BIST 9.662
DOLAR 34,58
EURO 36,32
ALTIN 2.983,35

Devlete “ah” ettirmek…

Korkarım ki o “ahlar” devletin hassas olan terazisini eğdirmiş olsun…

Geçtiğimiz hafta beni derinden sarsan, iç dünyamı burkan acı bir kayıp yaşadık. Hadis alimi Muhammed Emin Saraç Hocaefendiyi son yolculuğuna uğurladık. Muhammed Emin Hocaefendi ile birlikte ülkemizin manevi direklerinden birisi daha eksildi.

Dua kapılarından birisi daha eksildi. Muhterem Emin Saraç’ı ebedi istirahatgahına uğurlarken hiç de olmaması gereken manzaralar da yaşadık maalesef.

Muhammed Emin Saraç, son devrin din adamlarından. Ülkemizin manevi dinamiklerindendi.

Mehmet Akif Ersoy, Osmanlı’nın son şeyhülislamı Mustafa Sabri Efendi, Süleyman Hilmi Tunahan ve daha sayısız alimlerle teşrik-i mesai ve tedrisat yapan Muhammed Emin Saraç’ın hayatı adeta kısa bir Türkiye tarihi. Hocanın hayatını okuyan Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yaşanmış önemli olaylara ve şahsiyetlere tanıklık edebilir.

Ülkemizin manevi dinamiklerinden olduğuna bütün kalbimle şehadet ettiğim Emin Saraç Hocaefendinin de hayatını kaybetmesiyle son zamanlarda aramızdan ayrılan din alimlerine bir yenisi daha eklendi.

Zannım, bu şahsiyetlerin ardı sıra hızla aramızdan ayrılması maalesef manevi dengenin olumsuz etkileneceği yönünde.  Maalesef son zamanlarda bu büyük insanların bıraktığı boşluğu dolduracak bir nesil yetişmiyor ülkemizde.

Hocanın cenaze merasimi tahmin edileceği üzere çok kalabalıktı. Zaten böyle olacağı belliydi. Emin Saraç Hocaefendinin cenazesine yurdun dört bir yanından insanlar katıldı. Bu normal ve olması gereken bir şeydi. Bendeniz de bu cenazeye iştirak ettim. Etmeliydim. Zira çocukluğumda Fatih Camii’ndeki ilim köşesinde çok küçük yaşlarda dahi ziyarette bulunduğum, yaşadığım devrin maneviyat ve ihlas yüklü alimlerindendi.

Ancak olmaması gereken ise cenaze namazı sırasında ortaya çıkan görüntüydü. Salgın sürecinde devletin koymuş olduğu yasaklar maalesef bizzat devletin en yetkili kurum ve kişileri tarafından ihlal edildi. Olmaması gereken, olmasına izin verilmemesi gereken görüntüler ortaya çıktı maalesef.

Lakin cenaze esnasındaki kalabalık serpiştirilebilirdi. Bilenler bilir Fatih'teki Fevzi Paşa caddesini. Camii’n paralelinde yer alan uzunca bir caddedir. Sokağa çıkma kısıtlamasının olduğu bir güne denk gelmiş olması münasebeti ile bu caddeye cemaat serpiştirilebilirdi.

Devlet aklının ve öngörüsünün en çok çalışması gereken bir zamanda maalesef basiretler bağlandı, ferasetler işlemez oldu. Oysaki devletin binlerce danışmanı var. Niçin hiçbir akıl etmez yapılması gerekenleri akıl alır şey değil.

Nitekim yaşanan manzaralar sonrası ülkemizin değişik yerlerinden bizzat devlet yetkililerine uzanan “ah” sesleri yükseldi. Haklıydılar da.

Haklıydılar çünkü salgın dolayısıyla yaşanan cenaze merasimleri on yıllarca sürebilecek travmatik sonuçlara gebe oldu belki de.

Kimisi anne-babasının cenazesine katılamamış, kimisi en yakınlarının mezarına toprak atamamış kişilerdi bu “ahların” sahibi. Her ne kadar “özür” dilenmiş olsa da bu ahların yaptırılmamış olması, buna meydan verilmemesi gerekiyordu.

Devlet aklı sadece Emin Saraç Hocaefendinin cenazesinde mi işlemedi? Maalesef hayır.

Bugün birçok noktada salgın kurallarının ihlal edildiğini çok rahatlıkla görebilmekteyiz. Toplu taşıma araçlarında, metrolarda, metrobüslerde insanlar dip dibe seyahat ediyorlar maalesef.

Oysa ne güzel yasak kararları alıyoruz (!). Aynı yasakları ise maalesef yine biz ihlal ediyoruz. Sadece toplu taşıma araçları mı? Hayır. Sokaklarımız da aynı manzaralarla dolu maalesef… Ya lebalep dolu salonlarda yapılan parti kongrelerine ne demeli…

Hülasa-i kelam, her ne olursa olsun Muhammed Emin Saraç gibi bir alimin arkasından “ah” seslerinin yükselmesine izin vermemeliydik.

Korkarım ki o “ahlar” devletin hassas olan terazisini eğdirmiş olsun…

Herkese bir helallik borcumuz var… Öncelikle devlet yetkililerimizin…