BIST 9.673
DOLAR 35,24
EURO 36,77
ALTIN 2.959,25
HABER /  GÜNCEL

Denktaş: Konsey dengeyi bozar

Denktaş, Anadolu Ajansı'na verdiği Konsey kararının meşru hükümet olarak Rumları muhatap aldığını söyledi.

Abone ol

KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, BM Güvenlik Konseyi'nin bugün onaylaması beklenen Kıbrıs kararının, ''Annan Planı ile güya kurulmuş olan dengeleri bozduğunu'' söyledi. Denktaş, Anadolu Ajansı'na verdiği mülakatta, karar metninde bütün geçmiş kararlara atıf yapılarak işe başlandığını, böylece ''Kıbrıs meşru cumhuriyeti vardır, meşru hükümet de Rum hükümetidir'' anlayışının tekrar teyit edileceğini belirtti. Yeni oluşumun Kıbrıs Cumhuriyeti'nin devamı olarak kabul edilmeyeceği sözünün verildiğini ifade eden Denktaş, ''Biz Türkiye'den 'Bunu yaparsanız referandum da son bulur' demesini bekleriz. Biz de bunu söyleyecek güç yoktur, ama Türk hükümetinin de bunu söyleyeceğini zannetmiyorum'' diye konuştu. Kararın alınmasının bütün dengeleri bozacağını, Rumların isteği üzerine ''garanti anlaşmasının daha da sulandırıldığını'' kaydeden Denktaş, ''Türkiye'nin 'artık referanduma lüzum yok' demesi lazım, kandırılan onlardır çünkü. Yine diplomatik manevralarla Rum tarafı tatmin ediliyor, biz yine çok şey vermek zorunda bırakılıyoruz'' dedi. BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın hakemliğinin kabul edildiğini önceden öğrenmesi durumunda New York görüşmelerine katılmayacağını da söyleyen Denktaş, Kopenhag zirvesinde hatalı davrandığı yönündeki eleştirileri de yanıtlayarak, kendilerinin zirveye davet edilmediğini kaydetti. Denktaş, Kıbrıs konusunun Türkiye'de artık eskiden olduğu gibi partiler üstü bir mesele olarak algılanmadığına da işaret ederek, şöyle konuştu: ''Ben rahmetli oğlumun can alıp can verdiği günlerde Hacettepe'de iki gün onun iyileşmesini bekledim, iyileşecek ümidiyle. O günkünden daha acı bir beklenti içindeyim, çünkü devlet gidecek ve Rumların ileride Türk askeri de çıktıktan sonra bize ne yapacağını ben çok iyi biliyorum.'' Röportajın tam metni şöyle: SORU: Basın toplantınızda ''Plandaki boşlukların BM Genel Sekreteri tarafından doldurulacağının kabul edilmiş olduğunu bilseydim, New York'a gitmezdim'' dediniz. Davos'tan New York'a bu süreç nasıl ilerledi? YANIT: Benim anladığım, Davos'ta bu yönde bir söz verilmiş, ancak bu söz bize duyurulmadı. Biz bu bilgiyle gittik, olmazsa olmazların arasında (BM Genel sekreteri Kofi) Annan'ın hakemliğinin kabul edilemeyeceği de vardı. Ama gittiğimizde ve Annan'ı ''duvar gibi'' karşımızda bulduğumuzda, bize ''sakın ipleri kopartmayın, görüşmeleri Kıbrıs'a nakletmek önemlidir'' şeklinde tebligat yapıldı. Bir alternatif getirmemiz gerekiyordu, Türkiye ile Yunanistan'ı işin içine sokmak alternatifini düşündük. Dolayısıyla ben Davos'a Annan'ın hakemliğinin kabul edilmiş olduğunu bilseydim, gitmezdim. Bu kesindir, çünkü bizi bu içinden çıkılmaz yola onun hakemliği soktu. Dışişleri Bakanı Gül'ün beyanatı oldu, ''New York'ta her şey halledilmişti'' diye, New York'ta hiçbir şey halledilmiş değildir, burada bizi dinlemediler, daha ziyade teknik konuların tamamlanması için teknik komiteleri çalıştırdılar. Dörtlü konferans için İsviçre'ye gidildi. Kimse İsviçre'de dörtlü konferans yapıldı diyemez, yapılmadı çünkü ve orada oyalama taktiğiyle mesele referanduma havale edildi. Mesele, evvelden kabul edilen bir formülün uygulanmasıdır. Hep göstermelik bir şeyler yapıldı. SORU: Size yöneltilen temel eleştirilerden birisi, Kopenhag zirvesindeki tutumunuz. ''Kopenhag'da bazı adımlar atılmış olsaydı, bu noktaya gelinmezdi'' deniyor. Kopenhag'da imza atmamak doğru bir karar mıydı? YANIT: Kopenhag zirvesine biz davet edilmedik, bunu anlayan yok. ''Kıbrıs hükümeti'' davet edildi ve bizden Genel Sekreter'in istediği, ''kalan çok az farkın halledilip bu işin bitirilmesiydi''. Çok az farkımızın kalmadığı ortada değil mi? Hala görüşüyoruz, hala anlaşamadık, anlaşılmamış belgeyi ortaya koyuyorlar. Kopenhag'da ben nasıl ''Kabul ettim her şeyi'' diyebilirdim? Plan o günden bugüne kaç defa değişti? Uzmanların görüşlerini okuyoruz, tüm plan ''Kıbrıs hükümeti hala vardır, isim değiştirmiştir'' noktasını kabul ettirmektir. Türkler de bir anayasal değişiklikle bu hükümetin içine dahil ediliyor. Bunlar bizi tatmin etmiyor. Bu bizim için sonumuzun gelmesi demektir. Kimsenin umurunda değil. ''İki halk barış içinde yaşasın, dünyaya güzel resim çizelim'' isteniyor, bazı statüler kabul edilmeden bunun olması mümkün değil ki... ''Kıbrıs Türkleri'' deyimi, bize bir statü vermiyor. SORU: Güvenlik Konseyi'nde bugün alınması beklenen karara ilişkin görüşleriniz nelerdir? YANIT: Güvenlik Konseyi'ne gidecek karar metninde bütün geçmiş kararlara atıf yapılarak işe başlanıyor. Yani, ''Kıbrıs meşru cumhuriyeti vardır, meşru hükümet de Rum hükümetidir'' anlayışı tekrar teyit edilecektir. Türkiye'nin garantörlüğü de orada tekrar ipotek altına alınıyor, bana sorarsanız bir bakıma reddediliyor, bugünkü kararı geçirdikleri takdirde, Annan Planı'nda güya kurulan denge de bozulmuş oluyor. Biz Türkiye'den ''Bunu yaparsanız referandum da son bulur'' demesini bekleriz. Biz de bunu söyleyecek güç yoktur, ama Türk hükümetinin de bunu söyleyeceğini zannetmiyorum. Bu kararın alınması bütün dengeleri bozuyor, yeni oluşumun Kıbrıs Cumhuriyeti'nin devamı olmayacağı söylenmişti, geçmiş kararlara atıfta bulunmak suretiyle bu da geçerliliğini yitiriyor. Rumların isteği üzerine garanti anlaşması daha da sulandırılıyor ve sanki savaşa gidiyormuşuz gibi 7. bölüme atıfta bulunduruluyor. Türkiye'nin ''artık referanduma lüzum yok'' demesi lazım, kandırılan onlardır çünkü. Yine diplomatik manevralarla Rum tarafı tatmin ediliyor, biz SORU: Türk hükümetinin tutumuna yönelik eleştirileriniz vardı, bunlar açıklamalarınıza da yansıdı. YANIT: Ağır şeyler söylemek istemem, söylediklerim kafidir. Biz bütün Türk hükümetlerine güvenerek yürüdük. New York'a gidişimiz bu güvene dayalıydı, gittikten sonra değişen bir husus meydana gelmiştir, bunun nedenini ben kendileriyle yüz yüze konuşmuş değilim, herhalde bir gün gelir konuşacağız. SORU: Şu anda gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? YANIT: Bugüne kadar Kıbrıs meselesi, yumruk gibi milli ve partiler üstü meseleydi. Hükümet dışındaki bütün partiler eski milli çizgide durmaktadırlar. Annan Planı'nı bizim değerlendirdiğimiz gibi değerlendirmektedirler. Yumruk gibi milli birlik görüşü ortadan kalkmış görünüyor. Şimdi parti görüşü vardır, Meclis'teki kararlara rağmen parti görüşü hakim kılınmıştır ve Kıbrıs gidiyor. Ben rahmetli oğlumun can alıp can verdiği günlerde Hacettepe'de iki gün onun iyileşmesini bekledim, iyileşecek ümidiyle. O günkünden daha acı bir beklenti içindeyim, çünkü devlet gidecek ve Rumların ileride Türk askeri de çıktıktan sonra bize ne yapacağını ben çok iyi biliyorum. Senem Yazıcı ve Züleyha Karaman bildiriyor