BDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu'nda çarpıcı açıklamalarda bulundu...
Abone olTBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu 27 Mayıs ve 12 Mart Alt Komisyonu, BDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü'yü dinledi. BDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamını önlemek için önce Süleyman Demirel'i kaçırmak istediklerini açıkladı.
Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç'ın, ''Sosyal uyanış, iktisadi gelişmeyi aştı'' sözünün, 12 Mart'ın ruhunu özetlediğini dile getiren Kürkçü, 1970'li yıllarda Türkiye'nin çok büyük bir sosyal hareketlilik içine girdiğini ve işçi hareketinin son derece belirleyici bir rol üstlendiğini, bunun ise sermaye ile devleti tedirgin ettiğini söyledi.
Bu dönemde, silahlı kuvvetlerin tabanında da hem genç subaylarda hem de astsubaylarda bir bilinçleşme oluştuğunu, ordunun altının, üstünden farklı düşünmeye başladığını kaydeden Kürkçü, bu dönemdeki öğrenci hareketlerinin de önemine işaret etti.
GENCİZ AMA AHMAK DEĞİLİZ
''Öğrencilerin bilinmeyen karanlık güçler tarafından kışkırtılarak harekete geçtiği'' düşüncesinin tamamen fasarya olduğunu, hiçbir aslının bulunmadığını belirten Kürkçü, ''Genciz ama ahmak değildik hiçbirimiz. Neyin ne olduğuna dair bir fikrimiz vardı doğrusu'' diye konuştu.
Devletin, sola yönelişi, son derece gaddarca okuduğunu savunan Kürkçü, komando kampları ve kontrgerilla faaliyetlerine dikkati çekti. Hayatında ilk defa silahı üniversite öğrencisi iken 1970 yılında gördüğünü aktaran Kürkçü, öğrenci mücadelesinin silahlı bir yöne doğru sevk edilmesinde doğrudan doğruya kontrgerillanın tahrikiyle doğmuş olan yapıları suçladığını ancak Adalet Partisi Hükümeti ile dönemin Başbakanı Süleyman Demirel'i daha çok suçladığını ifade etti.
Üniversiteye girdiği 1970 yılından, 12 Mart 1971'e kadar sadece 5 öğrencinin hayatını kaybettiğine işaret eden Kürkçü, 12 Mart ile 12 Eylül arasında 5 bin, 12 Eylül'den sonra ise 50 bin kişinin yaşamını yitirdiğini kaydetti.
DARBENİN ARDINDAN HAŞHAŞ EKİLDİ
Dönemin Parlamentosunun ordunun talebi üzerine sıkıyönetim ilan ettiğini, önüne gelen idam dosyalarını onaylayarak Türkiye'nin kalbinde bugün de onarılmayacak bir yara açtığını, rejim ile Türkiye'nin ilerici, devrimci, solcu güçleri arasına tam manasıyla bir kama soktuğunu savunan Kürkçü, bu kamanın bugün de hala olduğu yerde durduğunu söyledi.
12 Mart Muhtırası'nın ardında da ABD'nin rol oynadığını ifade eden Kürkçü, bunun en önemli belirtilerinden birinin, darbenin ardından 1 ay geçtikten sonra haşhaş ekiminin yasaklanması olduğunu dile getirdi.
BURJUVA ORDUSU
Kürkçü, ''12 Mart ile birlikte Türkiye'de ordu hakikaten bir burjuva ordusu haline geldi. Çünkü generaller doğrudan doğruya sermaye ilişkilerinin içerisine girdiler OYAK vasıtasıyla. Sermayenin taleplerine karşı son derece kırılgan hale geldiler ve geleneksel üstünlüklerini sermaye lehine işçiler aleyhine kullandılar'' dedi.
SÜLEYMAN DEMİREL'İ KAÇIRMAK İSTEDİLER
Kızıldere'de güvenlik güçleriyle girdikleri çatışmayı da anlatan Kürkçü, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamını önlemek için önce Süleyman Demirel'i kaçırmak istediklerini ancak bu mümkün olmadığı için NATO radar istasyonundaki 3 teknisyeni kaçırdıklarını belirtti.
Kürkçü, yakalanmasının ardından kendisini sorgulayan dönemin MİT İstanbul Başkanı Eyüp Özalkuş'un, kendisine ''Madem Demirel'i kaçıracaktınız. Hiç siz siyasetten anlamıyorsunuz. Bize bir haber uçursaydınız bir şekilde, biz korumayı kaldırırdık'' dediğini ve Demirel'den kurtulmak istediklerini ima ettiğini aktardı.
Dev-Genç Başkanı olduğu dönemde, pek çok gazeteciyi veya öğretim üyesinin, devrimci ordu gücü adıyla bilinen bir yapının eylemlerine ortak olmaları yönünde telkinlerde bulunduklarını anlatan Kürkçü, bunu kabul etmediklerini sözlerine ekledi.