BIST 10.025
DOLAR 35,16
EURO 36,68
ALTIN 2.956,54
HABER /  GÜNCEL

Denktaş'ın bağımsızlık savaşı

Bilbilik, Hollywood filmlerini aratmayacak senaryosunun fikri temellerini ve detaylarını Aksiyon’a anlattı.

Abone ol

Binbaşı Erol Bilbilik’e göre, şartlar olumsuz giderse Rauf Denktaş görevden çekilecek ve 15 bin kişilik paramiliter güç harekete geçecek. Bu durum Türkiye’deki iktidarı da sarsacak. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, görüşmelerden kimsenin haksız görmeyeceği bir şekilde çekilecek. Görevinden istifa eden Denktaş, ulusal güçlerin başına geçecek. Ada’da örgütlü 15 bin kişilik paramiliter gücün desteğiyle bağımsızlık savaşı başlatılacak. Gelişmeler üzerine Annan Planı’nı TBMM’den geçiremeyen Türkiye’deki hükümet istifaya zorlanacak.

Yukarıda kaydettiğimiz sıra dışı senaryonun sahibi 9 Martçı subaylardan Emekli Deniz Binbaşı Erol Bilbilik. 12 Mart 1971 Muhtırasıyla sonuçlanan süreçte Doğan Avcıoğlu grubunun içinde yer alan Bilbilik, son seçimlerden önce de Kıbrıs’a giderek bir dizi konferans verdi. İşte Kıbrıs'ta sıradışı senaryonun sahibi Bibilik'in Aksiyon dergisine anlattıkları.

Kıbrıs’ta yeni bir devleti kim istiyor? ABD ve AB’nin rolü nedir?

Annan Planı’nın Avrupa Birliği (AB) adına hazırlandığı söylense de bu bir Amerika Birleşik Devletleri (ABD) planı. Planı hazırlayan, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Kofi Annan, BM Özel Danışmanı Alvaro de Soto ve İngiltere’nin Kıbrıs Koordinatörü David Hannay. ABD’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Thomas Weston, Washington’da Ada’yı en iyi bilen kişi olarak kabul ediliyor. Bundan önceki ABD Temsilcisi Alfred Moises de Weston’a bağlı olarak çalışıyordu. ABD, AB’ye Ada’da bir çözümü dayatıyor. Emperyalist zayıf güç olan AB ise ABD’ye karşı çıkmaya çalışıyor.

—ABD’nin Kıbrıs’a ilgisi nereden kaynaklanıyor?

ABD’nin ayakta kalabilmek için, Kafkaslar, Orta Asya ve Afrika’daki tüm petrolleri denetim altına alması gerekiyor. Eğer bunu denetim altına almazsa rakipleri Çin ve Rusya’nın petrole ulaşmalarını engelleyemez. Petrol ve doğalgaza ulaşırlarsa da bu ülkelerin ekonomileri, silahlı güçleri, teknolojileri büyür ve güçlenir. ABD’nin 21. yüzyıldaki yaşamsal projesi yok olur. Avrupa, ABD’nin Avrasya projesinde köprü başıdır. Türkiye daha büyük köprü başıdır. Kıbrıs’la beraber Türkiye Avrasya kapısının adeta bir ön kapısıdır. Kıbrıs’ın Kuzeyi ile İskenderun arasında gerçekten zengin petrol yatakları var. Ancak ABD bunu gizleyebildiğince gizlemek istiyor.

Kıbrıs’taki seçimleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin yükselişi ne mesaj veriyor?

Ben Kıbrıs’a seçimlerden önce gittim. Bir dizi konferans verdim. Seçimden önce AB yanlısı partilerin 50 sandalyeli parlamentoda 35 sandalye alabileceği tahmin ediliyordu. Bunlar 14 Aralık seçimlerinde öyle bir garanti de görüyordu ki, Kıbrıs’ın hem güneyinde hem de kuzeyinde özgürlük şenlikleri yapacaklardı. Bütün partilerin teşkilatlarına talimat vermişlerdi. 25’e 25 durumunu görünce o gece şölenler iptal edildi. 35 milletvekili girseydi çoğunluğu elde etmiş olacaklardı. Annan Planı’nı virgülüne dokunmadan kabul edeceklerdi. Bu sonuçları bir direnişin doğmadan yok olması sonucunu doğurmadığı için büyük bir başarı olarak kabul ediyorum.

Annan Planı hakkında ne düşünüyorsunuz? Müzakere edilebilir bir metin mi? Yoksa Kıbrıs’ın Rumlara devrinin belgesi mi?

Annan Planı’yla, müzakereler bir yana yeni Kıbrıs Cumhuriyeti’nin anayasası yazılıyor. Plan kendi içinden bir de anayasa çıkarıyor. Onu kabul ettiğiniz anda anayasayı kabul etmiş oluyorsunuz. O anayasa, KKTC Anayasası’nı yok ediyor. Ne garantörlük, ne iki kesimlilik kalıyor. Müzakereye oturulduğu anda Kıbrıs elden gitmiştir. Güney Kıbrıs’ın kaybedeceği hiçbir şey yok. ABD, anlaşma olmaması halinde Türkiye’ye Rum Kesiminin AB’ye girmeyeceği sözünü vermiştir. Ama arkasında durmayacaktır.

Durum böyleyse 30 yıldır tüm baskılara direnen Denktaş görüşmelere başlamayı neden kabul etti?

25 milletvekili çıkartan oy oradaki partilerden daha fazla Denktaş’a verilmiştir. Her şeye rağmen halkın Denktaş’a olan güvenini gösterir. Bence, Denktaş’ın görüşmelere başlama konusunda direnmesi lazımdı. Denktaş’ın cumhurbaşkanlığının bitmesine iki yıl vardı. Başgörüşmeci sıfatını taşıyordu. Bu sıfatı ona KKTC Meclisi vermişti. Ancak o alabilirdi. Bunu yapabilmesi için de Anayasayı değiştirmesi gerekiyor. Başgörüşmecilik sıfatı kendisinde olduğu için Talat’a bu sıfatı vermeyebilirdi. Cumhurbaşkanı olarak hükümeti onaylamama yetkisi vardı. Denktaş, mayısa kadar durmalıydı. Taktik dahilinde Talat hükümetini onaylayabilirdi. Görüşmeciliği de, eski Dışişleri Bakanı Ertuğrul Tahsinoğlu ve Ulusal Birlik Partisi’nin en değerli insanlarından, müsteşarı Ertuğrul Ongun’a verebilirdi. Denktaş, Türkiye’ye gelip, tüm yetkililerle görüştü. Halk arasında destek gezilerine çıktı. Fakat en sonunda da ABD ve özellikle de Türkiye iktidarının Kıbrıs davasında, kendisiyle aynı fikirde olmadığını anladı. Bu durum geçmişte Çiller başbakanken yaşanmıştı. Cumhurbaşkanı Demirel—Denktaş deklarasyonu yayınlandı. Hükümet yok sayıldı. O deklarasyonla biz Annan Planı’na benzer bir planın ve ilk defa Denktaş’ın arkasında olmayan bir iktidarın olgusunu yaşadık.

Denktaş MGK kararına göre karar vermekle yanıldı

Ama bu sefer Denktaş, Türkiye’de Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanıyla temaslarından sonra görüşmeciliği kabul etti.

8 Ocak 2004’te Milli Güvenlik Kurulu (MGK) kararı var. Orada sadece Kıbrıs ele alındı. MGK kararında o toplantıya katılanlar, olmazsa olmaz 6 koşulu tespit etti. İki eşit millet, garanti hakkının devamı, göçlerin az olması, egemenlik, güvenlik, toprak bütünlüğü, garantörlük. Bunlar kayda geçirildi. Denktaş, Birleşmiş Milletler’e gidip gitmeme analizini yaparken, temel olarak aldığı belge bu oldu. Burada büyük bir hata yaptı. MGK kararı, ilgili kanun değiştiği için eski gücünü kaybetti. Hükümet kabul ettiği MGK kararını bir bütün olarak siyasi kararı haline dönüştürmedi. Bütün incelik burada. Bu yapılmadığı için olmazsa olmazların akıbeti belli değil.

Görüşmelerde neler yaşanabilir?

Denktaş gibi büyük liderler hata yapabilirler ama hatalarından ders çıkarmasını da bilirler. Büyük liderlerin vasfı budur. Büyüklüğü o nedenledir. Masada harikulade taktik uyguladı. Denktaş, New York’a gitmeden önce ‘olmazsa olmazları’ Annan Planı’na sokmaya çalışacağını deklare etti. Hiçbirinden feragat etmeyeceğini, ederse planı kabul etmiş olacağını söyledi. Bunun, Kıbrıs Türkleri’nin imhası anlamına geleceğine vurgu yaptı. İsteksizliğini ortaya koyarak Rum kesiminin masaya oturmasını sağladı. AB taraftarı Talat’ı yönlendirdi. Her toplantı sonunda gerçekleri kendi halkına açıkladı. Bu büyük bir güç belirtisidir. Tek kumandan olarak bu açıklamaları yaptı.

—İsviçre’ye gitmeyen Denktaş’ın bundan sonraki süreçte ne yapacağını tahmin ediyorsunuz?

Denktaş, referanduma kadarki süreçte ‘evet’e yakın oy verileceğini değerlendirdiği anda masadan tamamen çekilir. Ama öyle bir pozisyon oluşturur ki hiç kimse çekildiği için haksız bulamaz. Bu durumda iki pozisyonu tercih edebilir. Başgörüşmecilikten çekilmek. Cumhurbaşkanı olarak görevine devam eder. Cumhurbaşkanı olarak planı onaylamama silahını kullanır. Böyle bir durumda Mehmet Ali Talat ve Tayyip Erdoğan, “ön olur” alarak planı Meclisten geçirmeye çalışabilirler. Tabii ki bu duruma karşı çıkacaktır. Referandumun reddedilmesi için halka inebilir. Halkı Annan Planı’yla KKTC’nin yok olacağını insanların göçe zorlanıp, heba edileceğini anlatır. İkinci yol ise, Cumhurbaşkanlığı’ndan bile istifa etmeyi düşünebilir. O öyle bir değerlendirir ki, durumun politik çözümü yoktur. Annan Planı fiili olarak gerçekleşince KKTC yok olmuştur. Önceden düşünüp, halkın politik liderliğine soyunur. Ulusal güçleri yanına alır. Bu oluşumun içinde Ulusal Halk Hareketi de yer alır. Böylece KKTC’nin bağımsızlık savaşına girişebilir.

Türkiye’deki iktidar da sarsılır

—Bu senaryo gerçekleşirse sonucunda ne olur?

Böyle bir pozisyonda, çok büyük olasılıkla halkı yanına alabilir. Türkiye’deki iktidarı sarsar. Annan Planı’nın onaylanması imkanı ortadan kalkar. 1 Mart Tezkeresi’nin reddi gibi bir hareketi başlatabilir. Kıbrıs’taki 15 bin kişilik paramiliter güç Talat’ın planı onaylama gücünü elinden alır. Türkiye’deki iktidar, anlaşmayı Meclisten geçiremez. Meclisi atlayarak geçirmeye çalışırsa iktidardan olur. Ulusalcı güçleri daha dinamik hale getirir.

Bu bir darbe demek mi?

Darbe hiçbir şeyi çözmüyor. Türkiye’ de her darbe faşizme destek olur. Denktaş ulusal liderliğe soyununca Ada’nın sivil, asker ve politik güçleri arkasında ulusal güç birliğini oluştururlar ve bir mukavemet planı yaparlar. O hareket referanduma hayır dedirten bir hareket olur. Kıbrıs’ın bağımsızlığı yolunda bir savaşa da gidebilir. O ucu da açıktır. Bence bu bir milli harekettir. Ve hareket sadece Denktaş’ın önderliğinde olur.

Masal gibi anlattığınız senaryonun bir an gerçekleştiğini farz edelim. Türkiye’nin durumu ne olur? Siyasal ve ekonomik düzen kaosa girmez mi?

Türkiye işte böyle korkutuluyor. Emperyalizmin oyunudur. Korkan insan diz çöker. Zaten ekonomi batacağı kadar batmış. Ulusalcı iktidarlar için bunların hepsinin çözümü vardır. Kaos, ulusalcı iktidarlar için kurtuluş dönemleridir. Emperyalistler için de baskı ve çıkar dönemleridir.