Avrupa Parlamentosu adına hiçbir duruşmayı kaçırmayan İtalyan Milletvekili Luigi Vinci ise karara köpürdü.
Abone olAvrupa Parlamentosu adına hiçbir duruşmayı kaçırmayan İtalyan Milletvekili Luigi Vinci, verilen karara sert tepki gösterdi. Vinci, ''Türkiye halkının barışa ve demokrasiye büyük özlemi vardı. Bu dava ile bu özlemin önü kesildi. Bu Türkiye'nin daha demokratik olmasını isteyen AİHM'ye hakarettir'' dedi. AİHM'nin 1994 yılında Ankara DGM'nin verdiği kararın adil olmadığı gerekçesiyle Türkiye'yi tazminata mahkum ettiğini hatırlatan Vinci, şunları söyledi: ''Mahkeme yeniden yargılanmaya başlarken kafasında eski yargılanma ile başladı. Mahkeme adil olmayan 1994 kararını korumak için mücadele etti. AP adına ifade ederim ki: 'AP, sanıklara bütün dayanışmalarını sunuyor.' Avukatlar büyük başarı ile savunma yaptılar''. Türkiye'de Kürtler'in haklarının çiğnendiğini savunan Vinci, ''Bu ülkede Kürtler, insan hakları için mücadele eden kuruluşların hakları çiğneniyor. Bunlar herzaman AP'nin övgüsü almaya devam edecektir. Sorun burada bitmedi'' dedi. Demokrasi sürecinin hem Türkiye'de hem de Avrupa'da süreceğine dikkat çeken Vinci, Biz Türkiye Hükümeti'nden ve parlamentosundan bu utanç verici mahkeminin kaldırılmasını istiyoruz. Faşizmin bir parçası olan mahkemeler hala davam ediyor. Biz Türkiye hükümetinden politik tutsaklar için af istiyoruz'' diye konuştu. Türkiye'nin AB'ye girmesi için demokratik bir ülke olması gerektiğini vurgulayan Vinci, bunun Türkiye parlamentosunun yanısınra Tük halkının elinde olduğunu söyledi. Daha sonra soruları cevaplayan Vinci, DGM'nin kapatılması ila ilgili bir soruya şu yanıtı verdi: ''DGM'lerin demokratik olmadığını düşünüyorum. DGM'lerin doğaları gereği bağımsız ve tarafsız olmadıklarını düşünüyorum. Bunlar antidemokratik davranan mehkemelerdir. Bu tip mehkemeler otoriter devletlerde bulunuyor. Mussoloni, Hitler zamanında vardı. DGM'ler var oldukça mahkemelerin bağımsızlığından bahsedelimez. Zaten Türk hükemeti de bu mahkemelerin kaldırılmasını istiyor. Bu mahkeme sanıkları farklı dille konuştuğu için mahkum etti. Bütün insanların kendi dilinde konuşma hakkı vardır''. Duruşmayı izleyen merkezi Cenevre'de bulunun Hakim ve Savcıların Bağımsızlığı Merkezi üyesi, Stuart Keer ise duruşmada savcıların hakim ile aynı yerde durmasının hukukta yer alan 'silahların eşitliği ilkesine' ayrıkı olduğunu söyledi. Sanıkların yeniden yargılanmasından beri tutuklu olmalarının yanlış olduğunu savunan Keer, sanıklar lehine konuşan tanıkların da dikkate alınmadığın söyledi. Hükümlü eski milletvekillerinin avukatı Yusuf Alataş ise bu davanın AİHM'den döneceğini öne sürerek, müvekkillerinin adil yargınlamadığı için tekrar yargılanacağını savundu. Mahkemenin vermiş olduğu kararı 'hata' olarak değerlendiren Alataş, kararın Yargıtay'dan döneceğini söyledi. Kendilerinin her türlü hukuki yolları deneyeckelerini kaydeden Alataş, ''Bunu yaparken de 4 kişinin özgürlüğü için değil, Türkiye'nin demokrasisi için hareket edeceğiz'' dedi. Müvekkilerinin mahkede bulunmalarının nedeninin Kürt meseli olduğunu söyleyen Alataş, müvekkilerinin 1994 yılında söylediklerinin suç kapsamında çıkartıldığını söyledi. Ataktaş, ''Ama görüyoruz 1994 yılından beri yargı bir arpa boyu ilerlemiş değil. Türkiye'de yargı bağımsızdır diye birşey yok'' diye konuştu. Alataş bir soru üzerine Zana, Doğan ve Dicle'nin 2 Mart 2005 de Sadak'ın ise 1 Ekim 2005'te tahliye olacağını kaydetti.