BIST 9.949
DOLAR 35,26
EURO 36,73
ALTIN 2.986,42
HABER /  GÜNCEL

Denizci subaylar niye intihar ediyor?

Deniz Kuvvetleri'nde şüpheli 6 ölüm... Sabah saatlerinde meydana gelen ölümlere ailelerin kimi 'intihar', kimi 'cinayet' diyor. Ama...

Abone ol

2 Mayıs 2007 tarihinden bu yana Olgun Ural gibi 6 denizci subayın ölümü kayıtlara intihar olarak geçti. Sır perdesi henüz aralanamadı.

Subaylar hayatını nasıl kaybetti, hepsi intihar mı? Üst üste gelmesinin bir anlamı var mı? Psikolojik baskı altında kaldılar mı? Hangi subay için cinayet iddiası gündeme getiriliyor? Aileleri ne düşünüyor? Ergenekon'la ilişkisi var mı?

Son intihar tarihi 19 Aralık. İddiaya göre, intihar etmeden önce Yüzbaşı Olgun Ural'ı bilgi sızdırmakla suçlayanlardan biri Binbaşı Ümit Koca, diğeri Yarbay Ali Tatar'dı (42). Sonuncu isim, soruşturmaya konu olan daha birçok olayda geçiyor. Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Metin Ataç ile şu an görevdeki komutan Oramiral Eşref Uğur Yiğit'e suikast hazırlığı yapan subaylar arasında Ali Tatar'ın da adı var.

Suikastı gerçekleştirecek teğmenler tutuklanarak cezaevine gönderildi, evlerindeki aramalarda patlayıcı madde ve mühimmatla beraber "Tayfun Duman'dan gelecek bilgiye göre hareket edilsin" yazılı not bulundu. Önceden tutuklanan Teğmen Tarık A'ya ait 'Amirallere Suikast Planı'nın yer aldığı flash bellekteki bazı belgelerde yine Ali Tatar'ın ismi var. Aynı belgelerde, Hava Kuvvetleri bünyesinde kurulan 'Karargâh Evleri' yapısına benzer bir yapılanmaya gidildiği iddia ediliyor. Ayrıca, Kafes eylem planının gizlendiği CD'nin içinde yer alan 'GÜNDEMLERİM2' adlı dosyadaki 'Organizede yer alacak arkadaşlarımız' listesinde de geçiyor Tatar'ın ismi.

Teğmenlerin öğretmeni konumundaki Ali Tatar, 7 Aralık'ta iki amirale düzenlenecek suikastın planlayıcısı olduğu iddiasıyla mahkemeye sevk edildi. Beşiktaş Adliyesi'nde ifadesi alındıktan sonra tutuklanarak Hasdal Askerî Cezaevi'ne gönderildi. Avukatlarının itirazı üzerine 9 gün sonra serbest bırakıldı. Ardından, görev yaptığı birliğe giderek Öğretim Başkanı Deniz Kurmay Albay İlyas K.yı ziyaret etti, hatta orada ağladığı söylendi. Hasdal'daki hayat şartlarının çok kötü olduğunu anlatıyordu; fiziken zayıflamış, ruhen ve psikolojik olarak çöküntü içine girmişti. Psikolojik destek almak istiyordu.

Tatar'ın 'kuvvetli suç şüphesi'nden' dolayı tutuklanma talebiyle tekrar savcılığa çağrıldığı ise Deniz Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Başkanı Tuğamiral Caner B. tarafından cuma akşamı Tatar'ın görev yaptığı komutanlığın kurmay başkanı Albay Önder U.ya bildirildi.

Tatar'ın ağabeyi Ahmet Tatar kardeşinin serbest bırakılmasını kutlamak için Ankara'dan İstanbul'a geçmişti; "Kutlamak, beraber olmak için cuma günü eşimle birlikte İstanbul'a gittik. Kız kardeşimiz de evdeydi. Ev kalabalıktı. Akşam saat 19.00 civarında komutanlıktan telefon geldi. Yarım saat filan geçti, bu arada sofra hazırlanıyor. Bir geldi yıkılmış. Beniz atmış. 'Ne oldu oğlum?' 'Yarın sabah tekrar tutuklayacaklarmış'. O dakikada yıkıldık. O andan sonra toparlayamadık."

Ali Tatar bu kararı duyduktan sonra yıkılmıştı. Kendisine sahip çıkılmadığını düşünüyordu. Ağabeyine "Çocuklarım size emanet" diyordu. Yarbay Tatar, cezaevine gitmeden önce GATA'da muayene olmak, hatta orada yatmak niyetindeydi. Komutanlarına bu arzusunu kabul ettiremedi. Bizim inisiyatifimizden çıktıktan sonra sevkini alsın düşüncesi ağır basıyordu. Saat 10.30 civarıydı. Tek el silah sesi duyuldu. Ailesi banyoya girdiğinde yarbayın kanlar içinde yattığını gördü. GATA'ya götürülmek üzere yola çıkarıldı; ancak yolda hayatını yitirdi. İntiharın polise bildirilmesi ve Adli Tıp'ta otopsi yapılması gerekiyordu; fakat ikisi de yapılmadı. İntiharın planlı olduğunu kanıtlayan mektuplar ise komutanlara teslim edildi.

Öğretmen Yarbay Ali Tatar'ın Deniz Kuvvetleri'ndeki Ergenekon yapılanması ile irtibatlı tüm subayları yakından tanıyan isim olduğu iddia ediliyor. Kendisinin Ergenekon'da 'eğitimden sorumlu subay' olduğu, Deniz Harp Okulu'ndan mezun olan personelin birliklere dağıtımını ve bu yapıyla koordinasyonu sağladığı söyleniyor. Yarbay Tatar'ın Deniz Kuvvetleri içindeki en önemli oluşumlardan biri olan Ata Evleri ve Deniz Yıldızı Projesi'nde yönetici olduğu belirtiliyor.

Ali Tatar'ın bu kapsamda kritik görevlerde olduğu öne sürülüyor; ancak deşifre olduktan sonra her adımı Ergenekon örgütü tarafından yakından takip edildi. Konuşmaması için her türlü çaba gösterildi. Tatar, albayların sıra beklediği Beylerbeyi'ndeki lojmanda koramiral komşularıyla oturuyordu. Bu arada, Tatar ile birlikte hareket eden ve deşifre olduğu gerekçesiyle üstleriyle problem yaşayan başka subayların da olduğu iddia ediliyor.

ALEVİ SUBAYLARIN ÜZERİNE OYNUYORLAR

Ali Tatar'ın eşi Nilüfer Tatar, cenaze töreninde kamuoyunun pek bilmediği bazı bilgileri açıkladı. Ergenekon kapsamında cezaevine gönderilen Alevi inançlı 29 subay olduğunu söyledi: "Alevi subayların üzerine oynuyorlar. 29 subay içeride boş yere yatıyor. Alevi subayları yok etmek istiyorlar." Bunun üzerine Sabah Gazetesi'nden Emre Aköz, köşesinde Deniz Kuvvetleri içinde yuvalanmış Ergenekon şebekesinin Alevi subayları kullanmaya çalıştığını ifade etti. Peki, Alevilerin Ergenekon örgütü ile bağı ne? Neden Aleviler böyle görevlere seçiliyor?

Alevi inançlı insanların laiklik, Atatürkçülük gibi konulardaki hassasiyeti biliniyor. Bu da Alevilerin Ergenekon içinde bu hassasiyetler üzerinden rahatça kullanılmasına zemin hazırlıyor. Bugüne kadar TSK bünyesinde vefat eden Alevi inançlı subay ya da generallerden hiçbirinin cenazesi cemevinden kaldırılmamıştı. İlk defa Ali Tatar'ın cenazesi cemevinden kaldırılarak Alevi vurgusu ön plana çıkarıldı. Tatar'ın dirisine değil, ölüsüne sahip çıkan üst düzey komutanlar, Olgun Ural'ın cenazesine ise aynı ilgiyi göstermemişti.

KOMUTANLARIM BANA SAHİP ÇIKMADI

Olgun Ural ve Ali Tatar, nasıl oluyor da durduk yere canlarına kıyıyor? Kimi gazete ve televizyonlarda 'onur intiharı' gibi yansıtılsa da Tatar'ın arkada bıraktığı mektupta "Komutanlarım bu durumu bildiği hâlde bana sahip çıkmadılar." ifadesi dikkat çekiyor. Aynı şekilde Ural'ın arkada bıraktığı mektuptan 'suçlandığı' için intiharı seçtiği anlaşılıyor.

Uzmanlar, her iki ismin psikolojik bunalıma sürüklenmiş olabileceği üzerinde duruyor. Psikiyatr Prof. Nevzat Tarhan, intiharların ortak noktasını 'ihanete uğramışlık' hissinin oluşturduğunu söylüyor. İntihar için 'zor bir karar' diyen Tarhan şu değerlendirmeyi yapıyor: "Verilen emirleri yaptılar; buna rağmen kendilerinin satıldığı, dışlandığı gibi bir duyguya kapılmış olabilirler. İntihar mı, infaz mı, yoksa bu kişilerin üzerinde büyük bir baskı mı var? Bütün bunların araştırılması gerekiyor." Tarhan, bu noktada, Osmanlı'da yeniçeri isyan ettiği zaman onları susturmak için bazı paşaların idam edilmesini örnek gösteriyor; bu subayların da feda edildiğini düşünüyor. TSK içinde bugün bir otorite zafiyeti olduğunu, emir-komuta zincirinin sağlıklı işlemediğini iddia ediyor. Ciddi bir yönetim operasyonu yapılması gerektiğinin altını çiziyor.

OLAY İNTİHAR MI?

Yüzbaşı Olgun Ural'ın ölümünün ardından başlatılan savcılık soruşturması takipsizlikle sonuçlanmıştı. Yüzbaşının Mersin'de yaşayan kardeşi Rıza Ural, "Olayın intihar olup olmadığı konusunda şüpheniz var mı?" sorusuna otopsi raporuna yansıyan mermi giriş ve çıkış delikleri arasındaki uyumsuzluğa dikkat çekip şu cevabı veriyor: "Bilmiyorum, kendine konduramıyorum. Erken terfi ettirilen, sicilinde en ufak bir leke olmayan biri nasıl intihar eder anlayamadım. İntihardan önce psikolojik bir sorunu yoktu. Olayın akşamında bizi aradı, görüştük, herhangi bir sıkıntısı yoktu. 9 ay geçti, hâlâ çözemedik."

Deniz Kuvvetleri bünyesindeki Doğan Avcıoğlu, Ali Kırca cunta ekolünün bugün Aleviler üzerinden sürdürüldüğünü anlatan strateji uzmanı emekli Albay Mesut Ülker, "Hatayı büyükler yapar, faturayı küçükler öder." diyor. İntihar edenlerin Ergenekon'un merkezinde olmadığına dikkat çeken Ülker, şöyle devam ediyor:

“Fiilî olarak sokakta yer alıyorlar. Yükü kaldıramıyorlar. Öz güven eksikliği olanları, ezilmişlik psikolojisi içinde olanları kullanıyorlar. Ergenekon tetikçilerine bakın, hepsi itilmiş kakılmış tipler. Generaller hiç fatura ödemiyor. 'Kol kırılır yen içinde kalır' deniyor. 'Bağdat Caddesi' ekolü ile 'kara kaşlılar' ekolü var. Denizcilerin suiistimal edilmesi çok kolay. Bağdat Caddesi ekolü, kız arkadaşıyla dolaşıyor. Kara kaşlı olana ise 'Karargâh evine git' deniyor. Yanlış yapan büyükler ortaya çıkarsa küçükler intihar etmez. Komuta kademesi mutlaka iç muhasebeyi iyi yaparak aşağıdakilere güven vermeli, yanlışlıkları savunarak değil.”

TANJU ÜNAL DOSYASI: İNTİHAR DEĞİL, CİNAYET
Diğer Sayfada...
 

[PAGE]



Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'ndaki şüpheli ölümlerden bir diğeri 26 Haziran 2009'da İzmir'de meydana geldi. Güney Deniz Saha Komutanlığı'nda görevli Hâkim Yarbay Tanju Ünal'ın makam odasında tabancasını kafasına dayayarak ateşlediği tespit edilmişti.

Üç mektup bıraktığı belirtiliyordu; ancak mektuplara ilişkin kriminal inceleme yapılamadı. Mektuplar Ünal'ın elinden mi çıkmıştı, tehditle mi yazılmıştı? Savcılık olaya el koydu; fakat diğerlerinde olduğu gibi 'intihar' diyerek dosyayı rafa kaldırdı. Buna karşın eski Deniz Kuvvetleri Komutanı İlhami Erdil'e rütbe söktüren hâkimin ölümüne ilişkin şüpheler giderilemedi. Bir gazetede Yarbay'ın annesi Yüksel Ünal "Benim oğlum intihar etmez, o cinayetle hayatını kaybetti." diyor. Tanju Ünal'ın TSK mensubu olan eşi Kevser Ünal'ın da intihara inanmadığı belirtiliyor.

ALBAY VARIMLI'NIN ÖLÜMÜ

Eski adıyla Özel Harp Dairesi, bugünkü adıyla Özel Kuvvetler Komutanlığı'ndan 2003'te şube müdürü olarak emekli olan Deniz Albay Ali Belgütay Varımlı'nın ölümü de Hâkim Tanju Ünal'ınki gibi soru işaretleri barındırıyor. 20 Kasım 2009'da İstanbul Göztepe'de 10. kattaki evinden atlayarak intihar ettiği açıklandı. Sabah namazını kılıp sigara içtikten sonra atladığı öne sürüldü. Aksiyon'a konuşan kardeşi emekli Deniz Albay Mehmet Ali Varımlı, Olgun Ural'da olduğu gibi ağabeyinin sabaha kadar uyumadığını anlatıyor: "O gece sabaha kadar zikir yapmış, seccadesi orada duruyormuş. Anneme 'geliyorum' demiş, annem bir bakmış aşağıda."

İdealist bir insan olan Varımlı, spor yaparak bir yılda 52 kilo vermişti. Su bile içmiyordu. Kardeşine göre bu hızlı kilo verme, 2005 yılında parkinson hastalığını tetikledi, ancak bunu da kısa sürede atlattı ve titremeler son buldu. Ayağına günde 8-10 defa acı veren kramplar girmeye başlamıştı. Sık sık "Canımdan bezdim, dayanamıyorum" diyordu. Dış dünya ile irtibatı kalmamıştı. Varımlı, 5-6 aydır dışarı çıkmıyordu. Eşiyle bazı sıkıntıları olsa da geriye bir not bırakmadı. Psikiyatr Nevzat Tarhan parkinsonun intihara yatkınlığı artırabileceğini, depresyonu tetikleyebileceğini anlatıyor.

Kardeş Varımlı, bu olayın intihar olduğunu kabul ediyor: "Maalesef intihar, keşke başka bir şey olsaydı. Onur duyardık. İçimde milyonda bir dahi şüphe olsa ben araştırırım. Yanında annem var, o mu öldürecek? Kapı kilitli. Keşke öbür türlü olsaydı, şehit olurdu, gurur duyardık. Hiç kimsenin kullanmaya hakkı yok."

Varımlı'nın otopsisinde iç kanama tespit edildi; ayağında, kaburgasında ve omurgada kırıklar vardı. Ancak ilginçtir 10'uncu kattan düşmesine rağmen kafası parçalanmadı. Mehmet Ali Varımlı, bu ölümle ilgili aklında bir soru işareti olduğunu söylüyor: "Düştüğü nokta apartmandan 10-15 metre ileride, dibine düşmesi gerekirdi. Hâlâ bunu anlayamıyoruz."

İlhami Erdil'e cezaevi yolunun açılmasında Tanju Ünal gibi Albay Varımlı'nın da rolü büyüktü. Ali Belgütay Varımlı'nın Sarıkız darbe planını deşifre eden isim olduğunu Gazeteci Şamil Tayyar açıklamıştı. Tayyar, bu ölümün şüpheli olmasını Albay'ın Ergenekon sürecindeki rolüne ve intiharın çok ağır bir günah olduğunu bilecek kadar inançlı olmasına bağlıyor. Tayyar ile Varımlı'yı tanıştıran arkadaşı emekli Yarbay Tevfik Diker ise "Bazı davalara müdahil olması onu tehdit altına almaya yeter ve artar." diyor. Varımlı'nın 10. kattaki evinin balkonundan atlayarak intihar ettiği esnada MOBESE ve civardaki dükkânların kayıtlarının ortaya çıkarılmasını istiyor.

ALBAY BİROL ATAKAN'IN EŞİ: OLAY KAZAYDI, ŞÜPHEM YOK

Deniz Kuvvetleri'nde ölümler zincirinin ilk halkası 2 Mayıs 2007 tarihinde Deniz Albay Birol Atakan'ın trafik kazasında hayatını yitirmesi. Atakan, dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Yener Karahanoğlu'nun 7 yıllık yaveriydi.

Her zaman komutanının aracında oturan Atakan, İstanbul'a giderken başka bir araca bindi. Sabah 07.45 sularında Kızılcahamam Çamlıdere'de birkaç saat önce meydana gelen bir kazada araçlardan boşalan mazot, Atakan'ın aracının kontrolden çıkmasına sebep oldu. Bariyerlere çarpan araçta sadece Atakan'ın emniyet kemeri takılı değildi; araçtan dışarı savrularak boynu kırıldı. Yener Karahanoğlu'nun eşi ve kayınvalidesi de aynı araçtaydı; ancak onlara bir şey olmadı. 'Komutanların hafızası' diye tanımlanan Birol Atakan'ın Ankara Dil Tarih Fakültesi'nde öğretim üyesi olan eşi Şebnem Atakan, "Bu bir trafik kazasıydı, göreve giderken meydana geldi. Ne olduğu belli. Diğer olaylarla (şüpheli intiharlar) bağlantısı yok. Çok yanlış yorumlar oluyor, o da bizi üzüyor. Şüphem kesinlikle yok, bir kazaydı." diyor.

YARBAY NURSAL GEDİK'İN ANNESİ: KIZIM İNTİHAR ETMEDİ

Deniz Kuvvetleri bünyesinde ikinci şüpheli ölüm, Kasımpaşa Deniz Hastanesi'nde 11 Kasım 2007’de meydana geldi. Başhekim Yardımcısı Biyokimya Uzmanı Tabip Yarbay Nursal Gedik, Ayazağa Deniz Lojmanları'ndaki evinde ölü bulundu. Askerî savcılık konuyu soruşturdu, 'intihar' diyerek dosyayı kapattı.

Ancak Gedik'in annesi Gülcan Sarıoğlu, kızının intihar etmediğine, cinayete kurban gittiğine inanıyor. Yargıdaki mücadelesine devam edecek olan anne Sarıoğlu, "Dosya kapatılmaya mı çalışılıyor?" sorusuna şu karşılığı veriyor: "Bilemiyorum. Onu ileride daha yüksek merciler konuşacak. Tek görgü şahidi eşiydi. Biz de eşinin konuşması için dava açtık." GATA Hastanesi Komutanı Korgeneral Necati Özbahadır, Gülcan Hanım'a bu olayın intihar olamayacağını söylemiş. Gedik'in üvey babası Muzaffer Sarıoğlu ise internet sitesinde ölüme ilişkin şüphelerini şöyle anlatıyor:

"Kurşun kulağının arkasından girip nasıl düz çıkmıştı? Bir oyuncak tabancayı kulağımın arkasına dayamaya çalıştım, dirseğim aşağıya düşüyor. Mermi düz çıkmıyordu. Normal atış ve çıkış yönünde bir terslik vardı!" Gedik'e ölümünden bir gün sonra Ankara Kocatepe Camii'nde askerî tören düzenlendi. 9 yıl görev yaptığı Kasımpaşa Deniz Hastanesi'nde ise tören yapılmadı. (Aksiyon)