BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, çözüm süreci, CHP ve hukümet konusunda çok tartışılacak açıklamalarda bulundu.<br/>Barış ve Demokrasi Par...
Abone olBDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, çözüm süreci, CHP ve hukümet konusunda çok tartışılacak açıklamalarda bulundu.
Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) İstanbul İl Başkanlığı 2. Olağanüstü Kongresi, Caferağa Spor Salonu’nda gerçekleştirildi. Kongrede Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaptıkları kimlik kontrolleri ile uzun bir süre tartışılan Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi (YDG H) pankartı ve Öcalan pankartları dikkat çekti. Kongreye BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, milletvekilleri Sebahat Tuncel, Sırrı Süreyya Önder ve çok sayıda partili katıldı.
Kongrede konuşan BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Rojava’da yaşanan gelişmeleri değerlendirdi. Rojava’da bir halk devrimi yaşandığını savunan Demirtaş, Türkiye’de demokrat ve ilerici geçinen bir kısmın halen yaşananlar karşısında duyarsız kaldığını söyledi.
“ESKİMOLAR KÜÇÜK BİR DEVRİM YAPSALAR CHP’LİLER AYAKTA ALKIŞLAYACAKLAR”
PYD Lideri Salih Müslim’in Türkiye’ye gelişine en çok Cumhuriyet Halk Partisi’nin karşı çıktığına dikkat çeken Demirtaş, “Sosyal demokratım diyen ana muhalefet partisi karşı çıkıyor. Böyle bir hazin durum olabilir mi? İnanın ki kutuplarda Eskimolar küçük bir devrim yapsalar CHP’liler ayakta alkışlayacaklar. Ama sırf bu devrimi Kürtler gerçekleştiriyor diye bu devrime karşı son derece saygısız tutum içindeler. Bunların önünde iki seçenekleri var. Ya Esad’dan yana olacağız, ya da kelle kesen çetelerden yana olacağız. Bunların önünde başka seçenek yok. Oysa biz bu iki alternatife mecbur değiliz. Rojava halkı 3. bir seçenek olarak ne Esad faşizmini, ne de Özgür Suriye Ordusu’nu destekleme zorunda değildir” dedi.
“SAYIN DAVUTOĞLU YANLIŞ YAPTIĞINI KABUL ETMELİ”
Suriye konusunda Türk dış politikasını da eleştiren Demirtaş, “Şimdiye kadar Suriye halkı ile oradaki Kürt, Arap, Alevi halklarıyla ilişki kurmak yerine çeteler üzerinden iş yapmayı kendine seçenek olarak ortaya koyan Türk dış politikası iflas etti. Sayın Davutoğlu yanlış yaptığını kabul etmeli ve dış politikayı değiştirmelidir. Salih Müslim’in Türkiye’ye davet edilmesi bu değişikliğin olacağı anlamında iyi bir işarettir. Umarız bu devam eder” diye konuştu.
Demirtaş, Suriye’de yaşayan Kürtlerin sadece kendilerini savunduğunu ifade ederek, “Herkes Rojava’yı bir tehdit olarak görüyor. Gece gündüz mikrofonu alan hakaret yağdırıyor. Bunlar boş palavralar. Kim Ankara’dan mikrofonu eline alıp oradaki Kürtlere tehdit sallıyorsa işkembeden sallıyor. Atı alan Üsküdar’ı geçmiş. Rojava’da halk iktidarını kurmuş. Geçici yönetimini oluşturmuş. Bugüne kadar Suriye komşunuzdu, Irak komşunuzdu, Bulgaristan komşunuzdu, şimdi Kürdistan komşunuz diye niye feryat ediyorsunuz, kıyamet koparıyorsunuz? Kürdistan kurulacak, özerk yönetimini oluşturacak. Suriye’yi bölmeden Türkiye’ye tehdit oluşturmadan yapacak. ‘Olmaz’ diyorsunuz. Böyle bir faşizm olur mu. Bunun adı ırkçılıktır” şeklinde konuştu.
ERDOĞAN’A MURSİ BENZETMESİ
Selahattin Demirtaş, Mısır’da yaşananları da değerlendirdiği konuşmasını şöyle sürdürdü;
“Mısır’da seçimle şu veya bu şekilde işbaşına gelmiş Mursi hükümeti ‘her şey benim ben seçildim ben ne dersem o olur’ anlayışı ile hareket etmek yerine ülkeyi demokratikleştirse bugün darbe zihniyetine zemin oluşturmamış olurlardı. Her koşulda sebebi ne olursa olsun darbeciliğe karşı direnmek lazım. Ama bu emperyal politikalara karşı, ülkelerimizin parçalanmasına direnmenin en etkili yolu da demokratik ittifaklardır. Biz Mısır’da darbe ile iktidara gelen iktidarın hiçbir meşruiyetinin olmadığını biliyoruz. Şimdi bu cunta yönetimi faşizan bir katliam yürütüyor. Biz Mısır halkı ile dayanışma içerisinde olduğumuzu belirtiyoruz. Faşizan yönetimi kınıyoruz.”
Çözüm sürecinden de bahseden Demirtaş, “Şu anda Başbakan’ın yaklaşımları bu anlayıştan bir hayli uzak olduklarını gösteriyor. ‘İktidar benim ülke de benim malımdır’ anlayışı ile ülkeyi yönetemezsiniz. Gezi direnişi bu anlayışa karşı çıkan isyandır. Mursi kendi ülkesini bu anlayış ile halkını yönetmeye kalktı. Demokrasiyi kurumsallaştıramadı ve Mısır şimdi kan deryası içerisinde. Her gün onlarca, yüzlerce insan katlediliyor. Türkiye böyle olur demiyoruz. Ama Türkiye bu anlayış ile yönetilmeye devam ederse şu anda Ortadoğu’da yaşanan kaosun çok daha büyüğü burada yaşanabilir. İlla kan akar demiyoruz. Ama Başbakan ‘bu ülkenin sahibi benim’ mantığı ile hareket ederse bu ülkeye demokrasi gelmeyecek. Demokrasi gelmez ise barış da gelmeyecek”
“ÖCALAN’IN ŞARTLARI İYİLEŞTİRİLMELİ”
Sürecin ilerleyebilmesi için terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’ın İmralı’daki şartlarının iyileştirilmesi gerektiğini savunan Demirtaş, “Bu Abdullah Öcalan’ın dayattığı kendi şahsı ile ilgili bir talep değildir. Kendisi orada bir beton çukur içerisindeyken bu sürecin ilerleme şansı yoktur. Çünkü kendisi daha ileri boyutlarda çağrılar yapmak istiyor, süreci ilerletecek müdahaleler yapmak istiyor ama koşulları ve imkanları buna uygun değil. Ayda yılda giden iki milletvekili ile görüşerek bu süreci ilerletmesi imkansızdır. 7 aydır kan akmıyorsa, yeni ölümler yaşanmıyorsa bu kimin sayesindedir? 14 metre çukurda tuttuğunuz kişi sayesindedir. O halde bunun bir karşılığının olması lazım” ifadelerini kullandı.
“BİR MAHKUMU 14 YIL BİR HÜCREDE TEK BAŞINA TUTMAK HANGİ HUKUKTA YAZIYOR”
Demirtaş konuşmasında Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ı da eleştirerek şunları söyledi:
“Sayın Bülent Arınç hukukçudur aynı zamanda. Biz diyoruz ki orada bir basın ziyareti olabilir. Kendisi de diyor ki ‘bunun kanunda yeri yok.’ Kendisi bir hukukçudur. Buradan kendisine sormak istiyorum. Sayın Arınç, bir mahkumu 14 yıl bir hücrede tek başına tutmak hangi hukukta yazıyor. Siz hangi kanuna göre Abdullah Öcalan’ı tek başına hücrede tutuyorsunuz? Kanunda var mı yok. Asıl kanunsuz olan sizin tutumunuz. Sayın Öcalan’ın hakları var. Bunları kullandırmak zorundasınız, lütuf değil. Kaldı ki tek sözü ile cümlesi ile Türkiye’ye barışa getirecek kişiye karşı da bu hukuksuzluğu sürdüremezsiniz. Sayın Öcalan’ın son görüşmemizde kendi ifadesidir. Bu hukuksuzluklar son bulmazsa, kendisine bu yaklaşımlar devam ederse kendisi bu süreçte olmayacak. Kendisinin açık mesajıdır.”