BIST 9.390
DOLAR 34,43
EURO 36,29
ALTIN 2.837,00
HABER /  GÜNCEL

Dersimliler ölüme böyle yürüdü!

Dersim katliamının tanıkları belgeselde buluştu. 101 yaşında ölen erin anlattıkları ise o günlerde yaşanan kan dondurucu hikayeyi gün yüzüne çıkardı.

Abone ol

Dersim katliamının tanıkları belgeselde buluştu. 101 yaşında ölen erin anlattıkları ise o günlerde yaşanan kan dondurucu hikayeyi gün yüzüne çıkardı.  Askerler evleri içindekilerle birlikte gazyağı döküp yakıyordu.

'Dersim Tenkil Harekâtı' katliamın 74. yıldönümü olan 5 Mayıs'ta Bilgi Üniversitesi'nde yönetmenliğini Özgür Fındık'ın yaptığı "Kara Vagon" adlı belgeselde anlatılacak. Star gazetesinin haberine göre, Hasan Saltık arşivinden ilk defa yayınlanan fotoğrafların da yer aldığı belgeselde katliamın biri elden tanıkları konuşuyor. Katliam sırasında asker olan Eskeri Akyol şahit olduğu vahşeti anlatırken o anı tekrar yaşıyormuşçasına "Allah Muhammed'in ümmetini bir daha bu hale düşürmesin !.." diyor.

EVLERİ İÇİNDEKİLERLE BİRLİKTE YAKTIK

İşte katliamın son tanıklarından Eskeri Akyol'un yaşadıklarI...

"Biz Diyarbakır'dan yedi gün, yedi gece yürüyerek gittik Dersim'e. Gittikten sonra bizi Ali Boğazı'na verdiler. Gittiğimizde evler yakılıyordu. Askerler ulaştıkları evleri içindekilerle birlikte gazyağı döküp yakıyorlardı. Komutanımızın adı Ethem Atalay'dı. Elazığlı olduğunu söylüyorlardı. "

"... Kaçanların bir kısmı derelere, mağaralara sığınmışlardı. Daha dirençli olanlar, (Munzur) nehirden karşıya geçiyorlardı. Askerler öyle yetişir yetişmez ateşe veriyorlardı mağaraları. Sonra gittiğimizde/baktığımızda, öyle çoğu yaşlı benim gibi. Getirip üst üste yığıyordu askerler ve üzerlerine gazyağı döküp ateşliyorlardı. Öyle canlı canlı... Kadın, çoluk - çocukları da yakıyorlardı..."

CESET KOKUSU SARDI

"Dersimliler çok öldürüldüler! Kutu deresinden ceset kokusundan durulamıyordu. İnsanları öldürüp atmışlardı. Öylesine felaket görülmemiştir. Maalesef kötü askerler çoktu. Onlar kadın, çoluk-çocuk ayrımı yapmazlardı. Kadınları götürüp kötülükler yapıyorlardı. Allah, Muhammed'in ümmetini bu hale düşürmesin. Aynı bizim gibi Zazaydılar. Kurmançlar da vardı. Dersim köylülerinden de askerler vardı yanımızda. Biz aynı milletin çocukları idik ve birbirimizle savaşıyorduk.

Askerler evleri yaktığında, kimi kadınlar başlarını pencereden dışarı sarkıttıklarından, ölürken boyunlarında altınları ile öylecene kalıyorlardı. Piranlı Hecık'ın torunu, Husey'nin oğlu Mısfa ile Dersim'de birlikte askerdik. O (Mısfa), onbaşıydı. Biri daha vardı, adı: Hem'ın oğlu Zubey' di, Akrag Köyü'ndendi. Meğer bu ikisi daha önceden tanışıyorlarmış. Baktım bu ikisi benden saklayarak suda bişeyler yıkıyorlar/oğuşturuyorlar.

Dedim:" Ağa o nedir?"

Dedi:" Hopekli bişey yoktur.."

Onlar gittikten sonra bir ara fırsat bulup torbalarına baktığımda, meğer ki altınlarmış. Beşi bir yerde, beşi bir yerde, ortasında da bir nuska vardı. On tane idi. Sonra dedim: "(Mısfa) bu altınları ne yapacaksın?

Dedi:" Götürüp karıma takacağım."

Dedim:" Ne yaparsan yap, ama bunu yapma!.."

Dedi:" Valla takarım." Daha yeni evli idi (...). Sonra da götürüp karısına takmış... Tanık olanlar, yemin ediyorlardı; diyorlardı: "Altınları karısının boyna takar takmaz, karısını bir titreme tutmuş ve ölmüş..." (...)