MHP Lideri Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında Dolmabahçe'deki saldırıya ilişkin olay yaratacak bir iddiada bulundu.
Abone olİNTERNETHABER.COM - MHP Lideri Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada şoke edecek bir suikast iddiasında bulundu.
Cizre'deki olaylara da değinen Devlet Bahçeli, iç savaş uyarısında bulundu.
İstanbul'daki Dolmabahçe Sarayı Saltanat Kapısı önünde saygı nöbeti tutan polislerin bulunduğu noktaya 1 Ocak'ta yaklaşan bir kişi, polislere önce el bombası atıp ardından silahla ateş etmeye çalışırken etkisiz hale getirilip gözaltına alınmıştı.
Devlet Bahçeli, "Dolmabahçe Çalışma Ofisine yönelik çakma suikast girişimi aklımızla alay etme anlamına gelmiştir" sözleriyle olayın bir kurmacadan ibaret olduğunu söyledi.
Cizre'deki olaylara değinen Devlet Bahçeli, iç savaş uyarısı yaptı: "Bugün Cizre’de, yarın Silopi’de, diğer gün ise bir başka yerde çatışmalar büyür ve bunun da önüne geçilmezse, uyarıyorum ki, Türkiye kardeş kavgasının içine sürüklenecek, yanan ateş herkese ulaşacaktır."
DEVLET BAHÇELİ'NİN KONUŞMASINDAN SATIR BAŞLARI ŞÖYLE:
PARALEL VARSA SORUMLUSU ERDOĞAN
AKP hükümeti yakalandığı paranoya hastalığıyla, ortaya çıkan bazı olayları derinlemesine ve etraflıca tetkikini yapmadan, her taşın altında demokrasi dışı müdahale aramış, 2014 yılını paralel söylemleriyle geçirmiştir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ağzında paralel kelimesi her seferinde kurşun gibi çıkmıştır.
11 yıl boyunca, Erdoğan’ın dost bildiği, dost zannettiği, devletin kılcal damarlarına kadar yerleştirdiği çevrelerin, 17-25 Aralık’tan sonra haşhaşi ve hain olarak suçlanması gerçekten traji-komik bir durumdur.
Paralel varsa bunun sorumlusu Erdoğan’dır.
Emniyet, istihbarat ve adalet kurumları başta olmak üzere, devlet sistemi kanunda yazılı olmayan hiyerarşik bir yapılanmanın pençesinde ise buna sebep kesinlikle AKP Hükümeti’dir.
Erdoğan “dost bildiğinizin iradesini, idrakini, inancını, vatanını ve milletini karanlık odalarda pazarladığını bilemeyebilirsiniz” derken aslında suçüstü yakalandığının farkında değildir.
Şayet bir Hükümet, dostu-düşmanı, doğruyu-yanlışı ayırt edemeyecek kadar körelmiş ve körleşmişse sorun büyük, şuur kaybı ileri derecededir.
Erdoğan’ın ‘yanıldık, yanıltıldık’ diyerek kurtulmaya, yakayı kurtarmaya çalışması nafiledir.
Devleti yönetenlerin pardon deme lüksü olmayacaktır.
Riskleri seçemeyen, eğer varsa devleti ele geçirmeyi hedefleyen çevreleri göremeyen bir iktidarın Türkiye düşmanlarına payanda ve yem olması kaçınılmazdır.
AKP Hükümeti; yıllarca her olumsuzluğu Ergenekon’a bağlamış, korku devletinin basamaklarını, korkulukların ana gövdesini inşa etmiştir.
Fakat sözde darbe davalarının kumpas olduğu bizzat AKP tarafından ilan edilince bu kapsamdaki tüm tez ve önermeler çökmüştür.
Ne ilginçtir ki, dün Ergenekon diyorlardı, bugünlerde paralel demişlerdir.
Dün askere saldırıyorlardı, bugüne polisi hedef seçmişlerdir.
Dünkü vesayet odaklarıyla bugünkü vesayet grupları yer değiştirmiştir.
KABATAŞ YALAN, DOLMABAHÇE YALAN
Hükümet Sözcüsü Başbakan Yardımcısına 2009 yılında devreye koyulan suikast iddiasının, şimdilerde yine bizatihi bu şahıs tarafından ‘kullanıldım’ itirafıyla düzmece çıkması sorgulanmamış, üzerine gidilmemiştir.
Kozmik odalara dalavereyle girenlere yol açanlar, mıntıka temizliği yapanlar sanki suçsuz, sanki masum gibi takdim edilmiştir.
Hukuk ve demokrasiyle yönetilen hiçbir ülkede böylesi bir kayıt ve kural dışı ilişkiler yeşeremeyecek, yaşayamayacaktır.
AKP’nin her tarafı kumpas, her yanı tuzak, her tavrı tertip, her adımı karanlık bir senaryonun parçasıdır.
Bu ucube zihniyet, Kabataş’da ‘başörtülü kardeşime saldırdılar’ sahtekarlığından camide ‘içki içildi’ iftirasına kadar milletimizi yanıltmış, insafsızca kandırmıştır.
Geçen hafta, AKP’den ihale alan bir terör örgütü militanının, Dolmabahçe Çalışma Ofisi’ne yönelik çakma suikast girişimi hakikaten de aklımızla alay etmek anlamına gelmiştir.
Hükümet, siyasi vehimlerle, her farklı sesi ve muhalif duruşu kendisine yönelik bir tertip olarak değerlendirerek milli birliğe zarar veren en büyük unsur haline gelmiştir.
2014 yılında, çok geniş bir güvensizlik, kuşku ve korku ağı toplum hayatının etrafına duvar gibi örülmüştür.
Türkiye’de huzur kalmamış, sükûnet kaybolmuştur.
AK PARTİ SÜNEPE, PKK TAVİZ PEŞİNDE
Hükümetin neden olduğu ağır tahriklerle toplumsal dayanışma ve beraberlik duygusu tam bir çözülme sürecine girmiş, bin yıllık kardeşlik duyguları ve hukuku kan kaybetmiştir.
Türk tarihini lekeleme, Türklük değerlerini aşağılama, geçmişteki isyanları alkışlama, bastıranları karalama, yüzleşme adı altında ecdadımızı karartma 2014 yılında alçakça ve artarak zirve yapmıştır.
AKP’nin sünepe ve gayri milli özelliğinden dolayı PKK çıtayı iyice yükseltmiş, tavizleri peşpeşe koparmıştır.
Bugünkü şartlarda, AKP Hükümeti İmralı canisinin ağzına bakan, Kandil’den gelecek haberlere odaklanan, ihanet mesaisine memur edilmiş siyasi bölücülerin açıklamalarına dikkat kesilen sinmiş, pısmış, teslim olmuş bir hüviyettedir.
AKP, İmralı canisi ve çetesiyle Türkiye’yi paylaşma ve parçalama masasına oturmuştur.
Rezalet diz boyudur.
İhanet çizmeyi aşmıştır.
AKP ile PKK arasında takvime bağlandığı söylenen mutabakat metinleri hazırlanarak Türkiye ve Türk milletine kast edilmek için kollar sıvanmıştır.
PKK’nın talep ve dayatmasıyla; Anayasa ve yasalarda değişiklik planlamaktadır. Aksi takdirde masada duran terör silahı ölüm saçacaktır.
Çözülme süreciyle ilgili yeni yasal hazırlıkların Meclis’e getirileceği söylenmektedir.
Anadilde eğitim için son etaba girilmiştir.
Sözde demokratik özerklik üzerinde anlaşmaya varıldığı, cani başının önce ev hapsi, arkasından da serbest kalması için prensipte uzlaşıldığı anlaşılmaktadır.
Kandildeki terör şefleri, Öcalan canisinin 2015 yılındaki PKK’nın sözde kongresine katılacağını duyurmuştur.
İmralı canisi, süreç ihaneti amacına ulaşırsa, 15 Mart’ta silahlı mücadeleyi durduracaklarını açıklamış, AKP’yle köşe kapmaca oynadığını ayan beyan göstermiştir.
PKK, HDP ve İmralı canisinin bildiği, Hükümet içerisinde birkaç kişinin vakıf olduğu, AKP milletvekillerinin ise hemen hemen tamamının haberinin dahi olmadığı bölücü mutabakat metni Türkiye’nin mahvı demektir.
Başbakan ihanet pazarlığını saklamakta, çöküş ve çözülmeyi allayıp pullamaktadır.
Davutoğlu, ‘kamu düzeninden taviz vermeyiz’ dedikçe, düzen, dirlik, denge kaybolmaktadır.
‘Kamu düzeni çözüm sürecinin alternatifi değildir’ sözleri fos çıkmakta, boşluğa düşmektedir.
Süreç ihaneti PKK’nın dirilmesine ve hain taleplerini elde etmesine hizmet etmektedir.
Artık İmralı canisi AKP’nin resmi muhatabı, resmen müzakere ortağı haline dönüşmüştür.
Emzikli bebeklere kurşun sıkan, onbinlerce vatan evladının kanına giren azılı bir haydut, Erdoğan ve Davutoğlu işbirliğiyle ayağa kaldırılmış, cazibe ve umut merkezi yapılmıştır.
PKK’nın tehditleri sonuç doğurmuş, Hükümet teslim bayrağını çoktan çekmiş, Davutoğlu ve yardımcıları Kandil’e selam durmuşlardır.
MUTABAKAT METNİNİDE NELER VAR?
Buradan Başbakan Davutoğlu’na soruyorum:
İmralı canisi tarafından çatısı örüldüğü ve PKK terör örgütünün onayladığı ifade edilen zehirli ve zillet mutabakatta neler vardır, neler yazılıdır?
Çok dar bir kadronun bildiği, fakat Türk milletinin malumat sahibi olmadığı ihanet taslağında PKK’ya ne verdiniz, neleri vaat ettiniz?
Gizli kapaklı sürdürülen pazarlıklarla nelerden, hangi milli ve tarihi emanetlerden vazgeçtiniz?
Başbakan bu sorularımıza cevap vermeli, 77 milyona doğruları anlatmalıdır.
Şerefi varsa, onurluysa dürüst olmalı, yüreklice konuşmalıdır.
İmralı canisiyle konuşulan, PKK’nın gönlünü eden, teröristleri sevindiren, bölücülüğü garantiye alan ve adına da çözüm denilen süreç kirliliği felakettir, kıyımdır ve kahredici bir bozgundur.
Erdoğan ve Davutoğlu ikilisi İmralı canisine özgür kalacağının müjdesini vermişlerse, bilinsin ki bu milli vicdanın çökmesidir.
Eğer bu iki musibet, üniter yapıyı gevşetip yerel yönetimleri güçlendirme adına PKK’ya özerklik ve genel af sözü vermişlerse; bu vatana ihanet, tarihe ihanet, 91 yıllık Cumhuriyet birikimlerine çok açık sadakatsizliktir.
Süreç ihanetiyle şımaran PKK terör örgütü iyice azıtmış, iyice kontrolden çıkmıştır.
Ayn el Arab, yani Kobani bahanesiyle 6-7-8-9 Ekim’de Türkiye’yi savaş alanına çeviren, ölümlere neden olan teröristlerden hesap sorulmadan, herhangi bir hukuki fatura çıkarılmadan pazarlıkları hızlandırmak en hafif tabirle işbirlikçilik, korkaklık ve suça ortak olmaktır.
DEVLET DOĞUDAN ÇEKİLİYOR
AKP sayesinde devlet, doğu ve güneydoğundan kademe kademe geri çekilmektedir.
Aziz milletime ve özellikle AKP’ye oy veren kardeşlerime sesleniyorum; tehlike hiç olmadığı kadar büyüktür ve Türkiye çatır çatır parçalanmaktadır.
Bittiği söylenen terör alan tutmuştur.
PKK, kafasına göre sözde özerk bölgeler oluşturmakta, para basmakta, vergi toplamakta, yol kesmekte, mahkeme kurmakta, devletin egemenlik haklarına haince kast etmektir.
26 Aralık akşamından itibaren Cizre’de yaşananlar kelimenin tam anlamıyla fecaattir.
PKK ile Hüda-Par arasında vuku bulan silahlı çatışmalar neresinden bakarsak bakalım yönetilemeyen ve sahipsiz bırakılan bir ülke fotoğrafıdır.
İÇ SAVAŞ UYARISI
“Cizre'de olduğu gibi nerede olursa olsun kamu düzenine yönelik herhangi bir fiil görüldüğünde bunun gereği yapılacaktır” diyen Davutoğlu kimi kandırmaktadır?
Kazılan hendeklerden devlet gücünü geçiremeyen bu aciz, neden bahsetmekte, hayali gerçekmiş sunmaya ne yüzle kalkmaktadır?
Şu düşülen hale bakınız; Türkiye’nin bir ilçesinde teröristler geceli gündüzlü birbirlerine mermi yağdırarak 3 kişinin ölümüne, 10 kişinin de yaralanmasına neden olmuşlardır.
Sınırlarımızın dışında ölen teröristlere cenaze merasimi düzenleyip devlete meydan okuyan hainlere karşı AKP kuyruğunu kıstırmış, kanlı çekişmeleri atalet içinde uzaktan seyretmiştir.
Cizre’yi Ayn el-Arap’taki kaosa benzer bir çıkmaza sürüklemeye çalışanlara karşı Hükümet hiçbir şey yapamamış, dahası konuyu ya paralele ya da provokasyona bağlayarak ucuz bahanelere sığınmayı tercih etmiştir.
Davutoğlu Amanoslar gibi dimdik durmaktan bahsetmektedir.
Başbakan’ın dağ olup yerinde çakılı durmasına gerek yoktur.
Kendisinden beklenen, hukuk olup, adalet olup, kudret olup güvenlik güçlerinin önünü açması ve elini güçlendirmesidir.
Cizre’de provokasyon izi sürenler önce, asıl ve gerçek provokasyonun süreç ihaneti olduğunu, bunun da sorumluların gün gibi ortada durduğunu fark edecek seciye ve zekayı sergilemedir.
Cizre’de paralel avına girişenler; asıl paralel devlet yapılanmasını meşrulaştırmak için kurnazca faaliyette olduklarını itiraf, değilse bile idrak etmelidirler.
Terör sokaklarda, caddelerde, şehirlerde, üniversitelerde, belediyelerde, Meclis koridorlarındadır.
Teröristler şehirlere sinmiş, dağlardan metropollere inmişlerdir.
Bölücülük sırtında silahla etrafta kol gezmekte, arka arkaya ihanet turu atmakta, savaştan, kan dökmekten bahsetmektedir.
Kürdistan ateşi her gün beslenmektedir.
Süreç kesilmezse, Türkiye bölünmeye doğru hızla gidecektir.
PKK ve sözde gençlik yapılanması Şubat ayını karar ve kader noktası olarak belirlemiştir.
Cizre’deki terörist hesaplaşmasını ‘Kandil’e nanik yapmak, karanlık ellerin operasyonu’ olarak tanımlayan çürümüş şahsiyetlerin, bulundukları makamda kimlerin nam ve hesabına çalıştıklarını açıklamaları da bize göre zarurettir.
Aziz milletim, PKK’nın AKP’yi kıskıvrak ele geçirdiğini görmeli ve demokratik muhasebesini buna göre yapmalıdır.
AKP’nin içine yuvalanmış, iktidarın kritik noktalarını ve köşe başlarını tutmuş bazı simalar, PKK uzantısı ve gizli ajanı olarak sürekli faal haldedir.
Türkiye’de ne kadar hain fıtratlı, emperyalizm sevdalısı, Türk düşmanı varsa ya iktidarda ya da iktidarın dizinin dibindedir.
Bu hazin durum kaderimiz olamayacaktır. Ve bu tablo hazmedilecek türden de değildir.
Daha düne kadar “çözüm sürecinde ciddi engelleri aştık, usul ve yöntem konusunda olumlu atmosfer oluştu” diyen Davutoğlu, fason Başbakan değilse, süreç ihanetinin Türkiye’nin başındaki yegane bela olduğunu görmelidir.
Bugün Cizre’de, yarın Silopi’de, diğer gün ise bir başka yerde çatışmalar büyür ve bunun da önüne geçilmezse, uyarıyorum ki, Türkiye kardeş kavgasının içine sürüklenecek, yanan ateş herkese ulaşacaktır.
ERDOĞAN'IN BAŞKANLIK SEVDASI...
Her gün yeni bir şokla sarsılan Türkiye, süratle bir kargaşa ve karmaşa ortamına sürüklenmektedir.
Milli bekamız derin bir çukura yuvarlanmaktadır.
Milli kimliğimiz AKP-PKK-HDP-İmralı canisi ve küresel vandalizmin hedefindedir.
Şayet Erdoğan ve Davutoğlu’ndan Türk milleti kurtulamazsa, Türkiye’nin akıbeti fenadır.
Doğu ve güneydoğuda sözde özerklik yoluyla kanton yönetimler oluşturmak ve ardından kurulması planlanan Kürdistan’a dahil olmak için zaman ve fırsat kollayanların tesir alanından çıkılamazsa Türkiye’yi kaybetmemiz kaçınılmazdır.
AKP Hükümeti 2015 yılında demokratik vasıtalarla tasfiye olmazsa, muhtemel anayasa değişikliği ve terör örgütüne verilen tavizlerle milli devletimiz, bin yıllık kardeşliğimiz gözlerini bir daha açamayacağı komaya girecektir.
Erdoğan başkanlık sevdasıyla Türkiye’yi bombalamaktadır.
Çözülme sürecine bel bağlayanlar, mütareke günlerindeki mandacı ve işbirlikçi zihniyetin bu zamanki halefidir.
Çözülme sürecini umut görenler, terörle köhne odalarda elele tutuşanlar işgal artığı, sömürgeci hayranı, Türk milletinin içine sinmiş ayrık otlarıdır.
Bu otları temizlemek, Türkiye’ye sahip çıkmak, aziz milletimizi bir ve beraber halde geleceğe taşımak bu devletin kurucu ideolojisi Türk milliyetçiliği, bağımsızlığımızı sağlayan Türk milliyetçileri için namus ve varlık meselesidir.
Büyük Türk milletine mensup olan, Türk kültür ve mirasına paha biçilmez bir cevheri, en nadide değeri gibi bakan aziz vatandaşlarımın desteğiyle karanlık geceyi üç hilalle yaracağız, sisli yolculuğu mücadelemizle aydınlatacağız.
2015 bizim yılımız olacak, 2015 Türk milletinin fetret devrinin sonu olarak tarihe geçecektir.
13 yıla giren kayıp ve zulmet perdesinin son sahnesi, son gösterimi 2015’de kapanacak, son bölümü 2015’de bitecektir.
Bunu da aziz Türk milleti yapacak, uyanan milli şuur tüm kirliliği, tüm süprüntüyü, tüm kokuşmuşluğu silip süpürecektir.