BIST 9.420
DOLAR 34,39
EURO 36,29
ALTIN 2.838,33
HABER /  GÜNCEL

Demirel'den AK Parti'ye mesaj

Demirel, devlet içindeki gerilim ve türban krizi konusundaki görüşlerini belirterek AK Parti'ye mesaj gönderdi.

Abone ol

AKP'nin laiklikle didişen kökü endişe yaratıyor

Milli görüş olayı ya da türban ortaya atıldığı zaman 'bunların yapacağı buydu' diyen pek çok kişi çıkıyor. Endişenin sebebi bu. Ben Milli Görüş karşısında ne yapacaklar diye merak ederdim. Ne reddettiler ne de benimsediler ama 'dokunmayın' dediler.

9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in YAŞ'da o zamanki Başbakan Abdullah Gül'ün ordudan ihraçlara şerh koyması, komutanların Meclis Başkanı'na 3 dakikalık ziyaretleri, milli görüş genelgesi ve 23 Nisan resepsiyonunun boykot edilmesi ve Genelkurmay'dan gelen sert açıklamalarla ortaya çıkan gerilim ve türban sorunu konusunda görüşlerini sorduk.

* 23 Nisan'da Meclis resepsiyonunun boykot edilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şimdi bu tabii görünen yanıdır. Türkiye'de olup bitenlerin bir de görünmeyeni var. Her şey meşruiyet çizgisi içinde oluyor, başka türlüsü de mümkün değil.

* Peki ahengi bozan nedir?
Şimdi, gecen 10 seneden sonra ilk defa bir tek parti hükümeti çıktı. Bir seçim oluyor, seçime göre parlamento teşekkül ediyor, parlamentonun güvenine dayanan hükümet çıkıyor ortaya. Bir başka taraftan bakalım kanunlara, nizamlara uymayan parti seçime girmiyor. Yani her şey meşru. Ama bir olay daha var, siyasi partilerin mutlaka Anayasa çizgisi içinde olması lazım. Anayasa çizgisinin iki tane doğrusu var. Bunlardan birisi "laik" Türkiye, diğeri de "üniter" Türkiye. Yani siyasi partiler, Türkiye Cumhuriyeti devletinin laiklik ve üniterlik prensiplerine ters olamazlar veya ona ters düşecek hareketler yapamazlar.

* Bu sınırları demokratik bulmayanlar var...
Efendim, bu husus demokratik mi değil mi tartışması ayrı ama Türkiye'nin nizamı bu. Anayasa bu şartları koymuş. Zaten bu şartlar, bugünün şartları da değil. Cumhuriyet kurulduğundan beri daha demokratik cumhuriyet yokken de Türkiye iki şeyi korumaya çalışıyor. Bunlardan birisi Türkiye'nin parçalanmaması, bütünlüğünün muhafazası. Birisi de Türkiye'nin çağdaş bir devlet olarak pozitif hukuktan dışarıya çıkmaması, yani din esasına dayalı bir devlete kaymaması. Türkiye'de kim ne yapacaksa yapsın, fakat bu ikisini yapamaz. Yakın geçmiş, son 50 senelik uygulamalar unutulmamalıdır.

* Geçmişteki hangi uygulamaları kastediyorsunuz?
Birçok kimseler bakıp geçiyor ama altını görmüyor işin. Yakın geçmişte ne var? Yakın geçmişte 3 tane darbe var. Yani iki tane esas darbe var, bir tane de yarım darbe var.

* 28 Şubat mı yarım?
Hayır, 28 Şubat'ı darbe kabul etmiyorum. 27 Mayıs var, 12 Mart var onu yarım kabul ediyorum, 12 Eylül var ve bu darbelerin bıraktığı izler var. Milli Nizam Partisi kapatılıyor, onun kurucuları MSP'yi kuruyor, o da kapatılıyor. Onun kurucuları RP'yi kuruyor o da kapatılıyor. FP'yi kuruyor, o da kapatılıyor ama bu defa iki farklı parti kuruluyor, biri SP bir tanesi de AK Parti. Fakat bu partilerin içerisindekilerin pek çoğu, bilhassa kurucu kadrolarındakiler bu çizgiden gelen insanlar. Şimdi bu çizgiden gelen insanların yaptıkları işlerin, kurdukları partinin kanunlara, nizamlara ters düşen bir tarafı yok ve yüzde 35 oy alarak yüzde 70 Meclis çoğunluğunu elde etmiştir. Ama bu siyasi partiye bakıldığı vakit, hiç olmazsa bir takım zihinlerde çabuk depreşebilecek birtakım şüpheler var. "Acaba bunlar da mı bundan evvelki partilerde rastladığımız işleri yaparlar, şimdilik bir fırsat kollamak için mi beklemektedirler?" gibi bir şüphe, endişe var.

* Kimde var?
Zihinlerde. Mesela Milli Görüş olayı ortaya atıldığı zaman, "tamam zaten bunların yapacağı buydu" diyen pek çok kişi çıkıyor. Veya türban olayı ortaya geldiği zaman keza benzeri şeyler çıkıyor.

* Yani AKP'nin çizgisi konusunda şüphe var...
Evet efendim, bu endişelerin sebebinde de bu partinin gerisindeki çizgi yatmaktadır. Aynen böyle yazabilirsiniz. Bu partinin gerisinde bu yattığı gibi, içinde de bugün mevcut olan diğer parti endişeleri yatar. Yani SP'nin bu partinin mensupları üzerinde bir etki yapıp yapamayacağı yatar. Yine bu endişenin içerisinde milli görüşün bunlar neresindedir, bu yatar. Eğer bu siyasi parti "ben milli görüş taraftarıyım" derse, tabii ki devletin arşivleriyle karşı karşıya kalır.

Devlet de kaygılı tabii
Bakın "Milli Görüş'e kötü muamele etmeyin" demek ayrı bir şey, "taraftarıyım" demek ayrı bir şey. Zaten "Milli Görüş aleyhtarıyım" demiyor, "taraftarıyım" da demiyor. Kopup geldiği siyasi parti, "ben Milli Görüş taraftarıyım" diyor. Yani diğer partiler gibi laiklik meselesiyle sürtünmeye girmemiş bir kökten gelmiyor, sürtünmeye girmiş bir kökten geliyor. Devletin kurumlarında işte bunun kaygısı vardır. "Yoktur" demenin, hiçbir anlamı yok.

* Sizin zihninizde de şüphe var mı? Mesela Milli Görüş Genelgesini duyunca, ha zaten bunlar bunu yaparlardı diye düşündünüz mü?

Ben çoktan beri, bu parti kurulduğundan beri Milli Görüş karşısında ne yapacak diye merak ederdim. Bunu benimseyecek mi yoksa red mi edecek? Benimserse eski partiden farkı olmadığı çıkardı meydana. Reddederse çekirdeğini kaybederdi.

* Şu anda hangisini yapıyor?
İkisini de yapmadı. Benimsemedi de reddetmedi de, bir yan yol buldu. Bunlara dokunmayın diye...

* Bu yan yoldan uzun süre gitmek mümkün mü?
Bu yan yol da zaten kafi derecede hırpalandı. 23 Nisan olaylarının kökünde biraz bunlar vardır.

* Siz devletin işleyişini, TSK'yı iyi biliyorsunuz, arabuluculukla sorunların aşılması mümkün mü?
Arabulma meselesini de anlamak mümkün değil. Mesele anlayış farklarını giderme. Pekala kendileri oturup anlayış farkını giderebilirler yahut gideremezler.

* Ne yapılması gerekiyor?
Bunu kimse tavsiye edemez, şöyle yapın diye. Burada uyumu sağlayacak olan taraflardır. Uyuma hakemlik yapacak olan kamuoyudur.

* AKP'nin askerlerle diyalog kurabilmek için Sakıp Sabancı veya Kenan Evren'den arabuluculuk istemeyi düşündüğü söyleniyor...
Her yoğurt yiyenin bir yiyiş tarzı var. Bir yoldur. İtiraz etmiyorum.

Böyle giderseniz tökezlersiniz

"Siyaset kendi işleyen bir düzen; başarısızlığı kaldırmaz. Hem böyle gideceksiniz hem başarı çıkacak... Bu, aklın kurallarına aykırı" "Yeni bir seçimi telaffuz etmek için erken. Ben istiyorum ki oraya gelmesin. Hükümetler şapka gibidir, gider; devlet baş gibidir, kalır"

* Her şeyi sadece "sürtünme" ile açıklamak mümkün mü? İktidar zaafiyeti de yok mu?
O da zaten sürtünmeye sebep olur. Bütün bunlar normal sayılmaz, uyumsuzluktur, kimsenin gözünden kaçmıyor. Gönül ister ki uyum olsun.

* Bugünkü çatışmalarla 28 Şubat süreci arasında benzerlik, paralellik var mı?
Bence yok. İkisi arasında paralellik görmüyorum. O bambaşka bir şey, kendi içinde geldi geçti. Bu tamamen değişik bir şey.

* Türkiye'nin pek çok iç ve dış sorunu var. Bunlar "sürtünme" varken nasıl çözülecek?
Siyaset başarısızlığı kaldırmaz. Hem böyle gideceksiniz hem de başarı çıkacak, bu aklın kurallarına aykırıdır. Bir yerde tökezlersiniz. O zaman da gereğini düşünürsünüz. Olmuyor dersiniz. Siyaset ihmali de kaldırmaz. Bir şeyin tedbirini zamanını bulacaksınız. Siyaset kendi işleyen bir düzendir. Siyaset kendi kusurlarını kendisi ortadan kaldırarak gider. Aynen akan bir dere gibi, bulanıksa bulanarak gitmez durularak gider.

* Şu anki gidiş nereye varır?
Türkiye Cumhuriyeti devleti yıkılacak değil ya. Bütün bu sürtünmelere rağmen işlemeye devam edecek. Sonra Türkiye'de hükümetler şapka gibidir gider, devlet baş gibidir, devlet kalır. Yani muayyen bir süre sonra ülke seçime gider. Bakın, bu hükümetin eksikliklerinden birini de söyleyeyim. Seçimlerin iki meyvesi vardır. Bunlardan birisi, istikrar çıkartmak, istikrar çıkarmıştır usulüne uygun. İkincisi de temsilde adalettir. Burada temsilde adalet yoktur. Yani 4 kişiden 1 kişinin oyuyla bu hükümet mevcuttur.

* Yani yeni bir seçim mi gerekiyor?
Gerekirse o gerekir. Onu telaffuz etmek için erken. Ben istiyorum ki oraya varılmasın. Yine istiyorum ki Türkiye'de ahenksizlik, uyumsuzluk, sürtüşme olmasın hükümetle devletin kurumları arasında. Bunların çaresi yine seçilmiş bir hükümet olacaktır. Bu hükümetin de başarılı olmasını istiyorum seçilmiş hükümet olduğu için. Ama başarılı olmak için herkesin kendi tedbirini kendisi alması lazım. Buna başarı diyemezsiniz.

* Hükümetin gerilimi sona erdirmesi için ne yapması gerekiyor?
Bakın, hükümetlerin eline kolay kolay fırsat geçmez. Böyle tek başına iktidar olma fırsatı da. Bu hükümetin eline çok güzel fırsat geçmiştir, Türkiye'ye hizmet etme fırsatı. Ya bu hükümet bu fırsatı gayet iyi şekilde kullanmayı tercih edip gereğini yapacaktır yahut "Bu fırsatı önemsemiyorum, ben Türkiye'yi kendi düşünceme uygun şekle getireceğim, onun mücadelesini yapacağım, vardığı yere kadar varır" deyip Türkiye'de bir mücadele açacaktır. Bu da kendi tercihidir.

* Genelkurmay Başkanı, çıkıyor Başbakan'a diyor ki, "ilticayı cesaretlendirmiştir..."
Ama o da cevap vermiyor... Ona da bir diyeceği varsa der, ona bir diyeceği yoksa ertesi gün yine aynı şeyi yaparsa yahut da başka şeyler yaparsa kendi bileceği iştir...

* Hiçbir şey olmamış gibi davranmak normal bir şey mi?
Onu ben taktir edecek değilim. Bu ülkenin insanları taktir edecek...

* "Başbakana bağlı bir Genelkurmay Başkanı'nın başbakan için böyle konuşması" eleştiriliyor...
Genelkurmay başkanı Türkiye'de kime bağlıdır?Kimseye bağlı değildir. Genelkurmay başkanının tayini başbakana aittir ama bağlıdır diye yasalarda bir şey bulamazsın. Silahlı kuvvetlerin savaşa hazırlanmasından Meclis'e karşı hükümet sorumludur. Bundan bağlılık falan çıkarılamaz. Ve silahlı kuvvetlerin başkumandanlığı TBMM'nin manevi şahsında mündemiçtir, hazarda (barış) cumhurbaşkanı temsil eder. Hadi bundan da bir şey çıkar. Seferde silahlı kuvvetlerin başkumandanı Genelkurmay Başkanıdır. Çıkarın bundan bir şey, çıkaramazsınız...

Semra Çetin / Vatan