BIST 9.390
DOLAR 34,43
EURO 36,28
ALTIN 2.837,00
HABER /  GÜNCEL

Deniz Baykal'a ağır darbe!

CHP'den kesin ihracı istenen Mustafa Sarıgül'ün savunmasını dinleyen CHP Yüksek Disiplin Kurulu kararını açıkladı. Kurul, Sarıgül'ün ihracını üç oy farkla reddetti.

Abone ol

Alınan bilgiye göre, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül'ün CHP'den kesin ihraç istemi, 9'a 6 oyla Yüksek Disiplin Kurulu tarafından reddedildi. CHP'de ihracın eşiğine gelen Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül savunmasında, hakkındaki iddiaları reddetti. Sarıgül, parti yönetiminin kendisine yönelik siyasi linç noktasına varan planlı eylemleri olduğunu savunarak, "Eğer ben, partimin bayrağını ülkemin dört bir yanında sallanmasına neden olduğum için suçluysam, suçumu kabul ediyorum. Eğer ben, partimin sesini ülkenin dört bir yanında yankılanmasına neden olduğum için suçluysam, suçumu kabul ediyorum" dedi. Sarıgül, Yüksek Disiplin Kurulu'na (YDK) verdiği 30 sayfalık savunmasında hakkındaki iddiaları, tümünün gerçek dışı olduğunu belirterek reddetti. Sarıgül'ün 45 dakika geç girdiği YDK toplantısı öncesinde, Genel Başkan Deniz Baykal da genel merkeze geldi. Sarıgül'ün savunması sırasında avukatlarından Murat Hazinedar da genel merkeze gelenler arasında yer aldı. Sarıgül savunmasında, milletvekillerinin kendisi hakkında hazırladığı raporda, asılsız, iyi incelenmemiş, dayanaksız, karalayıcı sayısız iddia bulunduğunu ileri sürdü. Savunmasının başında YDK üyelerine "sağduyu" çağrısında bulunan Sarıgül, "Son girdiğimiz yerel seçimlerde seçmenlerin büyük bir kısmının parti bayrağını asmasak, diğer posterleri asmasak diye ricaya geldiğinde çektiğimiz ıstırabı sizler belediyelerinizde yaşamıyor musunuz?" diye sordu. Disipline sevk kararının siyasi amaçlı olduğunu öne süren Sarıgül, işlediği suçun "sorumluluk yüklenerek, Türkiye ve CHP ile ilgili olduğunu, sıkıntıları, en önemlisi endişeleri, gelecekle ilgili güvensizlikleri partisinin esas sahibi olan halkı ile paylaşma girişimi" olduğunu söyledi. CHP'nin programında yer alanların hayata geçirilemediğini de savunan Sarıgül, bunları hayata geçirmek için siyasal irade, siyasi atılım ve inançlı, güven dolu bir halk desteğine ihtiyaç duyulduğunu ifade etti. Savunmasında, CHP Genel Sekreteri Önder Sav'ın kendisinin düzenlediği mitinglerdeki kalabalıklara atıfta bulunarak, Sivas katliamındaki kalabalığa benzetmesine de yer veren Sarıgül, "Bu desteği veren on binler, Sivas katliamını yapan şeriatçı faşist bozuntularına benzetildi. Bu talebi açan insanların neresi Sivas katliamcılarına benziyor?" diye sordu. SİYASİ LİNÇ VE SUİKAST GİRİŞİMİ Savunmasını iki bölümden oluşturan Sarıgül, bunlardan birincisinin hakkındaki iddialar üzerine hazırlanan rapora, diğerinin de ihracını hazırlayan eylemlere cevap niteliği taşıdığını belirtti. Hakkında hazırlanan rapordaki iddiaların iftiradan ibaret ve her türlü hukuki dayanaktan yoksun olduğunu ifade eden Sarıgül, şöyle dedi: "Ancak, parti yönetiminin şahsıma yönelik siyasi linç noktasına varan planlı eylemleri, şahsımın maksatlı yönlendirmeler ve gerçek dışı belge ve bilgilerle yıpratılması, verdiğimiz siyasi ve haklı mücadelede de önümüzün kesilmesi amacından başka hiçbir amaç taşımamaktadır. Türk siyasi hayatında, hiçbir siyasi rakibe, üstelik aynı partiye mensup bir partiliye yapılmamış olanlar, eşi benzeri görülmemiş bir saldırı biçiminde şahsıma yapılmış ve bizzat parti genel başkanı tarafından ağır hakaretler yapılarak, kişilik haklarım en ağır bir biçimde ihlal edilmiştir. En zor olan şey, gerçek dışı iddiaların kanıtlanmasıdır. Zira iddiaları ortaya atanların bunları ispatlaması genel bir hukuk kuralıdır." Hukukçu milletvekillerinin hazırladıkları raporda yer alan iddiaların 2003 yılı ortalarına uzandığını ifade eden Sarıgül, polisin bazı basın yayın organlarında anlatıldığı üzere, otopark mafyasını izlemek için değil, kendisine yönelik bir suikast hazırlığının tarafından Organize Suç Bürosu'na ihbar edilmesi üzerine başladığını kaydetti. Mafyanın çeşitli vesile ve araçlarla kendisine haberler göndererek, ellerinde bazı kamu görevlilerine ait belge ve bilgilerin bulunduğunu ve kendisine yönelik şantaj girişiminde bulunduklarını, kimi zaman da ellerindeki bir yerel gazete aracılığıyla bu şantajları açık olarak sergilediklerini de öne süren Sarıgül, "Şahsıma yöneltilen şantajlara aldırmamam, yayınlar hakkında da gerekli yasal girişimleri yerine getirmem üzerine bu kez de fiili saldırıda bulunmakla, tehdit edilmeye başlandım. Bu gelişmeler üzerine de İstanbul Emniyeti'ne başvurarak, gerekli yasal işlemlerin yerine getirilmesini talep ettim. Soruşturması devam etmekle birlikte, yıllardan bu yana birlikte siyaset yaptığım, aynı zamanda belediye meclis üyesi olan, ancak belediyede hiçbir zaman idari görev üstlenmemiş bir arkadaşımın ayaklarından vurulması, belki de bana yönelik saldırı girişiminin uyarısı niteliğindeydi." "RÜŞVETİN BELGESİ SAHTE" CHP raporunda yer alan ve mülkiye müfettişinin bulunmadığı ifade edilen Garanti Bankası binasının yapı kullanma izin belgesinin bulunduğunu anlatan Sarıgül, "Kanaatimce Mülkiye Müfettişi, yapılan incelemede neyi aradığını görevlilere açıklamadığından, 'aradığınız belge o dosya içinde değil, filanca dosya içerisinde bulunmaktadır' gibi açıklayıcı bir bilgiye ulaşılması mümkün olmamıştır ya da iki ayrı işlem dosyası içinde bine yakın belge arasında, bu belgeyi gözden kaçırmıştır. Müfettişin iskan belgesini bulamaması hakkında farklı muhakemelerin yürütülmesi olanaklıdır" dedi. "Rüşvetin belgesi" olarak ortaya sürülen belgelerin ilgilileri tarafından tekzip edildiğini ve hukuksal yola başvurulduğunu ifade eden Sarıgül, "Nitekim Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan soruşturma içerisinde rüşvete aracılık yaptığı ileri sürülen şahsın imzasını taşıyan belgenin sahte olduğu da tespit edilmiştir" dedi. Eczacıbaşı-İş Bankası Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı binasına ilişkin olarak ruhsat yenileme işlemi yapılmadığını belirten Sarıgül, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nın genelgesinde yer alan mevzuat hükümlerinin geçerli olduğunu söyledi. Hakkındaki diğer iddiaları da tek tek açıklayan Sarıgül, parti suçu işlediği iddialarına karşılık ise düzenlediği mitinglerin davetler üzerine gerçekleştirdiğini anlattı. Mitinglerde CHP'nin yetkili yöneticisi gibi değil, sade bir üye gibi davrandığını söyledi. Geziler dışında, disipline sevk edilmesine neden olan eylemlerin hiçbirisinin parti suçu olarak tüzükte tarif edilmediğinin ortada olduğunu ifade eden Sarıgül, "Ancak asıl parti suçunu, hakkımda düzmece, gerçek dışı iddialarla rüşvetçi, sahtekar, üçkağıtçı, şarlatan gibi hakaretleri tüm kamuoyunu önünde sarf eden partimizin genel başkanı, genel başkan yardımcısı, genel sekreteri ile bu iddialara bahane edilen ve maksatlı olarak hazırlatılan raporu hazırlayan milletvekilleri işlemiştir. Hiç kimse ve özellikle hukukçu kimliğini taşıyanlar, gerçekliliği henüz kanıtlanmamış birtakım iddiaları kendisi kanıtlamış gibi, yani kendisini yargıç yerine koyarak bir kişi hakkında hakaret içeren ifadelerle suçlamalarda bulunamaz" dedi. Sarıgül savunmasının sonunda "Eğer ben, partimin bayrağını ülkemin dört bir yanında sallanmasına neden olduğum için suçluysam, suçumu kabul ediyorum. Eğer ben, partimin sesini ülkenin dört bir yanında yankılanmasına neden olduğum için suçluysam, suçumu kabul ediyorum. Eğer ben partimin ve halkımın vicdanının sesi olarak ülkemin dört bir yanında sosyal demokrasi ve sosyal demokratlarını ülke gündemine taşıyarak yeniden umut haline getirdiğim için suçluysam, suçumu kabul ediyorum" dedi. Sarıgül, ihraç talebinin reddini de istedi. Öte yandan YDK'nın Sarıgül hakkındaki kararını bugün vermesi, Sarıgül'ün de karardan sonra bir açıklama yapması bekleniyor.