BIST 9.640
DOLAR 34,64
EURO 36,67
ALTIN 2.932,99
HABER /  GÜNCEL

Dervişoğlu: Orta Doğu bir ateş çemberine sürüklemektedir

İYİ Parti lideri Müsavat Dervişoğlu partisinin grup toplantısında konuştu. Dervişoğlu konuşmasında Orta Doğu'daki gerginliğe değinerek "İsrail'in Filistin'de on yıllardır süren kanlı işgali ve sistematik zulmü artık bölgenin sınırlarını aşmış ve bu barbarca saldırılar Lübnan'a kadar yayılmıştır. Bu vahşi saldırılar sadece bölgenin istikrarını değil; tüm Orta Doğu'yu bir ateş çemberine sürüklemektedir. Türkiye, çözüm üreten barışı savunan güçlü bir aktör olmalıdır." diye konuştu.

Abone ol

İYİ Parti lideri Müsavat Dervişoğlu, yeni yasama yılının ilk grup toplantısında açıklamalarda bulundu. 

Dervişoğlu’nun açıklamalarından öne çıkan satır başları şöyle:

Orta Doğu'yu bir ateş çemberine sürüklemekte

"Yeni yasama yılının ilk grup konuşmasına güzel bir konuda umut dolu mesajlar vererek başlamak isterdim. Ancak coğrafyamız yangın yeri. Bildiğiniz üzere İsrail'in Filistin'de on yıllardır süren kanlı işgali ve sistematik zulmü artık bölgenin sınırlarını aşmış ve bu barbarca saldırılar Lübnan'a kadar yayılmıştır. Bu işgalci terörist devletin saldırıları uluslararası hukukun zerrece umursanmadığı, pervasız bir tutumla yürütülmekte; sivil yerleşim alanları bilerek hedef alınmakta, çocuklar, kadınlar, masum siviller acımasızca katledilmektedir. İsrail, Filistin'de gerçekleştirdiği insanlık dışı politikalara ilaveten Lübnan'da da şehirleri yerle bir etmekte, masum insanları yerlerinden yurtlarından koparıp göçe zorlamaktadır. Bu vahşi saldırılar sadece bölgenin istikrarını değil; tüm Orta Doğu'yu bir ateş çemberine sürüklemekte ve büyük bir yayılmacı stratejinin tezahürü olarak karşımıza çıkmaktadır. Ne var ki Birleşmiş Milletler ve uluslararası toplum bu insanlık dışı olaylar karşısında yazık ki utanç verici bir sessizliği tercih etmektedir. Bu sessizlik zulmü onaylayan, İsrail'in işlediği savaş suçlarına ortak olan bir tavırdır. Birleşmiş Milletler'in acizliği ve etkisizliği adaletin köküne kibrit suyu dökmekte, insanlık vicdanında derin yaralar açmaktadır. Eğer Birleşmiş Milletler ve dünya toplumu gerçekten barıştan yana bir duruş sergiliyor olsaydı; İsrail'in bu pervasız saldırıları karşısında cesur ve kararlı adımlar atarlardı.

Türkiye Orta Doğu'da krizleri abartan bir ülke değil

Dünyada durum böyle, peki bizde durum nasıl? Türkiye basit ajitasyonlarla, hamasetle yönlendirilebilecek bir ülke değildir. Bölgemizde böylesine önemli meseleler söz konusu olduğunda popülist korku siyasetiyle halkı kandırmaya çalışmak ülkemizin uluslararası itibarını yerle bir etmekte ve bizi diplomatik alanda ciddiyetsiz bir aktör olarak göstermektedir. İsrail'in insanlık dışı politikalarına karşı durmak mecburiyettir ancak Türkiye gibi kadim bir devletin bu meselede akılcı ve stratejik bir diplomasi yürütmesi gerekirken, hamasi söylemlerle dış politika oluşturmaya çalışması asla kabul edilemez. Türkiye Orta Doğu'da krizleri abartan bir ülke değil; çözüm üreten, tarihsel misyonuna uygun bir biçimde barışı savunan güçlü bir aktör olmalıdır.

Türkiye bu coğrafyanın kadim bekçisi olarak tarihsel sorumluluklarını asla unutmamalıdır. Türkiye hem coğrafi konumu hem ekonomik gücü hem de tarihsel bağlarıyla bölgesinin en önemli ekonomik güçlerinden biridir. Türkiye'nin bölgesel gücü elleri kolları bağlanmış şekilde hareketsiz bırakılmıştır. İktidarın akıllanmaz yönetim hataları Türkiye'yi hem mazlum halkların yanında durma şansı yitirmiş hem de küresel siyasette ağırlığını kaybetmiş bir ülke konumuna sürüklemiştir. 

İYİ Parti olarak iktidara çağrımız sorunun insani boyutunun öne çıkarılarak çabalara öncelik verilmesi Türkiye Büyük Millet Meclisi ve siyasi partileri de gerektiği biçimde bilgilendirmeleri yönündedir. Çatışmaların bir yansıması olarak yeni sığınmacı dalgaları olasılığının da göz ardı edilmemesi gerektiğine inanıyoruz. 

Bu çağrı 'merkezde buluşma' çağrısıydı

Kullanılmadığı gibi yitip gitmeye başlayan bu potansiyelin farkında olarak geçtiğimiz günlerde bir televizyon yayınında çağrıda bulundum. Bu çağrı 'merkezde buluşma' çağrısıydı.

Bu çağrı ülkemizin kurtuluşu ve geleceği için oldukça önemli olduğuna inandığım bir adımı beraber atmaya ve hatta yolu beraber yürümeye açık bir davetti. Ancak bu çağrının yanlış anlaşıldığına şahit oldum. Bazı çevreler bu çağrıyı yalnızca siyasi partilere yapılan bir davet olarak algıladı. Buradan açıkça belirtmek istiyorum ki benim 'merkez' çağrım siyasi partilere değil, büyük Türk milletine yapılmış bir çağrıdır.

Öncelikle 'Merkez' dediğimiz kavramın ne anlama geldiğini tanımlamak gerek. 'Merkez' demek 'bu büyük milletin milli ve manevi değerlerinin ve kıymet hükümlerinin buluştuğu yer ve noktadır. 'Merkez' demek 'Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucu felsefesi olan Türk milliyetçiliğinin merkezde de bulunduğu bir siyasi anlayışın ve yaklaşımın adıdır. 'Merkez' demek 'makul' demektir. 'Merkez' demek 'makul'ü 'makbul' hale getirme çabası demektir. AK Parti ile birlikte merkez, siyasetin dışına itildi. AK Parti, Merkez'deki ortak aklı ve toplumsal dengeyi bozarak siyaseti uç noktalara doğru kaydırdı. Merkez siyaseti devre dışı bırakarak, kendi iktidarlarını kutuplaşma üzerine kurmak hep ana stratejileri oldu. Türkiye'yi bir arada tutan o güçlü yapıyı da yok etti. O yüzden merkez, ortak akıl ve sağduyunun temsil edildiği yerdir. Bizim çağrımız AK Parti'nin yok ettiği sağ duyuya, aklı selime ve toplumsal barışa geri dönme çağrısıdır. O yüzden merkezde buluşmak ülkemiz için bir sorumluluktur."