CHP lideri Giresun'da halkın karşısına çıktı ve eleştiri oklarını Zapsu'ya yöneltti.
Abone olCHP Genel Başkanı Baykal fındık bölgesinde sordu; Başbakan"ın görevi fındığı batırmak mıdır? Anasına bak kızını, danışmanına bak Başbakanı"nı anla.
Başbakan"ın danışmanı, bir Uluslararası Kabuklu Meyveler Birliği Başkanı var. O"na soruyorum; Sen Karadeniz"in mi yanındasın, uluslararası menfaatlerin mi yanındasın? İktidara geldiğimizde ilk işimiz Zapsu"yu oradan atmak olacaktır.
Bu danışman ABD"ye gitti, Başbakan"ı lağıma süpürmeyin, kullanın dedi. Biz Türk vatandaşları olarak üzüldük, Ama Başbakan üzülmedi. doğal karşıladı. Bizi kullansınlar kardeşim, bizi harcamasınlar dercesine bir tavır takındı.
O zamanlar herkesin ağzında bir söz vardı. Diyorlardı ki, düğmeye basıyorlar. Yani iktidarın düğmesine basacaklar, pilini bitirecekler ve bu iktidarı düşürecekler. Bu kaygının ortaya çıktığı ortamda Başbakan Başdanışmanını gönderdi, söyle onlara bizi bitirmesinler, bizi tüketmesinler, atmasınlar kullansınlar dedirtti.
-Karadeniz bölgesine don afeti yüzünden 300 trilyon üzerinde bir ödemenin yapılması gerektiğini hükümete kabul ettirdik. Bunun 40 trilyonu ödendi. Şu anda fındık üreticilerimizin devletten, anaların ak sütü gibi 252 trilyonluk bir alacağı vardır
-Karadenizlinin 252 trilyon alacağı var. Başbakan"ın bölgeye tepeden bakmaya, afra tafra satmaya hakkı yok. Bölgenin hakkını teslim et, borcunu öde de öyle konuş.
-AKP Hükümeti elini çekse, gölge etmese, bıraksa fındık üretimi hakkı olan düzeyi bulacak, hem üreticinin hem de devletin yüzü gülecek.
-Bu olay bir tarım olayı, bir ticaret olayı olmaktan çıktı, bir siyaset olayı haline geldi. Başbakan saflını Karadeniz"e, fındık üreticisine karşı seçti. Şimdi Fındık üreticisinin hakkına, onuruna sahip çıkıp çıkmayacağı önümüzdeki ana meseledir.
İletişim Koordinatörlüğü ( Giresun ) Tirebolu"ya festivale giderken Giresun"da karadenizlilerin coşkusuyla, fındık üreticilerinin yoğun ilgisiyle karşılananan CHP Genel Başkanı Deniz Baykal binlerce kişiye seslendi. Genel Başkan Baykal Karadenizlilere, Giresunlulara şöyle seslendi;
Sevgili Giresunlular. Çok değerli kardeşlerim. Sevgili Karadenizliler. Sevgili fındık üreticiler. Hepinizi kendi adıma, CHP adına içten sevgilerle, saygılarla selamlıyorum.
Bugün biliyorsunuz Tirebolu"da bir festival var. O festivale katılmamı Tirebolu"daki arkadaşlarım istediler. Düşündüm ki, Tirebolu"ya festivale giderimde Giresun"a gelip fındık yangınının altında bunalan Giresunlu vatandaşlarıma, kardeşlerime merhaba demez miyim. Giresun"a gelmeden festivale gidersem çok yanlış yapmış olurum. O nedenle bir şartla gelirim dedim, önce Giresun"a gelirim, Giresunluyla selamlaşırız, konuşuruz, dertleşiriz sonra festivale Tirebolu"ya gideriz. O programın bir parçası olarak şimdi sizlerle bir aradayım.
Sevgili Giresunlular, önce hepinize çok kısa bir süre içinde, iki gün önce karara bağlanmış bu toplantıya, böylesine görkemli bir biçimde katılım gösterdiğiniz ve bugün için bize destek olduğunuz için yürekten teşekkür ediyorum.
Bugün bu meydanda Giresun halkının gerçek temsilcilerinin, hiçbir siyasi parti açısından olaya bakmadan Giresunlu kardeşlerimin burada bulunduğunu görüyorum. Burayı sadece CHP toplantısı olarak değil, Giresun"un hakkını talep eden, Giresunlu hemşehrilerimizin bir dayanışma toplantısı, bir beraberlik toplantısı olarak görüyorum. Bu toplantıya katkısını veren değerli kardeşlerime, hepinize yürekten içten, hiçbir siyasi parti ayrımı yapmadan bütün Giresunlulara CHP ve Deniz Baykal"ın sevgilerini, saygılarını bir kez defa ifade ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu yıl, geçen yıl ve ondan önceki yıl 2004-2005-2006 yılı fındık üretimi bakımından, Karadeniz bakımından bir laboratuar deneyimi anlamında önemli bir zaman dilimi oldu. Yani bu 3 yılı ciddi incelediğiniz zaman fevkalade önemli sonuçlar çıkarmak mümkündür.
2004 yılında biliyorsunuz bir büyük don afeti yaşandı ve Karadeniz bölgesi zaman zaman ortaya çıkan donlardan farklı olarak, maalesef sadece ürünü değil, ağacı da kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Çok acı bir olay yaşandı. O zamandan bu yana hepimizin gözü Karadeniz"in üzerindedir. Ordu"nun, Giresun"un, Trabzon"un, Doğu Karadeniz"in üzerindedir.
O afetin yaşandığı günlerden beri ben ve milletvekili arkadaşlarım çeşitli vesilelerle buraya geldi. Bölgedeki fındık üreticilerini yalnız bırakmadı. Bu zarara dikkati çekti, don afetinin zararına o konuda resmi tespit yapılmasını istedi. Yakından takip ettik ve o zaman yapılan incelemeler, değerlendirmeler sonunda 300 trilyona yakın devletin ödemesi gereken bir zararın ortaya çıktığı, Afetler Yasasının hükümlerine göre Karadeniz bölgesine 300 trilyonun üzerinde bir ödemenin yapılması gerektiğini hükümete kabul ettirdik. Hükümete zararı tespit ettirdik, itiraz edildi, tartışıldı sonunda denildi ki, evet burada 300 trilyon kadar bir zarar vardır ve yasa gereği, bu zararın bölgeye tazmin edilmesi gerekir. Bunun 40 trilyonu ödendi, Şu anda Karadeniz bölgesindeki fındık üreticilerimizin devletten 252 trilyonluk henüz tahsil edilmemiş, kanuna göre anaların ak sütü gibi hak kabul edilmesi gereken bir alacağı vardır.
Bu boş bir söz değildir. Bu resmi haktır. Kanuni haktır. Bu Doğu Karadeniz bölgesinin afete maruz kalmış bölgelerinin devletten alacağıdır. Kimsenin buna itiraz etmesi mümkün değil. Bu alacak var ve bunun ödenmesi lazım.
Şimdi fındığı konuşurken söylenecek çok şey var. Ama en temel noktaya getirilmesi konulardan birisi budur. Biz Doğu Karadeniz halkı olarak Başbakandan lütuf istemiyoruz, bizi kayırmasını istemiyoruz, kanuni hakkımızı istiyoruz. 252 trilyon alacağımızı istiyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bakınız 252 trilyon bölgenin alacağı var. Bölgeye tepeden bakmaya, bölge afra tafra satmaya Başbakanın hakkı yoktur. Önce bölgenin hakkını teslim et borcunu öde de öyle konuş.
2004 yılında bu olay yaşandı. 2005 yılı, 2006 yılı. Değerli arkadaşlarım kavga ne biliyor musunuz? Kavga aslında fındığın fiyatını kim belirleyecek kavgasıdır. Fındığı fiyatını kim belirleyecek kavgası yaşanıyor. Fındığın fiyatı şu olmuş bu olmuş. Bundan daha önemlisi fındığı fiyatını kim belirleyecek.
2002 yılına kadar fındığın fiyatını hükümetler belirliyordu. Destekleme politikasının gereği olarak. Hükümet belirliyordu. Hükümetin arkasında tabi bazı çevreler hükümeti etkiliyordu, yönlendiriyordu, hükümetin ettiği fiyatı o çevreler hükümetin ağzından söyletmeyi başarıyor idi. 2002 yılına kadar.
2002 yılından sonra durum değişti. Dediler ki, fındığı devlet desteklemesinden çıkarıyoruz. Ne olacak? Fındığı üretici birlikleri fiyatlandıracak. Yani bunu Fiskobirlik belirlesin dediler. Bunun sonucu ne oldu biliyor musunuz? Fındığın fiyatını hükümet değil Ankara değil, Giresun, Ordu ve üretici belirlemeye başladı.
Eskinden Ankara belirlerdi. Ankara"nın arkasında bazı etkili iç ve dış çevreler belirlerdi. Şimdi Ankara devreden çıktığını söyledi. Bir önemli, cesur karar bundan sonra fındığı fiyatını üretici belirlesin, bölgedeki üretici birlikleri kurulları belirlesin dediler. 2003-2004-2005 böyle gelişti.
Ne oldu? 1 milyon 600 bin lira olan fındığın fiyatı 2 milyon 200 bin oldu. Birden bire fındığın fiyatını 2002"yle birlikte üreticiler Fiskobirlik arttırmaya başladı. 2002 yılında 1 milyon 600 bin lira olan fındık 2003 yılında 2 milyon 200 bin oldu. 2004 yılında 4,5 milyon oldu. Fındık, fındık üreticisine onun yüzünü güldürür bir kazanç sağlamaya başladı ve 2005 yılında Fiskobirlik madem bende üretiyorum dedi ve ilan etti. Fındığın 6 milyon 300 bindir dedi kıyamet koptu. Bunu uygulanamaz hale getirmek için bütün çevreler devreye girdiler, üreticiye, fındık üreticisine, onun üretici birliklerine, Fiskobirlik"e haddini bil, ölçünü bil, bu fiyatlar sen alım yapmaya kalkamazsın. Biz aradaki satışlar yoluyla elde ettiğiniz kazançları bu fiyat politikasıyla engelleyemesin dedi. Bizim alavere dalaverelerimize engel olamazsın dedi. Hemen devreye girdiler. Bunu sana uygulatmayı istediler, her türlü mali kuşatmayı uyguladılar.
Şimdi bakın, sevgili Giresunlular, fındık üreticisinin 252 trilyon resmi alacağı vardır dedim. Şu anda 6 milyon 300 binden Fiskobirlik 252 trilyon alacağını alsa da 51 bin ton fındığı 5 milyondan ödemeye kalksa fındık piyasası ne olur acaba? Fındığın 51 bin tonunu 5 milyondan Fiskobirlik ödese gerisindekilere 2 milyon, 2 milyon 300 bine kapatmak imkanı kalır mı? 50 milyonu çekiverdiğim zaman ne olur?
Değerli arkadaşların, devlet gerekli katkıyı, desteği verdiği anda fındık hakkı olan fiyata çıkar. Fındığı hakkı olan fiyat ne? Fındığın fiyatı ne? Olması gereken fiyat ne?
Türkiye dünyanın fındık üretiminin %70"ini gerçekleştiriyor. %70"i bizde. Bu kadar büyük bir fındık piyasası hakimiyeti olan bir ülkenin fındık fiyatını kendisinin belirleyememesi diye bir durum olabilir mi? Fındık öyle bir ürün ki, 1 yılda fiyatını beğenmedim, ben fındık almayacağım demek imkanı yoktur, ikamesi kolay değildir. Bir fındık ağacının yetişmesi en azından 10 yıllık bir süreyi zorunlu kılar. O nedenle fındığı kolayca ikame edecek bir başka mekanizma mümkün değildir.
Diğer ürünlerle fiyat dengesi de ortadadır. Dünyada çikolata tüketimi, tatlı tüketimi hızla yaygınlaşıyor. Fındık dünyada itibari artan, kollestrol açısından başka açılardan sağlıklı beslenmenin temel dayanaklarından birisi haline gelmiş bir üründür. Bu kadar kıymetli bir üründe bu kadar güçlü bir piyasayı elde tutan bir ülkenin fındık fiyatını üreticinin yüzünü güldürecek bir düzeyde tutmaması ancak araya başka bazı çıkar çevrelerinin girmesiyle mümkündür.
Değerli arkadaşlarım, fındık bizim için hiçbir zaman yük olmamıştır. Fındık hiçbir zaman Türkiye için bir yük olmamıştır. 2 milyar dolarlık bir döviz gelirinin kapısı fındık. 600 milyon dolardı 2 milyar dolara çıktı. Şimdi yanlış politika bizi daha çok ürünle daha az döviz elde eder bir noktaya getiriyor. Biz fındığın fiyatını üreticinin belirlediği bir yılda bile daha az üretimle 2 milyar dolara yakın bir döviz girdisi sağlamayı başardık.
Şimdi piyasamızı korumamız lazım. Bu 2 milyar dolar dövizin içinde ithalat girdisi yok. Bugün Türkiye otomotiv ihracatı yapıyor diye seviniyoruz. Otomotiv ihracatının dörtte üçü ithalattır. Dışarıya ödüyoruz. İthalat yapıyoruz. Yüzde yüz, pırıl pırıl, tertemiz, alın teri bu toprağın kazancı olan 2 milyar dolarlık fındık kazancıdır.
Şimdi bu fındığın bir devlet desteğini hak ettiğini söylemek yanlış mı olur. Yani böyle bir ürünü Türkiye"nin petrolü diye nitelendirilen bir ürünü, Türkiye"ye yüzde yüz döviz kazancı getiren bir ürünü, bu bölgenin insanının temel dayanağını, ekonomisini, sosyal hayatını, düğününü, derneğini borçlu olduğu, içinde doğduğu, içinde gömüldüğü o fındık bahçesinin ürününün korunması için devlete bir sorumluluğu olamaz mı? AKP Hükümeti elini çekse, gölge etmese, bıraksa fındık üretimi hakkı olan düzeyi bulacak, hem üreticinin hem de devletin yüzü gülecek.
Değerli arkadaşlarım, siz fındığın fiyatının yüksek olduğundan yakınan bir Başbakanı nasıl düşünebilirsiniz? Dünyadaki üretimin %70"i bizde. Ticaretin %80-85"i bizde. Fındığının fiyatının yüksek olduğundan yakınan bir Başbakan.
Değerli arkadaşlarım, gölge etmesin başka ihsan istemeyiz dedim. Bu yıl hatırlayacaksınız Başbakan 18 Haziran"da Giresun"a geldi ve Giresun"da fındıkla bizim ilgimiz yok dedi. Mesajı verdi dünyaya, 4,5 milyondan fındık 3,5"a düştü. Önce Giresun"da düştü. Buradan çıktı Ordu"ya gitti daha sonra fındık bölgesine, orada dedi ki, biz stokçuları desteklemiyoruz, fındığın fiyatı 3,5"tan 2,5"düştü. Öyle mi oldu?
Bir Başbakanın görevi fındığı değerlendirmek mi batırmak mı? Böyle bir şey düşünülebilir m? Başbakan diyor ki, fındık beni ilgilendirmez. Fındık birden düşüyor. Demek ki diyorlar destek yok. Bunları diyeceğine, elbette üreticinin arkasındayız fındığa sahip çıkacağız deseydi, bak ne olurdu o zaman fındığın fiyatı. Giresun"da yaptığı yetmedi Ordu"ya geçti. Bu defa Ordu"da stokçunun arkasında değiliz.
Sevgili Giresunlular, ben merak ettim bu stokçu kim Allah aşkına? Kim bu stokçu? Neyi stok ediyor bu?
Değerli arkadaşlarım, bakınız durum çok net, çok açık. Dünyadaki fındık fiyatını Türkiye"nin belirleme iddiasından vazgeçmesi hiçbir şekilde kabul edilemez, fındık fiyatını düşürmek için siyasilerin devreye girmesi hiçbir biçimde kabul edilemez.
Ben şunu anlamak istiyorum. Hükümet fındığa destek mi veriyor köstek mi oluyor? Destek veriyor diye düşünmek mümkün mü? Destek vermesi gerekmiyor mu? O köstek veriyor değil mi? Nasıl köstek veriyor? Kimin aracılığıyla köstek veriyor?
Şimdi bakın fındık denince herkes konuyu anladı. Bir Uluslararası Kabuklu Meyveler Birliği Başkanı var. Ya senin ne işin var sadece Uluslararası Kabuklu Meyvelerde, sen gel de şu Trabzon"daki, Giresun"daki, Ordu"daki fındık üreticilerinin birliklerine destek olacak bir iş yap da seni bir görelim. Senin uluslararası alanda işin ne? Ne yapıyorsun orada? Sen Karadeniz"in mi yanındasın uluslararası menfaatlerin mi yanındasın?
Burada işi ne? Amacı ne? Kabuklu yemişlerin fiyatını düşük tutmak. Bunun başına ne kadar acı ki, bir Türk gelmiş. Bu üreticinin çıkarının değil Avrupa"daki tüketicinin çıkarını gözeten bir anlayışı ortaya koyuyor. Bu arkadaş aynı zamanda Başbakanımızın Başdanışmanı. Sevgili Giresunlular, bu kişi hatırlarsınız kısa bir süre önce Amerika"ya gitti, Amerika"dan Başbakan"ı kullanmasını istedi
( Bu arada verilen bir mektup var ) Ordu"nun Fatsa köyünden bir vatandaşımızın bir mektubunu, bir bayan üreticisinin mektubunu okuyorum. Baykal oğlum, fındık bizim ekmeğimiz, suyumuz, paramız, pulumuz, her şeyimiz. Sahip çıktığın için seni kutluyorum. Allah senden razı olsun. Altın kalbini boynuna takıyorum onunla konuş, Allah senden razı olsun, Allah seni korusun. Aşağıtepe Köyü Fatsa.
Sağolun, çok teşekkür ederim, eksik olmasın bu Fatsalı fındık üreticimize ben yürekten teşekkür ediyorum, eksik olmasın, hayır duasını Allah bizi inşallah mahcup etmesin laik olmaya çalışacağız.
Şimdi bu kişiyi konuşuyorduk. Bakınız, bir süre önce bu kişi Türkiye"nin dikkatini önemli bir sözle çekti. Amerika"ya gitti, Amerika"daki önemli iktidarın arkasındaki kuruluşların yöneticileriyle bir araya geldi ve onlara dedi ki, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanını kastederek, bu adamı delikten aşağıya süpürmeyin, o daha ağırını da söyledi de ben onu böyle tercüme edeyim. Delikten aşağıya süpürüp atmayın kullanın bunu dedi.
Şimdi tabi bu söz Türkiye"yi çok rencide etti. Hepimizi rencide etti. Ben Başbakanla tartışma içindeyim. Başbakana itiraz ediyorum, yaptığı yanlışları anlatmaya çalışıyorum. Ama Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı"na onu lavabodan aşağı, lağımdan aşağı süpürün diyen bir insanı dinlemem, kabul etmem mümkün değildir.
Değerli arkadaşlarım, bunu söyledi çok üzüldük, çok yaralandık Türk vatandaşları olarak. Ama Başbakan yaralanmadı. Başbakan hiç üzülmedi. Ve Başbakan doğal karşıladı. Şimdi ben şunu merak ediyorum. Bu zat Amerika"ya giderken Başbakanına bilgi vermeden gitmiş olabilir mi? Başbakanın Başdanışmanı. Böyle önemli bir sözü onun onayı olmadan söylemiş olması mümkün müdür? Nitekim söyledikten sonra Başbakan hiç etkilenmedi, hiç umursamadı, çok doğal karşıladı. Evet ben ona onu söyledim. Bizi kullansınlar kardeşim, bizi harcamasınlar dercesine bir tavır takındı. O zamanlar hatırlayın herkesin ağzında bir söz vardı. Diyorlardı ki, düğmeye basıyorlar. Yani iktidarın düğmesine basacaklar, pilini bitirecekler ve bu iktidarı düşürecekler. Bu kaygının ortaya çıktığı ortamda Başbakan Başdanışmanını gönderdi söyle onlara bizi bitirmesinler, bizi tüketmesinler, atmasınlar kullansınlar dedirtdi.
Yani bunu şunun için söylüyorum değerli arkadaşlarım, sanmayın ki o kişi bir telden çalıyor, Başbakan başka telden çalıyor. Böyle bir şey olamaz. İkisi birbiriyle aynı, ikisi anlaşma içinde bunu götürüyorlar. Olay o nedenle falan kişi olayı değildir. Olay AKP iktidarı ve Recep Tayyip Erdoğan olayıdır. Danışmanına bak sana kim olduğunu söyleyeyim. Anasına bak kızını, danışmanına bak başbakanını.
Değerli arkadaşlarım, bakın şimdi son günlerde bu zat bir başka olayın içine girdi. Bir günde dört tane büyükelçiyle görüştü. Amerikan büyükelçisi, Alman büyükelçisi falan hepsiyle, İngiltere büyükelçisi, Hollanda büyükelçisi dört büyükelçiyle görüştü. Şimdi değerli arkadaşlarım, ne zaman görüşüyor bakanlar kurulu toplanmış, bakanlar kurulu Türkiye"de terör konusunda yaşanan sıkıntıyı gündemine almak durumunda olmuş, Türkiye ayakta. İki günde 15 erimiz şehit olmuş. 15 canımızı kaybetmişiz. Bütün Türkiye acı içinde kıvranıyor. Ne yapıyor bu hükümet? Teröre karşı mücadele edecek kimse kaldı mı diye kendi içinde bu ortamda hemen bakanlar kurulu toplanıyor. Toplanmadan öncede başbakan diyor ki, dikkat pazartesi günü bakanlar kurulu toplanacak o toplantıdan çıkacak kararlara dikkat edin büyük sürprizler olabilir. Önemli kararlara gebe bakanlar kurulu diyor. Ve herkes sınır ötesi bir harekat var bekleyişi içine giriyor. Bakanlar kurulu toplanıyor ve sınır ötesi harekatı ifade eden açıklamalar yapıyor. Tam o sırada bu zat, gene o sizin fındıkçı devreye giriyor Amerika, İngiltere, Almanya hepsiyle görüşüyor. Türkiye"de böyle bir hassas dönemde. Bakanlar kurulu açıklama yapmış, bu adam ne söylüyor, ne konuşuyor. Bak Dışişleri Bakanından haber var mı? Yok. Bakanının bir büyükelçisi yanında mı? Yok. Yalnız başına gidiyor konuşuyor. Böyle bir şey olur mu diye tepki gösteriyor Türkiye. Bu çıkıyor diyor ki, yani sizin fındıkçı, onlar benimle görüşmek istedi, randevu istediler benden onların talebi üzerine gittim diyor. Öylemi? Bu açıklamayı yapışının ertesi günü ilgili büyükelçiler hayır bizim böyle bir talebimiz olmadı. Tam tersine o bizimle görüşmek istedi, o bizden randevu istedi onun üzerine biz görüştük diyor.
Şimdi böyle bir hassas dönemde Başbakanın sağ kolu konumundaki bir insanın kamuoyuna bu kadar açık gerçek dışı beyanlarda bulunması ve o beyanlar yapıldıktan 24 saat geçmeden yabancı büyükelçilerin bunu tekzip etmesi Türkiye"yi ne hale getiriyor? Böyle bir hale Türkiye"yi hiç kimse getiremez, getirmemeli. Oyuncak olduk yabancı büyükelçilerin açıklamalarıyla, tutarsız, doğru konuşmayan, gerçekleri saklayan bir ülke haline geldik.
Şimdi tabi merak edilen ikinci nokta şu; birgünde dört büyükelçiyi ziyaret ederken Başbakanın bilgisi yok muydu? Olabilir mi? Acaba Başbakan onlara ne söyledi. Onun ağzından ne söyledi. Başbakan onun ağzından konuşuyor. Bir Bakanlar Kurulunun ağzından konuşuyor. İki birde o danışmanının ağzından özel kulaklara fısıldıyor. Bakanlar Kurulu ağzından yaptığı konuşmaya bakıyorsun sınırdan geçtik, geçeceğiz. Sınır ötesi harekat yapacağız ve Kuzey Irak"taki dağlara yerleşmiş PKK teröristlerine karşı silahlı kuvvetlerimiz etkin önlemler alacak. Böyle konuşuyoruz. Ama o konuşmadan hemen sonra biri gidiyor Amerikan, Alman, İngiliz, Finlandiya Büyükelçilerine, AB dönem başkanı büyükelçilerine muhtemelen belki diyor ki, ya siz kulak asmayın millet ayakta, halk ayakta, halk bizden bir şey bekliyor. O nedenle konuşmak zorundayız. Biz öyle söylüyoruz sen sakın ha onu ciddiye alma, ona karşı cevap vermeye kalkma, ona karşı tedbir almaya kalkma sizin onayınız, bilginiz olmadan kimse kılını kıpırdatmaz merak etmeyin demeye geliyor. Öyle değil mi? E ne oldu şimdi
Türkiye"de hükümet kimin menfaatini koruyor. Kimi aldatıyor kimi? Halkı aldatıyor. Halka bir şey söylüyor öbür taraftan gönderiyor sizin her işe yarayan o değerli dostunuzu, arkadaşınızı gönderiyor aman sakın ha diye onlara telaş etmemelerini söylüyor. Bu arkadaş Türkiye"nin menfaatine mi çalışır Allah aşkına? Yani onu kullanın derken Türkiye"nin menfaatine mi kullanmaya çalışıyordu. Fındık konusunda gayret gösterirken Türkiye"nin menfaatine mi konuşuyordu. Türkiye"nin resmi kararlarına kulak asmayın derken Türkiye"nin menfaatine mi çalışıyordu. Böyle bir insanın bu kadar itibar gördüğü bir iktidarı halkın sorunlarını çözecek, Türkiye"nin menfaatini takip edecek bir iktidar olarak kabul etmek mümkün müdür? Sakın ha hata yapmayın, yanlış yere yanlış kişiyi suçlamayın o kullanılıyor. Kullanan Başbakandır. İşin özü Başbakandır, Başbakan. O yaptırıyor. Fındığı düşünmeyen başbakan var, bütün bu tertiplerin içindede başbakan var.
Şimdi değerli arkadaşlarım, sevgili Giresunlular siz diyeceksiniz ki, tamam anladık biz bunları zaten biliyoruz. İyi sende dersini iyi çalışmışsın sende öğrenmişsin diyeceksiniz. Doğrudur. Bunu biz arkadaşlarımız, bakın fındık profesörü oldu burada arkadaşlarım. Bölgeye dört defa, beş defa geldi. Köy köy dolaştılar arkadaşlarımız. Konuyu bütün boyutlarıyla inceledik. Diğer milletvekili, bölge milletvekili arkadaşlarım çok doğal olarak evet Bihlun hanım. Bölgedeki milletvekili arkadaşlarım çok doğal ama onun ötesinde Bihlun hanım, bizim Gürol Ergin diye profesörümüz var, ziraatçımız var televizyonlarda görüyorsunuzdur. Bütün bu konuları ayrıntılarıyla Cumhuriyet Halk Partisi olarak dinleyip, dinleyip gidecektik. Öğrendik biliyoruz, inandık sahip çıkıyoruz.
Şimdi siz diyebilirsiniz ki, iyi tamam öğrenmişsin aferin peki sen gel sen ne yapacaksın. Öylemi? Şimdi ne yapacağım? Önce Cüneyt Zapsu"yu oradan atacağım ilk iş bu. Fındık konusunu fındığı, üreticiyi bilen, üreticinin penceresinden fındığa bakan danışmalarımızla birlikte değerlendireceğiz. İlk bileceğimiz iş bu ve ne yapacaksın. Bakın şunu söyleyeyim Türkiye"nin fındık fiyatı üzerinde yabancıların oyun oynamalarına kesinlikle hiçbir şekilde izin vermeyeceğiz. Nasıl yabancılar oynuyorlar? Fındığın fiyatını belirleyen kuruluş ilan ettiği fiyatın arkasında duramadığı için tereddütle atıyorlar ve oradan giriyorlar. Bakın Türkiye"de fındık rekortesi belirlendikten sonra Türkiye"nin ihracatıyla fındık arasındaki o farkı belirleyen miktarı bilmenizi istiyorum. Sadece buradaki fındık üreticisi kuruluşlara değil Türkiye Cumhuriyeti hükümeti olarak biz doğrudan fiyatı vererek, parayı da ödeyerek almayı taahhüt ediyoruz. Yani 50 bin tonu aldı ama arkasında duramadı Fiskobirlik, durdurtulmadı. Eğer arkasında durabilmiş olsaydı, durdurtulabilmiş olsaydı fındık fiyatı herhalde bugünkü 2 200 bin düzeyine inmezdi. Bütün mesele ortada ciddi, sağlam, üreticiye ben destek veriyorum diyebilecek bir iktidarın bulunması ve sözünün arkasında durabilmesidir.
Değerli arkadaşlarım, neyi konuşuyoruz, fındığı konuşuyoruz. Ne demek fındık? 8,5 milyon insan demek. Ne demek fındık 2 milyar dolar net döviz getirisi demek. Yani bunun arkasında durmayacaksın da ne yapacaksın. Bunu kendi kaderine teslim ederek üreticinin ve Türkiye"nin yararını korumak mümkün mü? Devlet karışmayacak ama dışarıdan birileri karışacak. Sizin adam fındıkçı karışacak, üstelik devletin adamı diye karışacak.
Değerli arkadaşlarım, bakın destek almayan ürün kalmadı, tek fındık. Yani fiyat istikrar fonunun kaynaklarından destek almayan bir fındık kaldı. Hepsine destek verilebiliyor ama fındığa verilmiyor. Türkiye"deki ürünlerin tamamına yakını fiyat istikrar fonundan, destekleme fiyat istikrar fonundan yararlanır. Ama bundan yararlanmamış olan tek ürün fındıktır. Fındık konusu tarım konusu olmaktan çıktı siyaset konusu haline geldi. Hiçbir zaman Türkiye"de hiçbir ürün bugünkü iktidarın fındığa karşı izlediği politikada olduğu gibi siyasallaştırılmamıştır. Bu iş artık çığırından çıktı. Ticaret, tarım, ihracat unutuldu bir fındık kavgası ortaya atıldı. Siyasi inatlaşma, siyasi çekişme, siyasi mücadele konusu ortaya çıktı.
Değerli arkadaşlarım, bakın ne yapacaksanız gördünüz işte bizim arkadaşlarımızın hem durumu anlatan, hem de çareleri, çözümleri söyleyen ziraat odalarının, Fiskobirlik yöneticilerinin, bu alanda düşünen herkesin bilgisine, eleştirisine sunduğu Cumhuriyet Halk Partisinin dört başı mamur hazırlanmış raporu ortada. Hepsi burada.
Sevgili Giresunlular bu olay bir tarım olayı, bir ticaret olayı olmaktan çıktı bir siyaset olayı haline geldi. Yani Başbakan ve yanındakiler saflarını Karadeniz"e karşı, Doğu Karadeniz"e karşı, fındık üreticisine karşı seçtiler. Şimdi buradaki mesele şudur; Fındık üreticisinin hakkına, onuruna sahip çıkıp çıkmayacağı önümüzdeki ana meseledir. Fındık üreticisine karşı izlenen politikanın cevabını, tepsini hep beraber sergilemek zorundayız. Bu artık bir fındık konusu olmayı aşmıştır, fındık üreticisinin varlığını ve onurunu Zapsu ve arkadaşları karşısında Türkiye"ye gösterip göstermemesi konusu haline gelmiştir, bunu hep beraber başaracağız. Sizler bu konuda kararlı ve tutarlı bir çizgiyi sürdürdüğünüz takdirde inanıyorum buradan herkes çok ders alacaktır. Birilerine bir şeyi öğretmek lazım. O küçümsedikleri, önemsemedikleri, tepeden baktıkları, alacaklarını dahi ödemeye gerek görmedikleri sessiz, olgun, ağırbaşlı Karadeniz halkı inanıyorum onlara unutamayacağı bir dersi önümüzdeki ilk seçimde verecektir.
Buna Türkiye"nin ihtiyacı var. Buna en büyük dersi vermenin şerefi de size ait olacaktır. Sizlere güveniyoruz. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak sizlerle bu konuda tam bir dayanışma içinde beraberlik içindeyiz. Sizin bu mücadelenizin haklı olduğunuza inanıyoruz. Ürünün değerine inanıyoruz ve onun hak ettiği yere gelmesi için bütün gücümüzle çalışacağız.
Bugün burada bir muhalefet sözcüsü olarak bunları söyledim. İnşallah en kısa zamanda buraya yeni seçimden sonraki bir iktidarın icraat anlayışını yansıtmak üzere gelme imkanını bulacağız. Öyle bir ortamda bu konuları birlikte konuşacağız. Nasıl fındığı söke söke savunduğumuzu ve fındığı hakkı olan noktaya birlikte taşıdığımızı inşallah hep beraber konuşacağız. O günlere yönelik çalışmalarımızı hep birlikte kararlılıkla sürdürüyoruz.
Ben Giresunlu vatandaşlarıma bu son 24 saat içinde ilan edilmiş toplantıya böyle coşkulu ve canlı biçimde katıldığınız, bize destek verdiğiniz için yürekten teşekkür ediyorum. Bütün Giresunlulara, bütün fındık üreticilerine sevgiler, saygılar sunuyorum. Hepinize daha güzel günlerde beraber olacağımızı unutmamanızı istiyorum. Beraber olacağız, daha güzel günlere hep beraber ulaşacağız.
Bugün yeni Cumhuriyet Halk Partisi binasının açılışını da bu vesileyle bu meydanda yapmış oluyoruz. Hayırlı olsun, başarılar diliyorum. Fındık üreticisinin emeğini bilin ve birlikte çalışın.