BIST 9.605
DOLAR 34,63
EURO 36,57
ALTIN 2.929,10
HABER /  GÜNCEL

DERGİ - İntihar eğilimleri ve tedavi yöntemleri

Dünya Sağlık Örgütü’nün 2012 verilerine göre, her yıl dünyada 800 binden fazla insan intihar ederek ölüyor. Genel nüfus içinde ölüm nedeni bakımından intihar 15. sırada yer alırken, gençler arasında 2. sırada.

Abone ol

Dünya Sağlık Örgütü’nün 2012 verilerine göre, her yıl dünyada 800 binden fazla insan intihar ederek ölüyor. Genel nüfus içinde ölüm nedeni bakımından intihar 15. sırada yer alırken, gençler arasında 2. sırada.

Giderek büyüyen bir sorun olmasına rağmen intihar sorunu pek tartışılmıyor. ABD’de her yıl intihar nedeniyle ölenlerin sayısı trafik kazalarındaki ölümleri aşmış bulunuyor. Buna rağmen intiharı hala “iradeyle yenilebilecek ‘bencil bir eylem’” olarak tanımlayanlar var.

Bu konudaki tabular yıkıldığında bile intihar isteği yaratan hislerin diğer hastalıklar gibi tam olarak tedavi edilmesi bakımından alınacak çok yol var daha. Anti-depresan ilaçlar ve bilişsel davranışçı terapinin depresyonu olan birçok kişide intihar düşüncesini azaltıcı etki gösterdiği gözleniyor. Ama bunlar herkeste işe yaramayabiliyor. Bunun nedeni henüz bilinmemekle beraber, son araştırmalar bu kötümser ruh haline biraz da olsa ışık tutuyor.

Öz-farkındalık

Örneğin “depresyon” adını verdiğimiz hastalığın birçok sorunu içine alan geniş kapsamlı bir sorun olduğu ve her birinin farklı biyolojik nedenlerden kaynaklandığına dair kanı güçleniyor artık. İntihar girişiminden önce belli nörolojik değişiklikler yaşandığı ve bunların diğer depresyon hastalarında görülmediği belirtiliyor. Yani bu değişiklikler intiharın habercisi olarak önceden tespit edilebilir. Bunlar arasında en göze çarpan şey beynin alındaki saç diplerinin arkasındaki kısmında (dorsomedial prefrontal korteks) bulunan ve bilgi aktaran ak madde bağlantılarının azlığıdır. Bu bölge insanın öz-farkındalığıyla ilgili olması bakımından önemlidir.

İntihara kalkışan insanlar düşünceli, dalgın, negatif ve özeleştirel düşüncelere takılıp kalmışlardır. Araştırmacılar, nörolojik değişikliklerin bu yıkıcı düşüncelere yol açıyor olma ihtimali üzerinde duruyor.

Beynin duygusal kontrol ve sınırlama ile ilgili ön kısımlarındaki bağlantıların da intihar düşüncesi taşıyan insanlarda az olduğu sanılıyor. İntihar güdüsel bir eylem olarak değerlendiriliyor ve bu bölgelerdeki bu anormal bağlantı halinin, insanın kendini ortadan kaldırma güdüsüne karşı baş etmesini zorlaştırıyor olabileceği tahmin ediliyor.

Anatomik değişiklikler

Bu değişikliklere ek olarak beynin farklı bölgelerinde beyin hücrelerinin de tahribata uğradığı, bu nedenle sorun çözme ve karar alma mekanizmalarını sekteye uğrattığı düşünülüyor.

Bu anatomik değişikliklere nelerin yol açtığı ve intihar güdüsünün ana nedenlerini bunların oluşturup oluşturmadığı henüz netleşmiş değil. Bunlar hastanın sahip olduğu depresif duyguların yan etkileri de olabilir. Psikolojik semptomlar da, beyindeki bağlantıların değişmesi de genleriniz ve içinde bulunduğunuz koşulların karşılıklı karmaşık etkileşiminin sonucu olabilir.

İntihara neden olan mekanizma tespit edildiğinde bu yeni bilgi depresyon hastalarının tedavi biçimini değiştirmemizi sağlayabilir. Böylece öncelikle kimlerin intihar eğilimi taşıdığı belirlenebilir. Birçok hasta, doktorları da dahil bu düşüncelerini kimseyle paylaşmaz; fakat beyin taramasıyla bu temel anatomik değişiklikler görülebilir. Bazıları ise nöronların ölmesi sonucu ortaya çıkan belli kimyasal özelliklerin gelecekte kan tahlili yoluyla tespit edilebileceğini, böylece intihar eğilimlerinin önceden görülebileceğini iddia ediliyor. Ancak bu tür tahlillerin klinikte yaygın kullanımına geçmeden önce bu konuda daha geniş çalışmaların yapılması gerekiyor.

Ünlü aktör Robin Williams geçen yıl intihar etmişti.

Hastanın kendine özgü ihtiyaçları tespit edildikten sonra tedavi o depresyon türüne göre uyarlanıp daha etkili kılınabilir. Örneğin hastaya belli dozlarda lityum verilmesi beynin hasar görmüş boz maddesini canlandırabiliyor. Araştırmalar, bipolar rahatsızlığı olanlarda ilaçların ikinci intihar girişimi riskini gerçekten de azalttığını ortaya koymuştur.

Yeni seçenekler

Belçika’daki Ghent Üniversitesi İntihar Araştırmaları Merkezi’nden Kees van Heeringen, transkranyal manyetik stimülasyon (TMS) yoluyla beyne uygulanan stimülasyonun işe yaradığını düşünüyor. Kafa derisine yerleştirilen bir mıknatısla TMS beynin belli bölgelerindeki elektrik aktivitesini kalıcı bir şekilde artırıp azaltabiliyor. Bu yöntem başka tedavilere cevap vermeyen bazı depresyon türlerinde etkili olmuştur. Bu yolla potansiyel intihar güdüleri hedef alınıp elimine edilebilir. Beyindeki değişiklikleri ve bunların etkilerini daha iyi anladığımızda konuşma terapilerini daha etkili kılarak hangi düşünme süreçlerinin sekteye uğradığını tespit etmek de mümkün olabilir.

İntihar düşüncesini içeren ağır depresyonlarda tek bir tedavi ile sonuç almak pek de mümkün değil. Yeni yaklaşımların etkili yanı birçok alana dayanıyor olmasında yatıyor. Böylece bir zamanlar nörologlar ve psikiyatristler açısından bilinmez olan bazı konular biraz daha aydınlığa kavuşuyor. Bunlar her hastaya özgü durumlara uyarlandığında boşa yitirilen hayatların sayısı da azalacaktır.

İntihar eğilimleri taşıyanlara derhal tıbbi yardım almaları öneriliyor. Ayrıca Uluslararası İntiharı Önleme Derneği’nin yardım sunan kuruluşlar listesine de başvurulabilir.

Uyarı: Bu makale genel bilgi vermek amacıyla yayımlanmıştır ve tıbbi tavsiye niteliğinde değildir. BBC, harici internet bağlantılarının içeriğinden sorumlu değildir. Sağlığınızla ilgili herhangi bir kaygınız varsa doktorunuza başvurmanız tavsiye olunur.

Bu makalenin aslını ’da okuyabilirsiniz.

Dergideki diğer makalelere .