Demirtaş, New York Times’ta bugün yayınlanan makalesinde hükümet ve Erdoğan'a dönük sert eleştirilerde bulunurken ABD yönetimine de sitem etti.
Abone olHalkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, New York Times’ın bugün yayınlanan sayısında bir makale kaleme aldı.
Demirtaş, “Erdoğan’ın baskılarının tek zayiatı basın özgürlüğü değil” başlıklı yazısında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerdeki ABD ziyaretine değinerek, “Üzerinde “Hakikat + Barış = Erdoğan” yazan LED ışıklı kamyonlar ABD başkentinde dolaşırken Erdoğan’ın korumalarının bir Washington think tankının önünde muhabirleri hırpaladığı haberleri geçiyordu. Birçok Amerikalı siyasetçi, Erdoğan’ın Türkiye’de ifade özgürlüğü namına geriye her ne kalmışsa yok etme çabaları karşısında dehşete düştü. Hatta Başkan Barack Obama da Cuma günkü konuşmasında bir NATO müttefiki olan ülkenin gidişatından ‘rahatsız’ olduğunu kabul etti.” ifadelerini kullandı. Ziyareti “Washington ziyaretinde Amerikalılara Türkiye’de uyguladığı demir yumruk politikalarından tattırdı” diyerek niteleyen Demirtaş, “hükümetin PKK ile savaşta sivillerin sürgün edilmesi, Kürt kasabalarındaki yıkım ve Kürt siyasetçilerinin hapsedilmesinden hiç bahsedilmedi.” ifadelerini kullandı.
AB VE ABD'NİN ERDOĞAN POLİTİKASI
Makalede bu bölgelerde insan hakları ihlalleri olduğunu ve bunların ABD ve Avrupa tarafından görmezden gelindiğini savunan Demirtaş, “Avrupalılar, Suriyeli mültecileri Türkiye’de tutması için Erdoğan ile bir anlaşmaya varma telaşına düştükleri için böyle davrandı. Washington'da da IŞİD ile savaşta Erdoğan’ın vazgeçilmez olduğunu hissiyatı var.” yazdı.
"KÜRT GENÇLERİ İSYAN BAŞLATTI"
Demirtaş, makalede Ağustos ayından bu yana yaşanan siyasal süreci şöyle özetledi:
“Geçtiğimiz Ağustos ayında, PKK'ye yakın Kürt gençleri bazı Kürt kasabalarında isyan başlattı. Hükümet önce biber gazı ve plastik mermilerle, daha sonra haftalar süren 24 saatlik sokağa çıkma yasaklarıyla ve son olarak da tanklar ve toplarla karşılık verdi. Kuşatma altındaki kasabalardan fotoğraflar Suriye iç savaşının ilk zamanlarındakilere benziyor. 300 binden fazla insan evlerini boşaltmak zorunda kaldı. Ölü sayısı 1000’i geçti ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı’na göre bunların yüzlercesini siviller oluşturuyor. Kürt kasabaları Cizre ve Silopi ile Diyarbakır’ın tarihi kalbi Sur'un büyük bölümü şu an moloz yığınları durumunda.”
New York Times’ta yayınlanan makalede Demirtaş anayasa sürecine ilişkin, “Hükümet ve PKK’nin barış görüşmelerinin çökmesinin nedenlerine ilişkin farklı görüşleri olsa da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı savaşı sürdürmeye motive edenin ne olduğuna dair çok az şüphe var. Bir gözü bu yaz yapılacak ve anayasal yetkilerini artırabileceği bir referandumda, milliyetçi duyguları körüklüyor.” değerlendirmesinde bulundu.
Öcalan ile yürütülen görüşmeleri “ateşkesi ve siyasi görüşlerimizi paylaşabileceğimiz bir nefes alma alanını sağladı” diye niteleyen Demirtaş’ın makalesinin geri kalanıysa şöyle:
“Ancak sonrasında müzakereler sekteye uğradı ve Hükümet bu kazanımları tersine çevirme arayışına girdi. Hükümet zaten çok katı olan terörle mücadele kanunlarını, sözü sansürlemek ve diğer siyasi faaliyetleri baskılamak için genişletmeye çalışıyor. Erdoğan, Kürtlerin haklarını savunan partim Halkların Demokratik Partisi, HDP'nin ilk kez genel seçimlerde %10 seçim barajını aşıp Meclise girmesinin ardından, barış süreciyle ilgili daha da uzlaşmaz bir tutum takındı. Bu durum Cumhurbaşkanının Anayasayı, güçlerini artıracağı şekilde değiştirme imkanlarını kısıtladı. Geçtiğimiz yazdan bu yana yüzlerce üyemiz tutuklandı, onlarca seçilmiş belediye başkanımız görevden alındı ya da tutuklandı. Bu arada Türkiye, sınır boyunca Suriye'de IŞİD’le savaşan Suriyeli Kürtleri toplarla vuruyordu. Erdoğan partimizi, tam olarak burada kurmaya çalıştığı otoriter düzene karşı durduğumuz için hedef alıyor. HDP, demokratik reformlara, cinsiyet eşitliğine, toplumsal çeşitliliğe ve Kürtlerin haklarına bağlı Türkler, Kürtler, sosyalistler, demokratik İslamcılar, liberaller ve azınlıkların ilerici bir koalisyonu. Seçimlere, Türkler, Kürtler, Ermeniler, Ezıdiler, Araplar gibi Türkiye’nin çoğu etnik grubundan ve toplumun farklı kesimlerinden insanları içeren aday listeleriyle girdik. Ben partinin ‘Eşbaşkanı’yım, çünkü belediyelerden yerel meclislere kadar olası tüm siyasi birimlerimiz bir erkek ve bir kadın tarafından ortaklaşa yönetiliyor. Partimiz Türkiye'nin daha fazla demokrasi isteyen bütün halkları için ortak bir zemin olarak kuruldu. Bütün bunlar, Erdoğan’ın Türkiye’de yükselttiği despotik, erkek egemen milliyetçilik için aforoz nedenleri. Erdoğan Washington’da kendisini ‘terörizmle savaşıyor’ olarak sundu ve ABD'nin, Suriye ve Türkiye’deki Kürtlere karşı seferberliğini desteklememesinden yakındı. Birinin ona aslında kendisinin Ortadoğu’daki istikrarsızlığın kaynağına dönüştüğünü söylemesi gerekiyor. PKK ile yürütülen barış sürecini bitirerek, baskıcı bir güvenlik devleti yaratarak, hukuk devleti ilkelerini rafa kaldırarak ve ifade özgürlüğünü baskılayarak Türkiye’nin demokrasisinden geriye neyi kalmışsa boğuyor ve ülkeyi radikalizm ve iç çatışmaya karşı her zamankinden daha kırılgan hale getiriyor.”