Kemal Derviş, AB'ye üyelik konusunda çoğu kesimin aksine iyimser. Gerekenlerin 5-6 yılda tamamlanacağı görüşünü dile getiren Derviş'in görüşleri şöyle..
Abone ol31 bölümün de altından kalkarız. Bütün bunlar beş altı yıl içinde yapılır. O kadar olmayacak şeyler değil. Ama ciddi bir çalışma programı gerekiyor. Birinci yıl bunu, ikinci yıl, beşinci, altıncı yıl şunu diye program yapmalıyız. Bunu bir AB planı gibi değil, kendi kalkınma planımız olarak görmeliyiz * Şimdi ne olacak? Haftalardır gündem bu konuyla o kadar doluydu ki doğal olarak bir rahatlama hissedece ğiz. Hatta belki bir süre tatil yapmak isteyeceğiz. * İlk günlerden sonra? Hemen şunun bilincine varmamız gerekiyor: Hedef tam üyelik, müzakere eğer hakikaten 3 Ekim 2005'de başlarsa, sadece bir araç. Dolayısıyla biz bütün bunları neden istiyoruz, bu kadar çabayı neden gösteriyoruz? Hedef, 8-10 yıl sonra gibi yakın bir gelecekte AB üyesi ülkesi olmak. Bunun şu anda tekrar hatırlatılmasında fayda görüyorum Ayrıca Kıbrıs konusu çözülmüş değil. Bu konuda haklı görüşleri mize Avrupa ve Dünya'da destek oluşturmamız şart. * Bunu rehavete kapılmayalım diye mi hatırlatıyorsunuz? Evet, hem rehavete kapılmayalım hem de hedefe odaklanalım diye. Yoksa bölüm açmak ka patmak değil işimiz. Amaç gerçekten üye olabilmek. * Niye bu kadar uğraşıyoruz; onu da bir daha hatırlatır mısınız? En azından sizin gerekçeleriniz nedir? Çünkü üye olmadan Avrupa'nın karar merciine giremiyorsunuz, her zaman dışarıda kalıyorsunuz. Bugün Kıbrıs konusunda yaşadığımız sorunların önemli bölümü Kıbrıs ve Yunanistan'ın veto hakkı varken bizim oy hakkımızın bile olmamasından kaynaklanıyor. Bu günlerde yaşadıklarımızı ilerde yaşamak istemiyoruz. * Üstelik girecek olsak nüfusumuzla doğru orantılı olarak birinci grupta yer alacağız, değil mi? Çok haklısınız, zaten çekincelerinin bir kısmı da oradan kaynaklanıyor. Herkes biliyor ki eğer Türkiye üye olursa AB içinde çok önemli bir oyuncu olacak, bu kaçınümaz. istediğimiz her şey olacak anlamında değil bu ama, AB Parlamentosu'nda bir kararın oluşmasında etkin olacağız. Yeni Anayasa kabul edilirse nüfus ağırlığının önemi artacak ve AB'nin karar mekanizmalarında bizim de Almanya, Fransa gibi bir önemimiz olacak. Mesela Balkanlar hakkında karar verilirken Türkiye'nin orada söz sahibi olması, Avrupa'nın Ortadoğu ve Yakın Doğu politikalarında söz sahibi olması çok önemli. Yılda 5 milyon dolar gelir * İşadamlarının en büyük derdi ise yabancı sermaye! Gerçekten yabancı sermaye girişinde AB'ye bağlı artış olur mu? AB çerçevesinin oluşturduğu güvenlik çerçevesinde yabancı sermayenin artması çok muhtemel. Bütün ülkelerde bunun örneğini gördük. İspanya'da, Portekiz'de, Yunanistan'da, Macaristan'da, Polonya'da, İrlanda'da gördük bunu. Dolayısıyla AB üyeliğinden sonra küçümsenmeyecek boyutta bir yabancı sermaye girişini beklemek çok fazla bir iyimserlik olmaz. * Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan "Üç yılda 15 milyon dolar yabancı sermaye girer" dedi. Mümkün mü? Olabilir. Yılda ortalama 5 milyar dolar girmesi gayet gerçekçi bir beklenti. * Peki bu arada yabancı sermayenin girişine uygun bir ortam oluşturulabildi mi? Tabii eksikler var ama bunların çok önemli bir bölümünü son üç yılda çözdük. En azından enflasyonu yüzde 70'lerde olan bir ülke değiliz artık. İnsanlar önünü daha fazla görebiliyor. O önemli. Yani kur birden bire felaket bir şekilde değişecek korkusu azaldı. İkinci boyutu da siyasi istikrar. 90'lı yıllarda Hazine Bakanlığı'nın ortalama süresi dokuz aymış. Dokuz ay çok kısa bir süre. O yüzden siyasi istikrar çok önemli. Ben bunu bir parti seçilsin, yıllarca o kalsın diye söylemiyorum elbette ama seçimden seçime istikrar önemli. * İstikrar tamam, ya peki şeffaflık? Avrupa müktesebatını kabul ettikçe hukuk açısından da güvenilirlik artacak. İster istemez daha şeffaf, daha öngörülebilir bir yapıya kavuşacağız. Tüm bu faktörleri bir araya getirdiğinizde bence gerçekten güven artacak ve yabancı sermayenin girişi de artacak. Türkiye gerçekten bir Avrupa ülkesi mi yoksa Ortadoğu'daki karmaşıklığın bir parçası mı? Sorusuna evet demek yabancı yatırımcı için gerçekten çok önemli olacak. * Üstüne bir de hibe alacağız değil mi? Tabii, Avrupa bütçesinden küçük olmayan, hatırı sayılır hibeler alınacak. Kredi değil bunlar, hibe. * Ne kadar olacağı konusunda kesin bir rakam verilemiyor. Üye sayısı 25'e çıkınca pastadan payımız da küçüldü ama sizce ne kadarlık bir hibe gelir? Bazıları tam üyelikten sonra yılda 25 milyar Euro'dan bahsediyor. Tabii bu hiçbir zaman gerçekleşmeyecek bir rakam. Ama bazı Avrupalı politikacılar böyle söyleyerek, kendi vergi mükelleflerini korkutuyor, "25 milyar Euro kadar vergi ödeyeceksiniz" diye... Ama daha gerçekçi olanlar "Yok canım, 25 milyar Euro olmaz, 10 milyar Euro olacak" diyorlar. E şimdi 10 milyar Euro (18.5 katrilyon TL) bizim için küçümsenmeyecek bir rakam. Hatırlarsanız, gecen yıl ABD'den gelecek 1 milyar dolar (800 Euro) yüzünden ortalık birbirine girmişti. Bir milyar dolarlık hibe... Sözü bile edilmemeli. Ama yılda 10 milyar Euro almak, Türkiye'nin alt yapısı, sağlık ve eğitim harcamaları için küçümsenmeyecek bir rakam. Bunlar Avrupa'nın kamu kaynaklarından aktarılacak yardımlar olacak. Avrupa'da belli bir sosyal dayanışma vardır. Üye olduğunuz anda biz de o dayanışmanın içine girmiş olacağız. * Hele de 17 Aralık'a baktıkça sanki bu 10-15 yıl hiç geçmezmiş gibi görünüyor. Müktesebatta 31 bölüm var ve her bölümün açılması bile özel şartlara bağlı. Çok fazla özel şart yok. Olay şu; şartların ne olduğunu cümle cümle anlatıyorlar. Yani şartlar zaten öyle de, herkes iyi anlasın, yanlış anlamasın diye.Yoksa hep öyledir zaten. * O kadar bölümün altından kalkabilir miyiz? Bütün bunlar beş-altı yıl içinde yapılır. O kadar olmayacak şeyler değil. Ama ciddi bir çalışma programı gerekiyor. Birinci yıl bunu, ikinci yıl, beşinci, altıncı yıl şunu diye program yapmalıyız. Bunu bir AB planı gibi değil, kendi kalkınma planımız olarak görmeliyiz. Haber: Devrim Sevimay Kaynak: Vatan Gazetesi