BIST 9.390
DOLAR 34,43
EURO 36,29
ALTIN 2.837,00
HABER /  GÜNCEL

DERGİ - Dönüm noktası olan fotoğraflar

Magnum fotoğrafçıları yaşamlarını değiştiren eserlerini anlatıyor.

Abone ol

Magnum fotoğrafçıları yaşamlarını değiştiren eserlerini anlatıyor.

Stuart Franklin (Tiananmen Meydanı, 1989)

Magnum, üyelerinin sahip olduğu bir fotoğrafçılar kooperatifi. Yeni bir proje için Magnum fotoğrafçıları kendileri için bir dönüm noktası olan arşiv fotoğraflarından seçme yaptılar. 8-12 Haziran tarihleri arasında fotoğrafların imzalı kopyaları satılacak.

Stuart Franklin daha çok “alışveriş torbalarıyla tankın önünde duran adam” fotoğrafıyla tanınıyor. Franklin, bu fotoğrafın ise Tiananmen Meydanı’ndaki “ayaklanmanın ruhunu kristalize ettiğini” belirtiyor.

Steve McCurry (Küba, 2010)

1985’te National Geographic dergisinin kapağında yer alan “Afgan Kızı” fotoğrafı ile bilinen McCurry ise daha yakın zamanda çektiği bir fotoğrafını seçmiş proje için. “Beş yıl öncesine kadar Küba gitmek isteyip de gidemediğim yerlerden biriydi. 1970’lerde fotoğrafçılığa başladığımda ABD, Küba ile diplomatik ilişkilerini 1961’de kesmişti… 2014’teki gidişim ise Başkan Obama’nın Küba ile bu ilişkilerin yeniden kurulacağını açıkladığı bir döneme denk gelmişti.”

Susan Meiselas (Nikaragua, 1978)

Susan Meiselas’ın, Molotof kokteyli fırlatmaya hazırlanan adam fotoğrafı Nikaragua devriminin simgelerinden biri olmuştu. Bu fotoğrafta ise ev yapımı bomba yaparken geleneksel dans maskeleriyle kimliklerini gizleyen Nikaragualıları görüyoruz. “İlk kez fotoğrafıma konu olan insanların iletmek istedikleri mesajları için beni kullandıklarını gördüm” diyor Meiselas. New York Times Dergisinin kapağında kullanılan bu fotoğraf onun medyadaki ilk fotoğrafı olmuş.

David Alan Harvey (Rio de Janeiro, 2011)

“Bu fotoğraf çalışma biçimimi değiştirdi” diyor David Alan Harvey. Doğru bir hikayeye dayanan kitabının kapak fotoğrafı yapmış bunu. Sonra da dışarıya iş yapmayı bırakıp kendi yayımladığı kitaplar üzerinde yoğunlaşmış. “Ben herhangi bir değişiklik için plan yapmıyorum. Olacak şey oluyor. Önünüzdeki dönüm noktasını fark etmek önemli. Tıpkı fotoğraf gibi. Fani. Günü yaşamalı. Bir kere kaçırdığınızda giden gitmiş oluyor.”

Jim Goldberg (San Francisco, 1987)

“Bir grup oğlan Riviera Oteli’nin çevresinde toplanmıştı. Erkek fahişeler ve zengin sevgilileri. Oğlanlardan birinin elinde bir silah vardı. Silahın dolu olmadığını söyledi. Kafasına, sağa, sola doğrultuyordu. Sonra tavana tutup ateş etti. Silah patladı” diye anlatıyor Goldberg bu fotoğrafın hikayesini.

Hiroji Kubota (Washington, 1963)

“1962’de New York’a geldiğimde yanımda 500 dolar ve bir Leica marka fotoğraf makinasıyla birkaç lens vardı. Fotoğrafçılık bilgim yoktu; kariyerime nereden başlayacağımı bilmiyordum… Sıcak bir yaz günü sabah 6’da Washington’a gittiğimde insanlar anıtın etrafında toplanıyordu. Ben de deklanşöre basıp durdum. Sonra birinin konuşmasını duydum: ‘Bir hayalim var…’ Siyahi önder Martin Luther King’di bu. O anda tarihi bir olaya tanıklık ettiğimi anladım. Bu olay dünya algımı, dolayısıyla yaşamımı değiştirdi.”

Paul Fusco (Robert Kennedy cenaze treni, 1968)

Paul Fusco 1968’de Look dergisinde çalışıyordu. Robert Kennedy’nin cenazesinin trenle New York’tan Washington’a taşınması olayını fotoğraflaması istendi. Kennedy ailesinin özel vagonlarına girilmesine izin verilmeyen Fusco, yolda dizilmiş insanların saygı duruşunda bulunduğunu görüp onları görüntülemeyi kararlaştırdı.

Abbas (Kahire, 1970)

İranlı fotoğrafçı Abbas’ın bu fotoğrafı Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdül Nasır’ın cenazesinde çekilmişti. “Deklanşöre bastığımda bunun fotoğrafçılığım açısından belirleyici anlardan biri olacağını düşünmemiştim” diyen Abbas, usta ressam Rembrandt’ın Amsterdam’daki Manifaturacılar Loncası Mutemetleri (The Syndics of the Drapers’ Guild) adlı resmini görmüş. “Büyük usta zamanı dondurmamış, askıya almıştı... 45 yıldır bu ‘Askıda Kalan An’ benim düsturum oldu... Bu fotoğrafta da öndeki kadın düşüncelere dalmış, tabutu az önce pencerelerinin önünden geçen Reisi Cumhur’ları için ailesiyle birlikte yas tutuyor.”

Peter van Agtmael (Afganistan, 2008)

“Amerikan askerlerine iliştirilmiş olarak geçirdiğim birkaç yılda savaşı yabancı bir ordunun dar lenslerinden görmüş, bölge halkıyla irtibatım olmamıştı. Kendimi Afganistan ya da Irak’tan ziyade Amerika’da gibi hissediyordum. Bu fotoğrafı çektiğim ziyaretimde ilk kez iliştirilmiş fotoğrafçı olarak gitmemiştim. Bu fotoğraf ABD’de yaşayan sakat bir Afgan’ın Afganistan’daki düğününde çekildi. Gelin Fahima yeğenleriyle poz vermişti. Bu seyahatin ardından perspektifimin ne kadar sınırlı kalmış olduğunu gördüm... Afganlar artık birer gölge değil, birey olmuşlardı. Önceki dar kapsamımdan utandım ve çalışma tarzımı değiştirdim.”

Harry Gruyaert (1966)

“1966’da kız arkadaşımı yeni sevgilisi elimden almıştı. İkisiyle ilgili bir film yaparak kendisini ne kadar sevdiğimi anlamasını sağlamaya çalışacaktım” diye anlatıyor Belçikalı fotoğrafçı bu fotoğrafın hikayesini. “Onu filme çekerken araya bir mesafe koymayı başardım. Hem onu hem kendimi daha iyi tanımıştım. Gitmesine izin verdim. Bu, fotoğrafımda önemli bir etken oldu: hem vardım, hem yoktum.”

Eli Reed (Tanzanya’daki Ruandalı mülteciler, 1995)

Bu fotoğraf Ruanda’daki soykırımın ardından çekilmişti. “Sınır Tanımayan Doktorlar’ın İspanya bölümüyle çalışıyordum. Onlara hayranlık duyuyordum. Güvenlik sorunu ve gergin koşullara rağmen hiç yalpalamadılar. Kamptaki mültecilerin yaşamını belgeliyordum ben de. Sahada futbol oynandığını görüp oraya doğru gittim. Sahayla fotoğraf makinem arasında bu iki yüz belirmişti. Yüzlerindeki ifade burada tanık olduğum her şeyi anlatıyordu sanki ve katliamdan sağ kurtulan diğer insanların yüzlerindekiyle aynıydı.”

Bu makalenin aslını’da okuyabilirsiniz.

Dergideki diğer makalelere .