Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Mustafa Destici, Çin’in Uygur Bölgesinde yaşanan olaylara karşı Japonya’nın bile bayraklarını yarıy...
Abone olBüyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Mustafa Destici, Çin’in Uygur Bölgesinde yaşanan olaylara karşı Japonya’nın bile bayraklarını yarıya indirdiğini ama hükümetin ses çıkarmadığını belirtti.
BBP lideri Destici yaptığı yazılı açıklamada, dünyanın her tarafında Müslüman ve Türk katliamının, Müslümanlara ve Türklere karşı yapılan zulmün devam ettiğini vurguladı. Destici, “Müslüman Türk kardeşlerimiz öldürülerek, evlerinden barklarından sürülerek, bulundukları topraklar sömürülmeye, işgal edilmeye devam ediyor. Bunun en son örneğini, Çin’in Uygur Bölgesinde yaşıyoruz. Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz, maalesef yıllardan beri Çin zulmü altında adeta inin inim inliyorlar. Katil Çin, zulmüne, katliamlarına, asimilasyonlara, soykırımlarına devam ediyor. Japonya bile bu olaylara dayanamayıp bayraklarını yarıya indirip bu işe sessiz kalmazken maalesef hükümetimizin sesi bile çıkmıyor. Bir açıklama dahi duyamıyoruz” ifadelerini kullandı.
Dışişleri Bakanlığı’nın Çin Büyükelçisini derhal bakanlığa çağırması gerektiğini kaydeden Destici, “Yapılması gereken ne? Ülkemizde bir kamuoyu oluşturulmalı. Çin Büyükelçisi derhal çağırmalı. Olaylar ile ilgili uyarılmalı. Çin Büyükelçisine net olarak şu söylenmeli. Derhal bu katliamlar, bu operasyonlar durdurulmaz ise, gözaltına alınan ve tutuklanan Uygur kardeşlerimiz serbest bırakılmazlarsa, orada hayatlarını kaybedenler ile ilgili hukuk süreci başlatılmazsa biz Çin ile olan ilişkilerimizi bunlar düzeltilene kadar donduruyoruz. Bu bu kadar zor değildir” diye konuştu.
"ÇİN’LE TİCARİ İLİŞKİLERİMİZ ASKIYA ALINMALI"
"Çin’in Türkiye ile ilişkilerine baktığımız zaman, biz Çin tarafının bu işten daha kazançlı olduğunu görüyoruz” diyen Destici, “Dış Ticaret hacmimize bakıyoruz, 25 milyar dolar Çin’den ithalatımız var. Bunun karşılığı sadece 2 milyar dolar gibi bir ihracatımız var. Türkiye’nin dış ticaret açığının önemli bir kısmı Çin ile olan ticaretimizden kaynaklanıyor. Çin mallarını almasak ne olur? Türkiye batar mı? Türkiye Sanayisi çöker mi? Hayır çökmez. Çünkü biz Çin’den enerji, tarım ürünleri yani ana madde ithal etmiyoruz. Büyük oranda ara madde ithal ediyoruz. Bunların hepsi de Türkiye’de imal edilebilecek maddeler. İşin kötüsü ucuz olduğu için kötü mal ithal ediyoruz. İçerideki sanayicimizin, imalatçımızın da bu şekilde belini büküyoruz. Çocuklarımıza kanserojen madde içerikli daha çok oyuncaklar, makyaj malzemeleri ve buna benzer tüketilen bir çok malzemeler ithal ediliyor. Onun için Çin ile ticari ilişkiler askıya alınması Türkiye açısından bence bir kayıp değil, tam tersine bir kazançtır” değerlendirmesini yaptı.
Destici, “Siyasi olarak baktığımız zaman Çin’in Türkiye’ye yaptırımı hiç bir şekilde mümkün değildir. Türkiye’ye yaptırabilecekleri hiç bir şey yoktur. Türkiye Doğu Türkistan’da yaşayan kardeşlerimize sessiz kalmamalı. Hep birlikte haykırmalıyız ki; artık bu zulüm dursun. Dolayısıyla bu zulmün durmasının yolu da Türk Hükümetinin ve Türkiye’nin kararlılık göstermesinden geçiyor. Çin’i ciddi şekilde uyarıp ilişkilerini dondurmasından geçiyor” dedi.
Destici, Türk Silahlı Kuvvetlerin İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesinin değiştirilmesine ilişkin değerlendirmelerdede bulundu. Bunun, Büyük Birlik Partisi’nin yıllardan bu yana değiştirilmesini ve kaldırılmasını istediği bir madde olduğunu ifade eden Destici, “Çünkü bu maddeye dayanak alarak bu ülke de darbeler yapıldı, cuntalar oluştu, binlerce insan hayatını kaybetti, yüz binlerce kişi tutuklandı, milyonlarcası fişlendi, işinden ve aşından oldu. Normal hayatını bile idame ettiremez konuma geldi. İnançlarımızı yaşayamadık. Düşüncelerimizi özgürce söyleyemedik. Fikirlerimizi dile getiremedik. Yazılarımızı yazamadık. Belli dönemlerde Kuran’ı Kerimi bile bu baskıcı zihniyetlerden dolayı okutamadık, okuyamadık. Çocuklarımıza dini bilgilerini kazandıramadık. Milli terbiyeyi, milli şuuru, milli ahlakı yerleştirmede büyük zorluklar çektik. Türkiye eğer demokratik bir hukuk devletiyse bu maddeden kurtulması lazım" dedi.
Destici açıklamasını şöyle tamamladı: “Bundan sonra darbe yapacakların asla dayanacakları bir madde olmaması lazım. Darbe yapacaklar da şunu bilmeli. ’Eğer biz darbeye teşebbüs edersek, hukuksuz bir iş yapıyoruz, başımız belaya girebilir’ demeleri lazım. Hükümet bu düzenlemeyi yaparken de eksik yapıyor. Birincisi burada dışarıdan gelecek tehdit unsurlarına karşı Türk Silahlı Kuvvetleri koruma ve kollama görevi yapılır diyor. Bu tehdidin netleştirilmesi gerekir. Askeri tehditlere karşı diye cümlenin net bir hale getirilmesi lazım. Çünkü muallakta bırakılırsa o zaman her türlü tehditte yine asker ön alma girişiminde bulunabilir. İkicisi burada mutlaka darbe suçu işleyenlerin askeri mahkemelerde değil sivil mahkemelerde yargılanmasının önü açılmalı. Hatta bize göre askeri mahkemelerin kaldırılması ve mahkemelerin tek elde toplanması gerekir. Darbe suçu işleyenler ile ilgili kanuna baktığınız zaman ‘1632 sayılı askeri ceza kanununun 148. maddesine göre bu suçu işleyenler bir aydan beş yıla kadar cezalandırılır’ diyor. Yani burada alt sınır bir ay tutulmuş, üst sınır da beş yıl. Böyle bir ceza olmaz. Çünkü cezalar genellikle alt sınırdan verilir. Bir aylık bir cezanın hükmü olmadığını hepimiz biliriz. Burada alt sınırın en az iki yılla sınırlandırılması gerekir ya da iki yıla çıkartılması gerekir diye düşünüyoruz ki bir caydırıcılık unsuru olsun. Bundan sonra darbeye teşebbüs edenler de en az iki yıl cezaevinde kalabileceklerini bilmeliler. Türkiye’nin sadece bu maddeden değil antidemokratik bütün maddelerden kurtulması lazım. Antidemokratik seçim kanunun değişmesi lazım. Siyasi partiler yasasının değişmesi lazım. Her şeyden önemlisi toptan sivil bir anayasaya kavuşması lazım. Mecliste iktidarıyla, muhalefetiyle bulunan siyasi partiler mevcut anayasadan beslendikleri için, mevcut konumlarını bu anayasaya borçlu oldukları için ve yeni bir anayasanın demokratik bir siyasi partiler yasası ve seçim kanunu demek olduğunu bildikleri için maalesef buna yanaşmıyorlar ve yanaşmayacaklar. Biz bunu iki yıl önce Meclis’te uzlaşma komisyonu kurulduğunda da söylemiştik. Bu Meclisin yeni bir anayasa yapmayacağını düşünüyoruz. Yeni bir anayasa yapmayacaklar, milletimizi kandırıyorlar ve aldatıyorlar. Milletimiz şunu bilsin ki, demokratik bir anayasa, herkesi kapsayacak ve kucaklayacak, her kesimi içine alacak, herkesin taleplerini içinde barındıracak demokratik bir anayasaya, bireysel hak ve özgürlüklerin önündeki tüm engellerin kaldırıldığı, toplumsal hak ve özgürlüklerin genişletildiği, devletin varlığının muhafaza edildiği, milletin birliğinin asla zedelenmeyeceği bir anayasaya sadece Büyük Birlik Partisi iktidarında kavuşabilecek. Milletimizin de bunu bilmesi ve buna göre sandıkta hareket etmesi gerekir.”
(İHA)