BIST 9.420
DOLAR 34,42
EURO 36,29
ALTIN 2.836,89
HABER /  POLİTİKA  /  MHP

Devlet Bahçeli ağzına geleni saydı

MHP lideri Bahçeli yüksek yargıdaki krizin üçüncü gününde konuştu. Bahçeli ne Cumhurbaşkanı, ne hükümet, ne HSYK ne de CHP bıraktı.

Abone ol

Yüksek yargıda günlerdir süren tartışmalara MHP lideri Devlet Bahçeli üç gün sonra yazılı bir açıklama ile katıldı. Cumhurbaşkanı Gül'den hükümete, Yargı kurumlarından CHP'ye kadar herkese vuran Bahçeli yaşanan krizi "Devlet Krizi" olarak nitelendirdi. Süreçten çıkış için tek bir yol gösterdi: Erken seçim

Bahçeli'nin yazılı açıklamasından satır başları şöyle:


KURUMLARARASI KUTUPLAŞMA

Özellikle devletin temel kurumları arasındaki gerilimin su yüzüne çıktığı son dönemde, yasama, yürütme ve yargı arasındaki çatışmalar ile üniversiteler, ordu, medya, emniyet gibi vazgeçilmez kurumların içinde ve aralarında yaşadığı gerginlikler artık tam bir kutuplaşmaya doğru yönelmiştir.


FETRET DEVRİ

Ülkemiz, hayatın her alanında yaşanan cepheleşmenin sancıları altında, bin yıllık kardeşliğinin sorgulandığı, mülkün temeli olan adalete olan güvenin sarsıldığı, kurumların kargaşaya sürüklendiği, siyasetin kirlendiği, halkının ise yoksullaştığı gelişmelerle tam bir fetret devrinin emarelerini göstermeye başlamıştır.


GÜVEN ZEDELENMESİ

AKP iktidarının, tartışmalardan uzak tutulmaları gereken devlet organlarını birer birer karşısına alması ve buna da zemin oluşturup ortam hazırlaması çok tehlikeli bir sürece davetiye çıkarmıştır.


Erzurum’da süren bir soruşturma kapsamında Erzincan’da görevli bir savcının gözaltına alınıp tutuklanmasıyla devam eden hukuki gelişmelere, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararıyla idari müdahalede bulunulması önümüzdeki dönemde önemli siyasi ve hukuki sonuçlar doğuracak gelişmeleri başlatmıştır.

Hukuken tartışmaya neden olan taraflar arasında haklılık ve yerindelik aramaksızın konuya baktığımızda bile hepimize lazım olan adalet duygusunun, herkesin güvenmek ve inanmak durumunda olduğu hukuk devleti anlayışının ağır zarar göreceği ve güven kaybedeceği açıktır.


AKP'NİN ÖZÜRLÜ SİYASETİ

Bu gelişmeler, AKP zihniyetinin, devlet idaresi ile hükümet etme arasındaki farkı ayırt edemeyen özürlü siyaset algısının ve iktidarı kendinden olmayanlar üzerinde bir tehdit ve baskı aracı olarak kullanmak zanneden ilkel bir yönetim arayışının sonucudur.


Hükümet tarafından hukukun yıpratıldığı ve siyasileştiğine dair kopartılan fırtınanın yalnızca bir grup hukuk adamının yetkilerinin alınmasına bağlanması ve konunun bu olaya indirgenmesi, geride kalan sürede yaşanan hukuki süreçlere müdahale niyetleriyle tutarsızdır.


CHP'YE AĞIR ELEŞTİRİ

Yakın zamanda PKK teröristlerini aklamak için düzmece mahkemelerle hukukun katledilmesine göz yumanların, “avukatıyım-savcısıyım” iddialarıyla devam eden davalara açık görüş beyan edenlerin adaletin siyasileştiğinden şikâyetçi olmaları abesle iştigaldir.


YARGIYA DA ELEŞTİRİ

Bu konuda, yasama ve yürütmenin yargıyı etki ve vesayet altına almaya çalışması ve görevine müdahalesi yanlıştır. Ancak yargının da yasama ve yürütmenin yetkilerini sorgulaması ve bu alana taşacak yorumlar getirmesi aynı derecede hatalı bir durumdur.


REFORM GEREKLİ AMA...


Kuşkusuz ki Türkiye’de tıkanan toplumsal konuların açılması için Anayasa değişikliklerine ihtiyaç vardır ve yargı reformu da bu kapsamdadır. Ancak burada üzerinde durulması lazım gelen konu, bu değişikliklerin kimler tarafından yapılacağı ile zamanı ve ortamıyla ilgilidir.


CUMHURBAŞKANI GÜL'E TEPKİ

Bugün geldiğimiz noktada, çatışmaya kadar varan gerilimlerden kurtulmanın yolu olarak anayasanın değiştirilmesi teklifi, meşruiyetini kaybetmiş iktidar partisi, yönetemez hale gelmiş hükümet ve yıpranmış siyasetin, milletin hakemliğine yeniden başvurmadan, millet desteğini tazelemeden çözümleyeceği bir husus değildir.
Reformu gündeme taşıyan Sayın Cumhurbaşkanı’nın maksadının Anayasanın 104. maddesinin makamına verdiği görev olan “devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetme” sorumluluğundan kaçarak, hükümetin bu konudaki niyetlerine ön alma çabası ve refakat etme arayışı olduğu anlaşılmaktadır.


Türkiye’nin tıkanmış sorunları ve çözüm inisiyatifi ‘hukuka uyduramadık o halde hukuku uyduralım’ diyen bir zihniyetin liyakatsiz kadrolarının tercihine teslim edilemeyecek kadar önemli, ciddi ve hayatidir.


DEVLET KRİZİ

Milliyetçi Hareket Partisi bugün bütün gerçeğiyle karşımıza çıkan bu tabloyu 26 Ocak 2010 tarihinde “Devlet Krizi” olarak adlandırmış ve Cumhurbaşkanı’nı o tarihte acilen göreve çağırmıştır.

Bu çağrımız, Anayasa uyarınca Milli Güvenlik Kurulunun olağanüstü toplamasını, kurulun yasal üyelerinin yanı sıra, görüşlerini almak üzere TBMM Başkanının, Yüksek Yargı Organlarının Başkanlarının, Emniyet ve İstihbarat teşkilatının yöneticilerinin de toplantıya katılması yönündedir.

Geçmişte koyduğumuz “Devlet Krizi”  teşhisi ile yapılan tanımlar ve tekliflerin ne derece isabetli olduğu yaşanan son gelişmelerin ışığında daha iyi anlaşılmış ve kamuoyu tarafından kabul edilmiştir.


TEK YOL ERKEN SEÇİM

Bu aşamada erken genel seçimden başka önerilecek hiçbir yol kalıcı ve köklü çözüm getirmeyecektir.


Artık bu ağır sorunları ve gerilimi daha fazla taşıyamayacağı anlaşılan ülkemizde bunalımdan çıkış için tek çare bir an önce seçime gidilmesidir.