatandaşlarımızın kurduğu sivil toplum kuruluşlarının başkanları ve temsilcileri ile bir araya geliyoruz. Avrupa'da yaşayan, ayrımcılığa ve ırkçılığa maruz kalan, camisine saldırılan, başörtüsü veya Müslüman kimliği ile ilgili haksızlığa uğrayan insanlarımız önce insan hakları mahkemesine gitsinler. Sonra o ülkenin Ombudsmanına gitsinler. Avrupa ülkelerinde Ombudsmana bu konularda başvuru yapanlar mutlaka bize de başvurunun bir örneğini göndersin, biz de o ülkenin Ombudsman nezdinde bunu takip edelim."
 
OMBUDSMANLIK
TARİHİNDE ECDADIMIZIN
İZLERİ VAR

Peki bu Ombudsmanlığın tarihi nereden geliyor…
Nereden çıktı?
İşte burada da yine biz varız…
Osmanlı var…
Türk var…
Anlatıyor Şeref Malkoç…
Gururla okuyun…
 “Ombudsmanlığın tarihine bakıldığında ecdadın izlerine rastlıyoruz. İsveç Kralı 12. Şarl, 1709 yılında Ruslara yenildiğinde Osmanlı'ya sığındı ve beş yıl burada yaşadı. Bu süre zarfında Osmanlı'da halk ve devlet ilişkisini inceledi ve gördükleri çok hoşuna gitti. 17 milyon kilometrekarelik Osmanlı coğrafyasında Belgrad'dan, Mekke'den, Kahire'den, Trabzon'dan, Van'dan idarecilerle ilgili şikâyet geldiğini ve Padişahın bunları inceleyip çözüm bulduğunu tespit etti. Bu sistemden esinlenerek bir emirname yazıp İsveç'e gönderdi. Emirnameyi uygulasın diye görevlendirilen kişiye de 'Ombudsman' dendi. Bizim medeniyetimizin ürünü olan bu müessese İsveç'e bu şekilde intikal etti ve burada kurumsallaşıp AB müktesebatı ile bize döndü. 300 yıl önce yitirdiğimiz Ombudsmanlık kurumunu yeniden bulmuş gibi olduk. İslam ve Türk kültüründen kaynaklanan bir müessesenin dünyada bu kadar yaygınlaşması bize gurur veriyor."
 
KİM MANİFESTO
DİYORSA İŞBİRLİKÇİDİR
 
Sohbetimizde konu Yeni Zelanda’da camiye yapılan hain saldırı ve 50 Müslüman’ın şehit edilmesine geldi.
Malkoç’un gözleri doldu…
Peki neler söyledi?
 
 “Yeni Zelanda'da, cuma namazı saatinde bir katil, cani, terörist, namaz kılan insanları şehit etti. Yüreğimiz burkuldu, yüreğimiz dağlandı. Olaya bakıyorsunuz, öyle sunuyorlar ki bir cani çıkmış, bilgisayar oyunlarından etkilenmiş, Müslümanları katletmiş... Bir de diyorlar ki 74 sayfalık manifesto yayınladı. Yerin dibine girsin o manifesto. Manifesto değil, katillerin beyannamesi o. Kim ona manifesto diyorsa o katilin işbirlikçisidir. Maalesef ülkemizde de bazı gafiller, televizyon programcıları ya da haber yapıcıları bunu söylüyor. Basit bir terör saldırısı değil ki..."
 
Malkoç  devam  ediyor..

ATALARINIZIN GÜCÜ
YETMEDİ SİZİN DE YETMEZ

"Manifesto dedikleri o katliam beyannamesinde, İstanbul'un Hristiyanlar tarafından tekrar alınacağını, bütün minarelerin yıkılacağını, başta Ayasofya'nın minarelerinin yıkılacağını yazmış. Senin atalarının gücü yetmedi, Haçlıların gücü yetmedi, Çanakkale'ye gelenlerin gücü yetmedi. Hadi gel de yık bakalım, görelim seni. Bu milletin asil evlatları var, asil evlatları. Kolay mı bu iş? Bu katillerin arkasında örgütler var. Öyle bir kişi çıkacak, silahın üzerine bizim de bilmediğimiz beyannameler yazacak, Cumhurbaşkanımızı katliam için hedefe koyacak, öyle kendiliğinden olacak iş değil bu."
 
*
 
Şeref Malkoç bunları söylüyor…
Bütün bu yazılanların ve söylemlerin özeti şudur…
Liyakat…
Liyakat…
Liyakat…
KDK 2013 yılından bu yana vardı…
Ama son iki yıldır bu ülkede kimsesizlerin  kimsesi olmuşsa bu ülkenin vatandaşı ” İyi ki KDK varmış. Allah razı olsun”diye dua ediyorsa ayağa kalkıp o KDK’ yı halk ile buluşturan Şeref Malkoç’u yürekten kutlamak gerek..