BIST 9.660
DOLAR 34,62
EURO 36,18
ALTIN 2.919,36
HABER /  POLİTİKA

Davutoğlu'nun unutamadığı acı!

Başbakan Ahmet Davutoğlu, asansör kazası sonrasında yaptığı bir telefon görüşmesiyle ilgili iddiaları cevapladı.

Abone ol

Asansör kazasında hayatını kaybeden acılı baba ile aralarında geçen diyalogları anlatan Davutoğlu, bu görüşmede kendisine teşekkür ettiğini söyledi. Davutoğlu, bu telefon konuşmasından iki saat sonra internet sitelerine "Acılı babadan Başbakan'a tepki" diye haber geçilmesine isyan etti.

Kendisiyle ilgili Malezya'da yaşadığı bir acıyı paylaşan Davutoğlu, bu ülkede görev yaparken 6 günlük bebeklerini kaybettiklerini söyledi.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Kanal 24'te katıldığı canlı yayında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

ASANSÖR KAZASI

Davutoğlu, Kanal 24'te katıldığı canlı yayında, Mecidiyeköy'deki asansör kazasında ölenlerden birisinin babasıyla yaptığı telefon görüşmesinde babanın kendisine tepki gösterdiği şeklinde haberler yer aldığının hatırlatılması üzerine, şunları söyledi: 

"Biz o gece bir taraftan işçilerimize yanarken, bir taraftan da 'acaba provakatörler ne yapar?' diye kaygılanıyorduk. Buradan da zikrettiğiniz olayı bütün basın bildiği için, normal şartarda belki zikretmezdim ama basına da bütün sivil toplum kuruluşlarına bu anlamda çağrı, tepki gösterelim ama tepkimiz işin esasına olsun. Yoksa birilerine zarar vermek niyetiyle olmasın. Bizi eleştirebilirsiniz, başka partilere oy verebilirsiniz. Bunlara saygı duyarım ama bizi eleştirmeyi, hükümet üzerinden bir provakasyona yöneltirseniz, o vefat eden işçilere de bundan sonraki işçilere de en büyük zararı vermiş olursunuz. Nitekim bir babayı aradım. İsmini zikretmek istemiyorum. Aramamızdan dolayı memnuniyeti ifade eden çok güzel sözler sarfedildi her telefon görüşmesinde.

ŞİMDİ BU DİYALOGU KİM ÜRETİR?

Bu acılı baba, evladını kaybetmiş, teşekkür etti. 'Bunları takip etmeniz lazım' dedi. 'Hep beraber takip edeceğiz, merak etmeyin' dedim. Böyle dostane. Bu kadar. Teşekkür etti ve kapattık. Daha ben telefonu kapattım. Bir veya 2 saat sonra internete düşen bir haber, 'acılı babadan Başbakan'a tepki.' Önce konuşmak istememiş güya. Sonra demiş ki bana, 'Ben sizi mahkemeye vereceğim. Bunun sorumlusu hükümettir.' İşte vesaire, vesaire. Hiç böyle bir diyalog yok. Biliyorsunuz kriz dönemlerinde hemen açıklama yapmak gerekir, hemen açıklama yapıldı: 'Bu diyalog doğru değil' diye. Ertesi gün de ben teşekkür ediyorum o babaya. O acılı haline rağmen, 'Sayın Başbakanla aramızda böyle bir diyalog geçmemiştir' diye kendisi de açıklama yaptı. Şimdi bu diyalogu kim üretir?"

DERT BİZİM DERDİMİZ

"Biz telefona sarıldığımızda bu tepkileri de hesaba katarak sarılırız" diyen Davutoğlu, "Hatta Bakanlar Kurulu toplantısında arkadaşlarıma şunu söyledim, 'Bundan sonra herhangi bir yerde bir insani durum yaşandığında, hangi bakan gidecek? diye bana sormayın. Hemen, kimin alanıysa gidecek, madense enerji bakanımız, başkasıysa o.' Eğer bir vatandaşın gözünden tek bir damla yaş düşmüşse, onu ilk biz göreceğiz, provakatörler görmeden veya onun ailesi dahi görmeden. Önce bakanlarımız ya da yetkililerimiz görecek. Çünkü o dert bizim derdimiz. Şimdi burada olmayan bir diyalog üzerinden insanlar tahrik ediliyor. Böyle bir tahrik esnasında, bir gösteri olsa... 'Başbakanı mahkemeye verecekmiş, Başbakan sorumlu' diye insanlar sokağa döküldü. Bir kişiyi daha kaybettik ya da yaralanma oldu. Bunun vebali kimin? Bunun o aileye, iş güvenliğine faydası ne? Bu da ayrı bir alan" diye konuştu.  

Başbakan Davutoğlu, "Haber gerçek olmuş olsaydı. Bir daha böyle bir olayda aileleri aramaktan imtina eder misiniz?" sorusu üzerine, bir an dahi tereddüt etmeden yine hemen arayacağını söyledi. 

Görevde bulunduğu sürede kendisine en zor gelen şeyin, şehitlerin cenazesine katılmak olduğunu dile getiren Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Desinler ki 'Dünyayı bir buçuk kere dolaş, hiç uyuma.' Hiç yüksünmem ama acılı bir babaya, anaya sarılıp, onun acısını yüreğinizde hissettiğinizde bütün ellerinizin, yüreğinizin boşaldığını hissediyorsunuz ama orada bulunmanız lazım. O acılı anne size sarılacak. Sitem de edecek. Baba gerektiğinde dönüp birşeyler de söyleyecek. Söylediği zaman bir kez daha sarılacaksınız ki devletin merhametini hissetsin. Aksi takdirde biz bu sorumlulukları niye üstleniyoruz? Bugün olsa, tepki de göstermiş olsaydı ben yine arardım, hatta evine giderdim. Bu bizim görevimiz. Bu tepkiler o esnada insani bir tepki. Bir olayda bir şehit babası önce sarıldı, sonra döndü bir tepki gösterdi. Bir daha sarıldım ben ağlayarak. Ardından bir daha sarıldık. Bu normaldir."

6 GÜNLÜK BEBEĞİMİ KAYBETTİM

Başbakan Davutoğlu, Malezya'da bulunurken 6 günlük çocuğunu kaybettiğini açıklayarak, "Doğum sonrası olan bir rahatsızlık nedeniyle. Hala onun sızısı içimdedir. Ben bunu yaşayan biri olarak, 6 günlük bir bebek için hissettiğim şey. Malezya'da meftundur. Hala beni oraya bağlayan bir hatıra olarak görürüz eşim de ben de. Onun sızısı hala bendedir. Hatta bazen ben hislendiğimde eşime diyorum ki, 'Allah sana kolaylık versin. Benim için 6 gündü ama sizin için 9 ay 16 gündü.' Halbuki bugün konuştuğumuz bir annenin 21 yaşında oğlu. Normaldir. Sitem etse de hakkıdır ama etmediği bir sitemi provakasyona alet ederseniz, o bu toplumsal düşünce de değil. Nihayet yasal alan yani bu 4. alan olarak, süreç yönetimi, insan faktörü, eğitim, sosyal faktör, bilinçlendirme ve bütün bu ilgili paydaşların yaptığı çalışma yasal zeminde yapılacak olanlar" ifadelerini kullandı. 

Başbakanlık Teftiş Kuruluna talimat verdiğini anlatan Davutoğlu, "Talimatım şu: 'Sadece bu olay değil. Onu da içine alın, 2012'de çıkan yasadan sonra olan bütün kazaları alın, hepsini etüt edin. Bu yasada eksik bir şey varsa onu söyleyin. Yasanın uygulanmasında eksiklik varsa tespit edin. Bunu genelge ya da yönetmelikle düzenleyelim. Uygulamanın kendisinde, alanda bir eksiklik varsa onu tespit edin.' Şimdi bu teftiş raporunu bekliyorum" dedi.  

Davutoğlu, iş yerlerinde barınılan yerlerin son derece kötü olduğunu kaydederek, buradaki problemin de ana işveren ile taşeronlar arasındaki sorumluluk, yetki gibi konulardaki dağınıklıktan kaynaklandığını söyledi. 

Taşeronun dünyanın her yerinde olduğuna dikkati çeken Başbakan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: 

"Çünkü büyük bir firma işi alıyor. Elektrik işini, başka işi başka birine veriyor. İstisaslanma bakımından da küçük şirketlerin önün açan birşey. Olumsuz değil ama o ana firmanın, bütün taşeronların bu işi nasıl yaptığını ve iş güvenliğini nasıl yaptıklarını takip etmek onun sorumluluğunda. 'Bunu taşeron yaptı' diye terk edilemez. Taşeronların her birisi de tek tek sorumlu. Yani, eskiden böyle vardı. Bir inşaat yapacaksınız. Bir kalfa çağırırsınız. O kalfa her şeye bakar, eder. Öyle değil artık. Bunun hele hele böyle büyük milyarlarca dolarlık bir projede bunların hepsini tasarlanmış olması lazım." 

Başbakan Ahmet Davutloğlu, olaydan sonra bir gazetecinin kendisine, "İLO sözleşmesine niye uyulmuyor?" diye sorduğunu ifade ederek, "Onun üzerine tekrar tetkik ettim. İLO sözleşmesinin öngördüğü bütün hususlar, aslında 2012 yasası ile gerçekleşmiş. Öyle de bir kanaat var ki bizde, hafif bir kompleks, dünyada herşey çok iyi bir biz de problemli. Öyle değil. Tabii dünya standartlarına gelinmesi için yapmamız gereken çok şey var ama İLO'nun birçok unsuru yasa ile gerçekleşti. Son kalan 166. ve 167. maddelerle ilgili de tekrar Meclis'te hazırlık yapılmıştı. Sunulmaya hazırdı ve ekimi bekliyorduk. Şimdi onu da sunduk. Böylece İLO şartlarının hepsi yerine geliyor ama şartları yerine getirmek değil. Kağıt üzerinde şartlar yerine gelir. İnsanımız eğitilmemişse, önemini kavrayamamışsa yine bu problem var" değerlendirmesinde bulundu. 

OKULLARA İŞ GÜVENLİĞİ DERSİ

"Entegre bir statüye ihtiyaç var" diyen Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Herkes elini taşın altına koymalı. Biri diğerini suçlayarak değil, hepimiz, bir daha bu olayların yaşanmaması için kamu görevi olarak bizler, müfettişler, denetçiler gereğini yapacak. Kurallar koyarken, denetlerken gereğini yapacağız ama bunun yanında işveren üzerine düşen sorumluluğu yapacak. İşçi sendikaları, işçileri bilinçlendirecek. Sendikalaşma oranımız hala yüzde 9 ise tabi sıkıntı var. Bunların önünü açmamız lazım. Sendikaların da gerçekten sendikacılık yapması lazım. Gerçek anlamda işçi ile ilgilenmesi lazım. Tabi her STK'nın yasal görüşü olur ama sendikanın birinci şeyi işçiyi, işçinin haklarını korumak. O alanda eğitim yapılmalı. Bütün okullara, özellikle meslek liselerine yani ilgili okullara, teknisyen erbabı yetiştiren yerlere sosyal iş güvenliği dersi koymayı planlıyoruz ki bu bilinç yaygınlaşsın. Daha eğitim esnasında yetişenler bu bilinçle yetişsinler." 

Davutoğlu, ölümlü kazalarda Türkiye'nin kötü istatistiğinin olduğunun anımsatılması ve "Teröre sıfır tolerans gibi böyle bir yaklaşım içinde misiniz?" sorusuna, "Kesinlikle. Bir iş güvenliği seferberliği başlatmalıyız. Önümüzdeki 15 gün veya en geç bir ay içinde, bugün oraya katılan sendikalar dışında, bütün çalışma hayatıyla ilgili bütün kurumların, tarafların katılacağı, belki birkaç yüz kişiyle son bir istişare yapıp, bir iş güvenliği seferberliği ilan etmek gerekiyor. Yani bir seferberlik halinde herkesin bu alanda, aynı işkenceye sıfır tolerans gibi, iş kazalarına sıfır tolerans noktasında... İş kazalarını yok etmek mümkün değil. İnsanoğlunun olduğu yerde herşey yaşanabilir ama işkence, sigarayla mücadele gibi alanlarda yaptığımız şekilde, kamu spotlarıyla bilinçlendirmeyle bunun üstesinden gelmemiz lazım" cevabını verdi. 

Başbakan Davutoğlu, "Son çıkan torba yasada, DEİK bakanlığa bağlandı. Ulusal güvenlikle ilgili 15 günde bir, çözümle ilgili başka bir toplantı olacak. Kamu yönetimine yeni kurullar, yeni anlayış mı geliyor yoksa, 'Davutoğlu tarzı' dediğimiz yeni bir yöntem mi bu?" sorusu üzerine, "Şimdi doğru tespit ettiniz. Biraz önce kritik bir kavram kullandım 'süreç yönetimi' diye. Yani bazı politika oluşumları, iç politikada da dış politakada da böyledir, gerçekten teamül oluşana kadar ve bir yerleşmiş davranış kalıpları oturuna kadar süreci iyi yönetmek gerekiyor. Yani noktasal yönetim değil. Noktasal yönetimde kriz çıkyor. Yönetiyorsunuz, bırakıyorsunuz. Lisede şöyle derlerdi, benim de pek beğendiğim bir kavram değil ama 'İşe Türk gibi başla, şunlar gibi bitir' derler. Öyle birşey yerleştirmeliyiz ki biz Türk gibi başlamalayız ve zamanla insanlar demeli ki 'Bunlar Türk gibi bitiriyorlar' işe heyecanla başlamak bizim doğamızda var ama bazen çabuk dikkat dağılıyor. Başka işlere yöneliyoruz" diye konuştu.





Özel bir televizyon kanalında gazetecilerin sorularını cevaplayan Başbakan Ahmet Davutoğlu, Şişli'de yaşanan asansör faciasında hayatını kaybeden bir işçinin babası tarafından eleştirildiği yönündeki haberlerle ilgili açıklama yaptı.

"6 GÜNLÜK YAVRUMU KAYBETTİM" 
 
İddiaların asılsız olduğunu ifade eden Davutoğlu, "Ben de 6 günlük bir yavrumu kaybettim.Malezya'da görevdeyken böyle bir olay yaşadık. O benim içimde hala bir sızıdır. Acılı anne, babanın sitemi hakkıdır." dedi.

"BÖYLE BİR DİYALOG YOK" 
 
Evladını kaybeden babayla çok samimi bir görüşmelerinin olduğunu belirten Başbakan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
 
Biz bir taraftan işçilerimize yanarken, bir taraftan da acaba provokatörler ne yapar diye kaygılanıyorsunuz. Tepki gösterelim, ama tepkimiz işin esasına olsun. Yoksa sadece birilerine zarar vermek niyetiyle olmasın. Bizi eleştirebilirsiniz, başka partilere oy verebilirsiniz, bunlara saygı duyarım. Ama bizi eleştirmeyi hükümet üzerinden bir kalkışma, bir provokasyona yöneltirseniz o vefat eden işçilere de en büyük zararı vermiş olursunuz. Nitekim babayı aradım. Aramış olmamızdan dolayı memnuniyeti ifade eden çok güzel sözler sarf edildi. Bu babamız da acılı bir baba. Allah rahmet eylesin evladını kaybetmiş. Aradığım için teşekkür etti. Bunları hep beraber takip edeceğiz dedim. Bu kadar. Daha ben telefonu kapattım bir veya iki saat sonra internete düşen bir haber; “acılı babadan Başbakan’a tepki.” Önce konuşmak istememiş güya, sonra da demiş ki bana; ben sizi mahkemeye vereceğim, bunun sorumlusu hükümettir. Vs. vs. vs. Hemen basın danışmanımız açıklama yaptı bu diyalog doğru değil diye. Ertesi gün de o baba, o acılı haline rağmen “Sayın Başbakanla aramızda böyle bir diyalog geçmemiştir” diye kendisi de açıklama yaptı. Şimdi bu diyalogu kim üretir?
 
"TEPKİ GÖSTERMİŞ DE OLSAYDI YİNE ARARDIM"
 
Size en zor gelen şey nedir diye sorsanız çözüm sürecine kadar bu şehit haberleri geldiğinde o şehitlerin cenazesine katılmak derim. Dünyayı desinler ki bir buçuk kere dolaş, hiç uyuma yüksünmem. Ama acılı bir babaya sarılıp, acılı bir anneye sarılıp onun acısını yüreğinizde hissettiğinizde bütün ellerinizin, yüreğinizin boşaldığını hissediyorsunuz. Ama orada bulunmanız lazım. O acılı anne size sarılacak, sitem de edecek. O baba gerektiğinde dönüp bir şey de diyecek. Söylediği zaman bir kere daha sarılacaksınız ki devletin merhametini, şefkatini ta derinde hissetsin. Aksi takdirde biz bunlardan, bu sorumlulukları niye üstleniyorsunuz. Bugün olsa tepki de göstermiş olsaydı ben yine arardım, hatta evine giderdim. Bu bizim görevimiz. Bu tepkiler o anda insani bir tepki.